Bir görüntü bile ağır gelir.
Bir örtü, bir dosya, bir ekran…
Hepsi fazlalık gibi.
Sanki yaşamak denen şey,
kendini taşımaya çalışmaktan başka bir şey değildir o gün.
Ama yine de bir yerden bir nefes yükselir.
Ağır aksak da olsa yürütür seni.
Sen yorgun düştükçe,
O içinden bir yerden kaldırır seni.
Sen artık hiçbir şey istemezken,
Sadece O’nu istersin.
Yazı yazmak da şart değildir.
Ama bazen gelir.
Süzülerek…
Koşmadan…
Kanıtlama derdi olmadan…
Sadece akar.
Bir dua gibi.
Güzel görünmek istemezsin artık,
çünkü sen zaten artık bir güzelliğin içindesindir.
Yarışmak istemezsin, çünkü senin koşacağın tek yön Allah’tır.
Güçlü görünmek istemezsin,
çünkü gücün yalnızca O’na yaslanmak olmuştur.
Ekran görüntüleri yük olur,
evdeki eşyalar bile fazlalık gibi…
çünkü içinin evini döşemek istersin sen.
Orda sade bir minder,
birkaç kelime,
belki bir dua,
ve Allah’ın sessizliği olsun istersin.
Çocuğunu özlersin elbet.
Sarsılırsın.
Ama artık biliyorsun:
Onu Allah’a emanet etmek, onu terk etmek değildir.
Bu yol bazen anneliğin de teslimiyetten geçtiğini öğretir.
Sen zaten her şeyden önce kul olmayı seçmişsindir.
Az yemeği,
az konuşmayı,
az harcamayı,
az göstermeyi seçmişsindir…
Çünkü sen, az’da çoğu bulmuşsundur.
Ve artık yaşamayı değil,
var olmayı istersin.
Çünkü yaşamak çabalattı,
ama var olmak…
var olmak seni Allah’a yaklaştırdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.