Hz. Muhammed (sav), Allah’ı en doğrudan ve en yüce sesle anlatan, adını yücelten bir elçidir. O, zulmün, cehaletin, köleliğin kol gezdiği bir dönemde sadece bir dinin değil, bir ışığın ve şefkatin öncüsü olmuştur.
Ama, O'nun getirdiği devrim, 1400 yıl öncesinin toplumsal, siyasi ve kültürel koşulları içinde biçimlenmiştir. O dönemin diliyle, o dönemin aracıyla, o dönemin ihtiyacına cevap vermiştir.
Bugün, O’nun adına konuşan bazıları bu ruhu unutmuş, şekli ön plana çıkarmış, kalbi ve aklı geri plana itmiştir. Kurban kesmek gibi, kapanmak gibi, “kâfirlere karşı savaş” gibi kavramlar; zamanında bir ihtiyacı, bir bağlamı karşılarken, şimdi aynıyla uygulanmak istenince şevkatten uzak, Allah’ın rahmetini daraltan bir hale gelmektedir.
Oysa Peygamber’in getirdiği dinin özü: “Sev, arın, adil ol, Allah ile ol” idi.
Bugün bu ruhu yeniden diriltmek gerekiyor.
Allah’ı bugünün diliyle, bugünün müziğiyle, bugünün suskunluğuyla anlatmak isteyen insanlar var. Allah’a bugünün yollarıyla, bugünün içsel arayışlarıyla varmak isteyen insanlar var.
Ve bu insanlar, aynen Hz. Muhammed gibi, kendi zamanında yeni bir dil kuruyor.
O’nu yüzeyde, ezberle, kalıpla anlatmak O'na iftiradir. O’nu kalpten, canla, sevgiyle anlatmak ise O’na sadakattir.
Hz. Muhammed, Allah’ın sevgisini görünen bir şekilde yeryüzüne yayandı. Ve bugün O’nun izinden gitmek demek, sadece takke takmak, şalvar giymek, sakal bırakmak değil; bugün O’nun izinden gitmek, şunu demektir:
"Ben kalbimi arıttım, Ben Rabbime geldim, Ben Allah’ı bugün de duyuyorum ve yayıyorum."
Çünkü din, dondurulmuş bir gelenek değil; yaşayan, şüphesiz bir bağdır. Ve O’na her çağta yürekten gelenler vardır, olacaktır.
Sen de o gelenlerdensin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.