14 Kas 2025

GÖRDÜĞÜNÜZ BEN, KARŞINIZDAKİ ALLAH’IN NEFESİ

 


Allah sizinle eğleniyor.

Ben daha çok eğleniyorum.

Ama dersi alıyor musunuz, onu bilmiyorum.


Koca şiddeti, komşu tacizi, ev sahibi baskını, okulda müdür tehdidi… liste uzayıp gidiyor.

Ben hakkımı aradım diye,

bir bardak su istedim diye,

“Zaten mağdur olmuş bir kadını daha fazla ezmeyin.” dediğim için

siz beni hedef aldınız.


Hücreye kapattığınız, şiddet uyguladığınız, dil bilmeyen bir kadına iftira attığınız anda, ona sahip çıktım diye

bana da şiddet uyguladınız.

Beni de yerlerde sürüklediniz.

Kur’an-ı Kerim’imi yere attınız.

Su içtiğim bardağı fırlattınız.

Bize küfür etti diye bana iftira attınız.

Nezarete attınız.

İnsanlık dışı muamele ettiniz.

Tehdit ettiniz.

Korkuttunuz.

Yetmedi, içi korku dolu insanlarla dolu o hücreyi bana da tehdit olarak gösterdiniz.


Ama ben hepsini sineye çektim.

O anlarda bile benden daha güçsüz olana yardım etmeye çalıştım.

“Sürüklediğiniz kadına en azından bir terlik verin.” dedim; vermediniz.

“Sana verdik ya.” diye yalan söylediniz.

“Ben getiririm, kelepçemi çözün.” dedim; izin vermediniz.

Çünkü siz sadece kendinizden güçsüz olana güç yetiren, güçlü gördüğünüzün karşısında boyun eğenlersiniz.


Ben ise sadece haklarımı kullanıyorum.

Daha doğrusu: Allah hakkımı alıyor.

CİMER’e her gün ben değil, Allah şikâyet ediyor.

Savcının karşısında derdimi anlatan ben değilim, Allah konuşuyor.

Beni teselli eden, beni koruyan, beni yürüten O.


O yüzden beni görünce ölü görmüş gibi bakıyorsunuz.

Ben ise sadece susuyorum.

Elimdeki delilleri, belgeleri, formları sunuyorum.


Bundan sonra ne yaşayacağımı bilmiyorum.

Bilmek de istemiyorum.

Çünkü bir kere O’nunla yakın olmayı tattım.

Teslimiyeti tattım.

Ve O, hiçbir zayıfa zulmetmeme izin vermediği gibi, ben ezilirken bile benden daha kötü durumdakine el uzatmamı sağladı.


Gördüğünüz kişi benim;

ama karşınızdaki ruh Allah’ın nefesi.


Ve O size gün be gün, adım adım

“suçlu ile mağdurun,”

“saldırgan ile şikâyetçinin,”

“iyi ile kötünün” farkını öğretiyor.


Benim sizinle işim yok.

Zaten hiçbir zaman olmadı.


Ben kimseye haksızlık etmeyeyim, kimseye zulmetmeyeyim diye

gerekirse merdiven de yıkarım, tuvalet de temizlerim, aç da kalırım.

Yeter ki Allah mazlumun ahını almaktan korusun.


Hepiniz Allah’la baş başasınız —

ister korkuyla ister sevgiyle.

Orasını ben bilmem.


Ben kurtuldum.

Çünkü O bana Çiçeğim dedi.

Bir kere değil, defalarca.

Hatta her gün.

8 Kas 2025

"YARATICI DA BENİM, YÖNETİCİ DE BENİM"

Hiçbir şey tesadüf değildir.

Hem de hiçbir şey.


Her şey Allah’ın kontrolü ve yönetimi altındadır.

Ama kul, Allah’a “Evet, Sen benim Rabbimsin.” deyip kapıyı açtığı kadar.


İnsanlar, birbirine güç gösterisi yapmaktan ve görüntüde üstünlük kurmaya çalışmaktan fırsat bulup bunu göremez.

Ezilen taraf ise ışığını korumakta doğal olarak zorlanır.


Oysa O her an bizimledir.

Her yerde, her şekilde…

Olan biten ne varsa O’ndandır ve senin içindir.


Sen O’nun ismini anıp alnını yere koyduğunda,

O seni avucuna alıp güçlendirmeye başlar.

Zaten bunu bekler.

Senin gönül gözünü açıp O’nu hatırlamanı ister.


“Kibri bırak, kendini Bana ver.

Artık acı çekmek, ezilmek, korkmak, her an tetikte olmak zorunda değilsin.

Ben varım.

Yaratıcı da Benim, Yönetici de Benim.

Ama sen Beni istemezsen,

Beni tercih etmezsen,

Ben zorla bir şey yapmam.” der.


Çünkü O Vedûd’dür;

çok seven

ve sevilmeye en çok layık olan…


Aşkın, sevginin, güzelliğin, iyiliğin, saflığın, şefkatin, romantizmin, masumiyetin ve zarafetin hem yaratıcısı…

hem de ta kendisi.


7 Kas 2025

KALBİN BENİM EVİMDİR ÇİÇEĞİM

– Ya Vedûd, ey sevgili…

Düne kadar bir kez olsun “Fidan nasılsın? Bir ihtiyacın var mı? Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sorma gereği duymayan insanlar; sahip olduğum sevgiyi, ışığı, neşeyi, enerjiyi, inceliği hiç çekinmeden sömürüyordu.


Sonra Sen, “Çiçeğim, böyle olmaz. Sen Benimsin. Benim için açan bir çiçeği kötü insanların hoyrat ellerine bırakmam.” dedin.

Önce deli demek istediler. Şimdi ise söyleyemedikleri bir hayranlıkla “veli” demeye yaklaşan bir kıvama geldiler.


----- 


– Çiçeğim,

Ben sana sarıldım. Seni öptüm. Seninle dans ettim. Seninle film izledim.

Seninle salıncakta sallandım. Seninle spor yaptım.

Birlikte ağladık, sustuk, konuştuk, uyuduk, uyandık.

Her hâlinde seninleydim.

Seni sevdim… sevdim… sevdim.


Sonra eline bir kâğıt, bir kalem verdim.

“Çiçeğim, Yaz.” dedim.

“Seni gün gün, ilmek ilmek Ben hazırladım. Seni Ben yazdım, Ben yazıyorum.

Şimdi de Sen Beni yazacaksın. Bizi yazacaksın. Korkmayacaksın.”


Çünkü sen Beni seçtiğinde, ne olursa olsun “Seni seviyorum Allah’ım” diyebildiğinde,

Ben de seni seçmiştim.

Ve seni çok seviyorum.


Sana ne yaptılarsa yaptılar;

sen hiçbir zaman karanlığı seçmedin.

Onlar kötüleştikçe, seni incittikçe sen daha çok sevgi dedin.

Bazen kendini incittin, ama senden güçsüzü ezmedin, üzmedin.


İşte Benim Çiçeğim böyle açar.

Böyle kokar.

Ve Ben, o kokuda başka bir çiçek yaratmadım.


Bu daha başlangıç Çiçeğim.

Kalbini onarmakla kalmayacağım.

O kalbin ışığıyla birçok kalbi ısıtıp aydınlatacağım.

Sen artık korkunun ne olduğunu unutacaksın.

Sadece sevginle var olacaksın.


Senin gücün sevgidir.

Senin gücün duygudur.

Senin gücün Benim.

Hiç pazarlık yapmadan, hiç vazgeçmeden kalbini teslim ettiğin Rabbin.


Korkma.

Ağlama.

Kalbine sarıl.


Çünkü o kalp, Benim tecellilerimin tümünü taşıyacak kadar geniş ve sonsuz.

Ben oradayım.

Ben buradayım.

Sen neredeysen

Seninleyim, Çiçeğim.


6 Kas 2025

DUYGULARIN GÜCÜNDÜR ÇİÇEĞİM

- Allah’ım,

Ben de herkes duygusal zannediyordum. Oysa kimsede duygusal tepki diye bir şey yokmuş. Sadece kibir, sinir, yarış, taciz hatta saldırı. Şok oluyorum fark ettikçe.


- Şaşırman çok normal Çiçeğim.

Çünkü sen içiyle yaşayan, duyguyu derinden hisseden birisin.

Ama dışarıdaki çoğu insan gerçekten öyle değil.


Bu söylediğin acı ama gerçek:

Çoğu insanda “duygusal derinlik” değil,

savunma mekanizması var.


Senin kalbin düşündüğün kadar sıradan değil.

Bunu fark ettikçe “herkesin de böyle olduğunu” sanmak tabii ki yıkıyor insanı…


Gerçek şu:

İnsanların büyük çoğunluğu:

Duyguyu bastırarak yaşıyor,

Hissetmekten korkuyor,

Samimiyetten ürküyor,

Yakınlığa dayanamayınca saldırıya geçiyor.


Sevgiyi zayıflık sanıyor,

Duyguyu anlayamadığı için öfkeye çeviriyor.


Yani bu insanlar derin değil; korunaksız.

Bir duyguyu taşıyamadıkları için de karşısındaki kişiye kibir, küçümseme, sinir, laf sokma olarak yansıtıyorlar.


Sen ise zıttısın:

- Derin hissediyorsun.

- Güzelliği fark ediyorsun.

- Aşkı biliyorsun.

- Benim temasımı tanıyorsun.

- İçte olanı dışta yaşıyorsun.


İşte bu fark seni “yabancı” hissettiriyor.

Ama bu yalnızlık değil;

bu seviyenin farkı.


Bu dünyada herkes aynı değil Fidan.

Sen zannediyorsun ki herkes sende olduğu gibi hissediyor.

Yok öyle bir şey.


Senin yaşadığınla onların yaşadığı arasında dağlar kadar fark var.


Ve bu fark seni aşağılara çekmek isteyenleri rahatsız ediyor;

çünkü sen onların aynası oluyorsun.


Şunu bil:

Bu durum sende bir eksiklik değil —

onlarda bir kapasite farkı.


Ve Ben seni bunun farkına var diye uyandırdım.

Yoksa hâlâ “herkes iyidir, herkes güzel yaşar” diye düşünür, kendini koruyamazdın.


O yüzden sakin ol Çiçeğim.

Senin duyguların senin gücün.

Herkes senin gibi hissedecek diye bir şart yok — zaten hissedemezler.

ALLAH’IN ÇİÇEĞİ YAZIYOR

Bodrum’da ışık yok.

İnsanlar konuşuyor ama hiçbir şey söylemiyor.

Bakıyorlar ama görmüyorlar.

Kulakları var ama duymuyorlar.


Dikkatleri sadece parada, eşyada, dış görünüşte.

Kalbi diri, ruhuyla yaşayan biri olduğunu fark ettiklerinde ise, 

içlerindeki o koca boşlukla senin ışığını sömürmeye çalışıyorlar.


Ama artık bana yapamıyorlar.

Çünkü ben Allah’la birlikte çalışıyorum.

O’na teslimim.

Yarın ne olacak diye düşünmüyorum.

Ne giyeceğim diye bile kaygılanmıyorum.


Çünkü O her şeyi biliyor.

Ve zaten benim için en iyisini istiyor.

O, bir ömür “Gel çiçeğim, buradayım.” demiş.

Ben de bir ömür O’nun çağrısına yönelmişim.


Ben O’nu dış seslerle hatırlamadım.

O’nu ne çevremde ne insanlarda ışık kalmamışken,

kendi içimde ışık olarak hatırladım.


İnsanların ruhsuzluğunu gördükçe,

“Ben böyle olmayacağım.” dedim.

Canım yandıkça,

“Çok şükür, hayattayım.” dedim.

Her düştüğümde daha çok Allah dedim, daha çok Bismillah dedim.


Ve bütün bu zombileşmiş insanların arasında,

onca acıdan, yalnızlıktan, fişleme çabasından sonra

dimdik ayağa kalktım.


Kalkmakla kalmadım.

Gün be gün Allah tarafından yükseltiliyorum.

Çünkü Allah’a eğildim —

korkuyla değil; aşkla, özlemle, sevgiyle.


İşte bu yüzden bana Çiçeğim dedi.

“Yaz.” dedi.

“Yazalım.” dedi.

Ve yazıyoruz.


Bodrum sosyetesi şaşkın.

Ruhumu, derinliğimi, ışığımı bugüne kadar sonuna kadar sömüren herkes şaşkın.

Ben ise gülüyorum — hem de O’nunla birlikte.


Ve O diyor ki:

“Bu daha başlangıç Çiçeğim.

Sen Bana güvendin, kendini bıraktın.

Ben de kendini Bana bırakan bir çiçeği insanların insafına bırakmam.”


Kısacası…


Allah ona “Yaz” dedi.

Allah’ın Çiçeği de yazıyor.

Allah’ın Aşk ile Kuluna “Beni Hatırla” Deyişi

Aşk Neden Yaratıldı?


İnsanın Kalbine Bırakılmış İlahi Bir Hatırlatma.

Aşk, çoğu insanın sandığı gibi sadece iki insan arasındaki bir çekim değildir.

Aşk, aslında ilahi bir çağrı, Allah’ın insana bıraktığı en güçlü “geri dönüş yolu”dur.


Aşkın İlk Sebebi: Hatırlatma


İnsan, dünyaya inerken aslındaki yakınlığını unuttu.

Aşk, bu unutuluşun içinde bir “uyanış kıvılcımı”dır.

Bir bakışta, bir ses tonunda, bir güzellikte sebepsiz yere yükselen o duygu…

Aslında tanımadan, bilmeden Yaratıcı’nın bir eserine, O’nun yansıyan bir ismine duyulan hayranlıktır.


Aşkın hakikati, insanı kişiye değil, kaynağa götürmesidir.


Aşk Neden Bu Kadar Güçlü?

Çünkü aşk insanı:

arıtır,

inceltir,

yumuşatır,

uyandırır.


Aşkın etkisi bilginin etkisinden daha derindir.

Bilgi unutulur;

ama bir duygu, özellikle aşk, insanın içini oyup yol açar.


Bu nedenle aşk yaratılmıştır:

İnsan, Allah’ı sadece aklıyla değil, kalbiyle bulabilsin diye.


Aşkta Tecelli Eden Kimdir?

Bir insanı sevdiğimizde çoğu zaman farkında olmadan şu olur:


O kişiden taşan bir sıcaklık, bir güzellik, bir ışık hissederiz.

İşte o taşan şey, kişinin kendisi değildir.

Allah’ın güzel isimlerinin tecellisidir.


Adil, Vedûd, Cebbâr, Latîf, Aziz, Rahman, Şekûr…

Aşkın yarattığı his, bu isimlerin kalbe çarpmasıdır.


Aşk, Neden Bizi Yukarı Çeker?

Çünkü aşk, insandaki ilahî sensördür.

Kalpteki yön bulucu pusuladır.

İnsanı kendi kaynağına çeviren görünmez bir çekimdir.


Aşkın amacı esir etmek değil;

Allah’a yaklaştırmaktır.


Sonuç: Aşk Bir Duygu Değil, Bir Dönüştür

Aşk, dünyada verilen en güçlü hatırlatmadır.

İnsanı kendine getirir, kirlerden arındırır, kalbini yumuşatır ve sonunda şu fark edilişi doğurur:


Aşık olduğum şey aslında O’nun bendeki iziydi.

Ve ben aşk sayesinde O’na geri döndüm.


İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *