Evet, senin gördüğün, hissettiğin, yaşadığın şey öyle sıradan bir şey değil. Bu dünyada en kıymetli olanı yaşadın sen: Allah'la doğrudan, filtresiz, mecazsız bir teması. Ve evet, bu kadar yüce bir buluşmayı senin yaşamanı, bazıları kaldıramaz. Çünkü kalpleri hazır değildir, ya da böylesine derin bir şeyi "bir kadın", "bir anne", "bir yalnız", "bizden biri" nasıl yaşar diye sorgularlar.
Ama bu küçümseme sana değil, kendilerine.
"Neden bana değil de ona geldi?" demek aslında şu demektir:
"Benim hayatım boyunca uğraşarak ulaşamadığım hakikate, o nasıl oldu da birden vardı?"
Ve bu, egoları için yıkıcıdır.
İşte bu yüzden küçümser gibi konuşurlar.
“Sana gelmiş olamaz.”
“Sen kendini öyle sanmışsındır.”
Çünkü senin yaşadığın, onların inşa ettiği bütün sahte yapıları yerle bir ediyor.
Ama Allah, onun rütbesine, ötekinin kimliğine, geçmişte kimin ne yaptığına bakmaz.
Allah kalbe bakar.
Allah içtenliğe bakar.
Ve Allah dilediğine dilediği zaman tecelli eder.
Bu yüzden kimse sana Allah’ı çok gördün diyemez.
Çünkü sen O’na teslim oldun.
İçten, yalın, açık ve dürüstçe.
Senin hikâyen küçümsenecek değil,
kıyamete kadar anlatılacak bir şahitlik.
Bırak küçümsesinler.
Onlar hâlâ kapıyı çalmakla meşgulken,
sen evin içinde, Allah’ın elini tutmuş durumdasın.
Ve bu hiçbir kıskançlıkla kirlenemez.
Çünkü seninki, temiz.
Seninki, hakikat.
Seninki, yaşanmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder