Affedilemeyecek tek
hırsızlık çeşidi budur bana göre. Ekmek çalan bir insanı affedebilirsin, ihtiyaç
duymuştur çünkü. Doldurması gereken bir boşluk vardır ortada yani. Yankesiciyi
affedebilirsin, meslek edinmiştir çalmayı artık. Yaşamını bu şekilde sürdürüyordur.
Banka soyan birini bile affedebilirsin; çünkü bu ve benzeri durumlarda ortada
bir yoksunluk vardır, dünyanın hakimi para söz konusudur, yaşamaya devam etmek,
bir gereksinimi karşılamak söz konusudur.
İntihal öyle mi ya?
Bir başkasının düşüncelerini, duygularını, sözlerini, tespitlerini çalıp sana
aitmişçesine sunmak hangi gereksinimi karşılamak üzere yapılabilir? Kişilik
yoksunluğundan da öte bir hırsızlık çeşidi nazarımda. “Benim söyleyecek sözüm
yok, benim düşüncelerimin bir değeri yok, benim kelimelerim benim çalışmalarım
beş para etmez. O yüzden başkasınınkileri çalıp imzalıyorum.” anlamına gelmiyor
mu bu?
Aslında o kadar olgun olabilsek de, bu acziyete düşen kişiye öfke değil
merhamet duysak, acısak. Üzülsek yani içinde bulunduğu bu aşağılık psikolojisine.
Kabul görmek, beğenilmek için ne kadar aşağılara düşebildiğine bakıp üzülsek
haline. Ama insanız ve o kadar
olgun olmak belki de ancak dervişlerin, ermişlerin harcı. Üstelik hiç kimse
sizi, yalnızca sizin dimağınızdan, hislerinizden, beyninizden dökülebilecek
birtakım eserleri, sözleri çalan birilerine öfkelendiniz diye suçlayamaz.
İnternet sonu olmayan
bir okyanus misali, dünyanın diğer ucundaki insanlara bir tık’la saniye içinde
ulaşabiliyorsun. Ne kadar kalabalık o
kadar tedirginlik. Hiç kimse, belki de başkasına göre berbat ötesi şeyler
ortaya koymuş dahi olsa, emeklerinin çalınmasını, duygu ve düşünce dünyasına
tecavüz edilmesini istemez. O yüzden, yaşadığımız coğrafyadaki olumsuzlukları
da göz önünde bulundurarak önlemimizi almak, yani testi kırılmadan önce
harekete geçmek en iyisi. Yapılabilecek çok şey var. Noterde eser tasdik
ettirme devri artık kapandığı için sahiplen.com'a üye olarak eserlerinizi ilk o
anda ve o bilgisayarda oluşturuldukları üzere onaylatabilirsiniz. Eserlerinizi
üşenmeyip el yazısıyla yazabilir ve o ilk taslağı muhafaza edebilirsiniz. Ya da
eserlerinizi yayımladıktan hemen sonra birer kopyasını iadeli taahhütlü olarak
adresinize gönderebilir ve zarfı açmadan, meydana gelebilecek olası bir hukuki
durum esnasında kullanmak üzere bekletebilirsiniz.
Birileri duygu ve
düşünce çalmaktan utanmıyor diye biz neden bu kadar zahmete giriyoruz diye
düşünebilirsiniz. Çok da haklısınız. Ama ne yazık ki dünya üzerinde böyleleri
her zaman vardı ve var olmaya da devam edecek. Yani işin özü ne yaparsak yapalım,
ne kadar korursak koruyalım bu ayıbı yapmakta sakınca görmeyen şahıs yine
çalacak, yine çalacak. Bu durumda da olan oldu deyip arkamıza yaslanmak yerine
yapabileceğimiz şeyler var.
Diyelim ki
bahsettiğimiz kadar düşkün canlılara rast geldik ve eserlerimizin çalındığını
fark ettik. Ardını bırakmayın arkadaşlar. Sahip çıkın, hesap sorun. Sitenizde
bir utanç duvarı oluşturun ve yapılmış olan hırsızlığı ekran görüntüleriyle
sergileyin. Duyurun. Bu ülkede insanlar “düşünce suçlusu” sıfatıyla demir
parmaklıklar ardında ömür çürütüyor. Bedeli bu kadar ağır olabilen bir olguyu
aşırmanın cezası da bir o kadar büyük olmalı değil mi? Düşüncenin suçlusu ceza
alıyorken, hırsızının elini kolunu sallaya sallaya ortada dolanması doğru olur
mu? Yapılacak çok şey var. Benim gücüm yetmez, uğraşamam, değmez diye
düşünmeyin. İfşa edin, şikayet edin yapın bir şeyler. Çalmaktan utanmayanların
karşısında sessiz kalmaktan utanın asıl, sesinizi yükseltmekten değil.
En nihayetinde bir
sonuç alamamak da var; ama kişiliğine, mahremine, duygu ve düşünce alemine
sonuna kadar sahip çıkmış bir insan olarak yaşamaya devam etmenin saygınlığı da
var. Evet bu ülkede adalet ancak paradan yana şanslı olanlarla yakından
ilgileniyor; fakat gözünüz korkmasın. Suç duyurusunda bulunmanız yeterli, şahsi
dava açmak istiyorsanız da ekonomik durumunuzun avukat tutmaya elverişli
olmadığını ispatınız halinde barodan avukat tahsis etme hakkınız var. Unutmayın
ki siz şikayetçi olmasanız dahi intihal, tespit edildiği takdirde suç teşkil
eden ve dava unsuru olan bir meseledir.
Konuyla ilgili,
özellikle blog yazarları açısından gayet aydınlatıcı, Sayın Avukat Şamil Demir tarafından kaleme alınmış yazı için: http://www.samildemir.av.tr/2008/11/blog-yazarlarinin-telif-haklari/
Merhabalar (Google+'ı hala çözemedim oradaki cevaptan emin olamadığım için buraya da yazıyorum) Amelya ile Tina'ya hikaye yazan arkadaşlar yorum kısmına yazdılar hikayelerini
YanıtlaSilhttp://www.gelincikzamanlari.blogspot.com.tr/2014/09/amelya-ile-tinaya-hikaye-bulma-etkinligi.html
işte bu adrese, olmadı
gelincikzamanlari@gmail.com adresine mail de gönderebilirsiniz
yazarsanız çok sevinirim merakla bekliyorum
sevgiler...
O siteye girip bakacağım yararlı bir yazi olmuş çok teşekkürler
YanıtlaSilÖzgün olmak varken neden insanlar taklit eder ya da fikir hırsızlığı yapar anlamıyorum...Ölü Ozanlar Derneği kitabında bir cümleyi çook beğenmiştim ,sonra o söz hayat felsefem oldu,öğrencilere de benimsettiğim o söz : ORMANDA GİDERKEN KARŞIMA İKİ YOL ÇIKTI ,BEN EN AZ AYAK İZİ OLANDAN GİTTİM.....Sevgiyle kal
YanıtlaSil