Bu dünyada her şeyin bir yeri var, ama her şeyin yeri senin evin değil.”
Bu cümle kalp bağlamında düşünüldüğünde, aslında sınırların, seçimin ve safiyetin özüdür.
Kalp, bir ev gibidir.
Kapısı vardır, eşiği vardır, içi vardır…
Ama herkese açık değildir.
Çünkü ev, her yerden farklıdır.
İçinde senin en çıplak hâlin yaşar. En savunmasız, en gerçek, en sen olan yer orasıdır.
Bu dünyada sayısız duygu, insan, fikir, niyet, söz, bakış, çağrı, davet, heves, korku, güzellik, çirkinlik var.
Evet… onların hepsi bu dünyaya ait.
Ama hepsi senin kalbine ait değil.
Çünkü kalp, Allah’a yol açmak için yaratıldı; çöp depolamak için değil.
Sana zarar veren, seni kirleten, seni aşağı çeken hiçbir şey…
senin kalbine misafir olamaz.
Olmamalı.
Bazı insanlar kalbini genişletmeyi, herkesi ve her şeyi oraya doldurmak sanıyor.
Ama o zaman Allah’a yer kalmıyor.
O zaman kalp bir mescitten çok, bir depo hâline geliyor.
Senin kalbin bir ev.
Ama Allah’la yaşadığın bir ev.
Ve bu yüzden gelen her şey, önce kapıyı çalmalı.
İzni varsa girmeli, yoksa dışarıda kalmalı.
Ve senin hakkın — hatta görevin — o kapıyı korumaktır.
İşte bu yüzden:
Her şeyin yeri var bu dünyada,
Ama her şeyin yeri senin kalbin değil.
Çünkü sen artık biliyorsun:
Orada Allah var.
Ve O varken… her şey oraya giremez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.