10. gün... Ben daha 'Karnımda resmen minik bir insan varmış!' şaşkınlığıyla ona bakmayı bırakamamışken, o kendi kuralları, çabucak şekillenen alışkanlıkları ve masumiyetinin gücüyle evi, yaşamımı ele geçirdi bile.
Kendimi aynı anda hem yiyecek bir şeyler hazırlamaya hem saçımı taramaya hem de gidip gelip iyi mi, uyuyor mu, uyandı mı, ağladı mı, ağzı burnu açık mı diye yoklamaya çalışırken buldum. Gerçekten çok tuhaf. İlk birkaç gün bedenimdeki inanılmaz ağrılar, yorgunluklar sebebiyle fark edememiş olsam da anneliğin bana kodlanmış bir şey olduğunu şimdi daha iyi görebiliyorum. Babasından başka kimseye ihtiyacım olmadığını, onu birlikte gayet güzel büyütebileceğimizi ve açıkçası bu işi birçok kişiden de daha iyi yapabileceğimizi görebiliyorum. Bedensel acılarım dinmedi; ama evde, kollarında çok şükür bu acıları neden çekmiş olduğunu sana hatırlatan böylesine güzel bir varlık varken onları unutman ve ayaklanman daha kolay oluyormuş. Vücuduma öyle saygı duyuyor ve minnet besliyorum ki... Daha geçen sene çektiklerinin izleri olanca şiddetiyle duruyorken beni ve Yunus Emre'yi olabilecek had safhada güzel taşıdığı, oğluma zarar vermemek için kendi sağlığıma iyi gelen tek bir ilacı bile ilk 3 ay ağzıma koymadığım halde beni şaşırtarak uyum sağladığı, zorluk çıkarmadığı, normal şartlar altında bir gün bile es geçsem nefes alamadığım, tek bir adım bile atamadığım inhaleri 9 ay boyunca kullanmadan idare edebilmemi sağladığı, baş belası alerjilerimle kış ortası doktorun verdiği kullanılabilecek en hafif en zararsız hapla 3-5 günde bir rahatlayıp idare edebilmeme yardımcı olduğu, daha geçen sene kayıpla sonuçlanan gebeliğimin üstüne yeniden aynı değişimler, ağırlıklar bindiği halde gık demediği, kısacası ona güçlenme, kendini toparlama fırsatı vermediğim halde benimle birlikte aslanlar gibi savaştığı için bedenime minnettarım.