20 Şub 2016

DÜŞKIRAN-3

ÇIKMAZ SOKAKLAR



Filiz bana sürekli bir şeyler öğretmeye çalışıyor. Benden 6 yaş büyük olduğu için bu durumu ablalık etmek istemesine yoruyorum. Öğretmeye çalıştığı şeyler bazen canımı sıksa da çevremde arkadaşlık edebileceğim başka kimse yok. Oje sürmekten makyaj yapmaya, giyinmekten saç şekillendirmeye birçok şeyden söz ediyor. Birlikte ders çalışmamızın daha iyi olacağını düşünüyorum; ama bu fikrimi dile getiremiyorum; çünkü reddedeceğinden eminim.
Her şey benim aleyhime. Okula olan mesafe, yurttaki dinmek bilmeyen gürültü, kızların kendi arasında zalimce sürdürdüğü savaşlar, Zerrin'in pintiliği, uykusuzluk, bitmeyen yorgunluk, ders çalışamayışım, yalnızlık, uyum sağlama çabalarım her şey her şey... Filiz, aralarına katılmak istiyorsam artık biraz büyümem gerektiğini söylüyor durmadan. Büyümekten ne anladığına bağlı insanın bu. Büyümekten kastın gerçekle, hayatla yüzleşmekse senden de büyüğüm. Eğlenmek, gezmek, dünyanın tadını çıkarmaksa henüz doğmadım bile. Diyemedim elbette... Diyemiyorum.
Sadece beni daima bir sorun olarak değerlendirmiş olan aileme yeni sorunlar çıkarmamak için nereye kadar olduğunu bilmeden dayanıyorum. Oda arkadaşlarım, beni henüz tam anlamıyla benimsememiş olsalar da birlikte vakit geçirebildiğim, kahve içip konuşabildiğim yegane insanlar. Bu yüzden Filiz akşam onlarla birlikte çıkmamı teklif ettiğinde içimden hayır desem de dilimle kabul ettim.
- Nereye gideceğiz peki?
- Hiç canım, kız kıza eğleneceğiz biraz.
- Tamam; ama ben ekonomik anlamda dikkatli olmak zorundayım. Yurt kirası, yol ücreti, yeme içme derken yetmiyor bile.
- Merak etme seeenn. Biz sana koltuk çıkarız.
Hayatımda ilk defa yalnız sürdürdüğüm yaşantımda arkadaşlarımla üstelik gece dışarı çıkacaktım. Bunda bir kötülük göremiyordum. Beni aralarına almaları için onlarla zaman geçirmem, gittikleri yerlere gitmem gerekiyordu tabii.
Filiz kıyafetlerimi tek tek inceleyerek, kot pantolon ve mavi bir bluzda karar kıldı. Normalde sıkı sıkı at kuyruğu yaptığım saçlarımı açmamı söyledi. Makyaj yapmamın da iyi olabileceğini ekledi; ama istemedim.
Birlikte otobüse bindiğimizde saat 22.00'yi gösteriyordu. Benim için oldukça geç; ama şehrin insanları ve arkadaşlarım için anlaşılan o ki olağan bir saatti bu. Otobüste herkesin bakışları bize kenetlenmişti. Şoför bile zaman zaman aynadan bulunduğumuz yeri arıyordu gözleriyle. Filiz ve Sevda zaten güzellerdi ve özenle hazırlandıkları için ışıldıyorlardı. Bense her zamanki gibi görünmez olmak istiyor, yanlarında duruyor olsam da orada ne yaptığımı sorguluyordum. Kendime verecek tatmin edici bir cevabım yoktu. Sadece yalnızdım, yaşadığım yerde yaşamaya devam edebilmek için de bu kızlarla iyi geçinmem gerekiyordu.
Oldukça yüksek bir binanın önünde indik otobüsten. Mahşeri bir kalabalığın içinde bulmuştuk kendimizi. Arkadaşlarım duruma aşina olmanın verdiği rahatlıkla insanları yara yara binaya yürürken Filiz benim olduğum yerde bocaladığımı fark edip döndü. "Elimi tut!" diye uzattığı elini sıkıca kavradım. İyi mi kötü mü olduğuna karar veremiyordum onun. Böylesi abla sıcaklığıyla yaklaştığında boynuna sarılmak istiyordum; ama rahat tavırları, düşünceleri, dünyadan korkmayışı beni korkutuyordu.
Binadan şiddetli içki kokusu yayılıyordu. Dayanılmaz bir gürültü hakimdi her yana. Müziğin her çeşidi birbirine karışıyordu. İnsan sesleri, çığlıklar, kahkahalar, kornalar, ıslıklar havada uçarken bu ortamda sağır olacağımızdan endişelenmeye başlamıştım. İçeri girince gürültü tahammül edilmez boyutlara ulaştı. Ayaklarım geri geri gitmek istese de Filiz beni sürüklercesine yukarı çıkarıyordu. Bina bar mı pavyon mu olduğuna karar veremediğim ışıltılı, gürültülü ve şaşaalı mekanlarla doluydu. Yalnızca filmlerde gördüğüm insanların yanından geçiyor, yüzlerine bakıyor, seslerini işitiyordum. Sigara dumanı, içki kokusu, mekanların kapısında bekleyen görevlilerin Filiz ve Sevda'ya isimleriyle seslenerek ısrarcı bir tutumla onları içeri davet etmesi, gürültü, ışıklar... 
- Filiz ben yurda dönmek istiyorum!
diye bağırdım.
Filiz elimi bırakıp bana döndü. Kocaman, ela gözlerini gözlerime dikti. Kızdığı belli oluyordu.
- Hem aramıza girmek istiyorsun hem bizi beğenmiyorsun! Nasıl olacak bu iş?
- Görmüyor musun burası tekin değil.
- Sarmaşık, güzelim, biz hep geliyoruz sen rahat ol. Bak bir sürü insan var, herkes eğleniyor. Kimseye bir şey olmuyor, olsa bize olur. Değil mi Sevda?
-Tabii ki. Alış böyle şeylere yoksa okulda arkadaşlarının gerisinde kalırsın. Kimse seninle takılmak istemez.
Okulda, sohbet eden arkadaşlarıma kulak misafiri olduğumda ne kadar içtiklerinden, kimlerle tanıştıklarından, gece yurda girerken nasıl zorlandıklarından bahsettiklerini duymuştum. Galiba haklılardı. Az da olsa aşina olmam gerekiyordu artık böyle şeylere. Yoksa hiç arkadaş edinemeyecektim...
- Tamam; ama içki içmem.
- Tabii kızım ne sandın? Sen içmek istesen ben izin vermem.
dedi Filiz en sevecen haliyle. Kocaman, ela gözleriyle gözlerime baktığında karşı koyamıyordum ona. Kızamıyordum bile. Hayatın bilgesi gibi rahattı. Neşeliydi, mutlu bir insandı. Neşeyi ve mutluluğu öğrenmek istiyordum.
Orta katlardan birindeki bir bara girdik. Rengarenk ışıklar gürültülü müzikle ve hepsi birbirinden güzel kızlarla dans ediyordu pistte. Kenarda bir masaya oturduk. Kızlar bira istedi. Ben portakal suyu sipariş ettim. İnsanın beyninde patlayan müzik, ışıklar ve ağır içki kokusu dışında kötü bir şey görünmüyordu. Kimileri oturuyor, kimileri dans ediyordu. Benimkiyle uyuşmuyor diye kimsenin eğlence anlayışını eleştirmeye hakkım yoktu. Hoşlanmasam da çevreme bakıyor, tanımaya ve anlamaya çalışıyordum.
Kızlar o gece dans etti ve bir hayli içti. Sarhoş olmadılar; ama çok da iyi durumda oldukları söylenemezdi. 1'e doğru artık yurda dönmemiz gerektiğini, sabah sekizde dersim olduğunu söyledim. Mızıkçılık ettiğimden yakınsalar da anlaşılan beni ilk seferde daha fazla ürkütmek istemedikleri için hesabı istediler.
Neyse ki kötü bir şey olmamıştı. Kimse asılmamıştı bile. Rahatsız edilmedik, içmeye de zorlanmadım diye sevinirken hesap geldi. Benim için her bakımdan çok yüksek olan miktara arkadaşlarımın da "Of offf bu ne!" diye şaşırması, endişelenmeyi gerektirecek bir şeyler olduğunu gösteriyordu.
- Sevda ben doğru mu görüyorum? 
- Doğru doğru. Ne halt edicez şimdi? Üçümüzden o para çıkmaz.
Öfkeyle söze girdim:
- Ne demek üçümüzden o para çıkmaz? Hani hep geliyordunuz hani her şeyi biliyordunuz? Niye sürpriz oldu bu?
Filiz:
- Kızım sen manyak mısın? Bizde bu kadar para ne gezer. Bir şekilde hallederiz işte olay yapma.
- Ne demek bir şekilde hallederiz! Ne şekilde halledecekmişiz?
- Dur bi Sarmaşık ya heyecan yapma. Sen otur biz hallederiz diyorum laf anla.
- Hani paramız yoktu o kadar? Şimdi nasıl hallediyoruz?
- Amma safsın sen ya... Burda bu kadar erkek varken biz mi hesap ödeyeceğiz?
Aklımı kaçırmak üzereydim...
- Filiz, bak sakin olmaya çalışıyorum; ama şu an bambaşka biri gibi konuşuyorsun. Burdaki erkeklere ne bizim hesabımızdan? Bu kadar paramız yoktuysa niye geldik?
- Bak şimdi sana kıyağım olsun. Ders biiirrr: Erkekler çok saftır. İki gözyaşı döker üç tatlı söz edersin, her istediğini yaparlar. Mesela şu adam kalantora benziyor. Şimdi biz Sevda'yla gidip paramız çıkışmadı, öğrenciyiz, kırk yılda bir eğlenmeye geldik ne hale düştük diye ağlayacağız; adam hem hesabı ödeyecek hem cebimize harçlık koyacak görürsün.
Kendimi içinde bulduğum duruma inanamıyordum. Yurtta zaman geçirdiğim kızlar bunlar değildi sanki. Adeta iki usta fahişe vardı karşımda. Filiz'i kolundan tutup sarsmaya başladım.
- Senin ağzından çıkanı kulağın duymuyor. İçkilisin, kendinde değilsin, birilerini arayalım, Esra'yı Tülin'i filan arayalım bize biraz para getirsinler. Sonra onlara öderiz tamam mı?
- Onlara laf verelim de ömür boyu yüzümüze mi vursunlar?
- Yani şu an elin adamına gidip para istemeyi, hatta dilenmeyi daha mı doğru buluyorsun? Bu adam senden karşılık istemeyecek mi peki?
- İsterse istesin. İstediğini alacağını sanacak; ama alamayacak. Biz de işimizi gördüreceğiz sonra basıp gideceğiz. Kaç kez yaptık; amma abarttın.
Kolunu bıraktım. İkisine de tiksinmeden bakamıyordum.
- Ne haliniz varsa görün. Ben yurda gidiyorum.
Gitmeye yeltendiğimde yolumu kestiler. İşin doğrusu nasıl giderim onu da bilmiyordum...
- Neyle gideceksin? Taksi dünyanın parasını yazar.
- Beni siz çağırdınız, size param yok dedim bizde var dediniz. Şimdi erkeklere kuyruk sallayıp para dilenmekten söz ediyorsunuz! Allah belanızı versin!
- Bu sözlerini toyluğuna veriyorum. Tamam hadi senin hatırın için bir arkadaşımı arıyorum. Çocuk da zamk gibi yapışkan şimdi pas veriyorum sanacak; ama neyse.
Çaresizdim. Buraya hiç gelmemeliydim... Oda arkadaşlarıma da güvenemeyeceksem kime güvenecektim ki ben?
Yarım saat sonra kısa boylu, esmer, temiz yüzlü bir çocuk geldi yanımıza. Konuşulanlardan, bu çocuğun Filiz'de gönlü olduğu; Filiz'in ise onu işte böyle durumlar dışında arayıp sormadığı sonucuna varmıştım. Çocuk, arabasıyla gelmişti. Ne, neden diye sorgulamadan bizi yurda bıraktı. Filiz çocukla vedalaşırken Sevda alçaktaki balkona tırmanıp yurttan ayrılırken aralık bıraktıkları pencereden içeri girdi. Onun demir kapıyı açmasıyla kendimi içeri atmam bir oldu.
Bu benim, beni hiç bağrına basmayacak olan koca bir kentin soğuk ve sert yüzüyle ilk karşılaşmamdır.
Bu benim, kendimi dehşetli yalnız bulduğum, dara düşüldüğünde çekinmeden sıkılmadan koşulacak herkesinki gibi bir aile özlemi çektiğim sinsi bir andır.
Ne yöne gidersem gideyim yollarımın hep çıkmaz sokaklarda biteceğini sezdiğim siyah bir andır...
Örtüyü başıma çektim. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Sabah her şeyin bir kabus olduğunu anlayarak uyanmayı diledim... Uyudum...

(sürecek)

14 yorum:

  1. denize düşen yılana sarılır demişler. kızcağız ne yapsın arkadaş gördükleri böyleyse..

    YanıtlaSil
  2. Ben bu Sarmaşığa çok üzülüyorum çok. Ne zaman yüzü gülecek :(

    YanıtlaSil
  3. upuzun yazıyı görünce tırssam da okumaya başlayınca aktı gitti. resim çok uygun olmuş. güzel,beğendim.

    YanıtlaSil
  4. Filizin abla tavırlarından sonra diğer yüzünü görmek hiç hoşuma gitmedi.. Ortam oldukça can sıkıcı.. Yurt da öyle.. ders çalışmak ne mümkün..

    YanıtlaSil
  5. yuh be şunlara bak! şeytanın aklına gelmez yaptıkları şey. Sarmaşık başka yurt arasa iyi olacak bu kızlar yanlış yapıyor...

    YanıtlaSil
  6. Bu zamanda kendi çocuğunu iyi yetiştirmen yetmiyor mutlaka böyle insanlarla karşılaşıyorlar. daha ileri gitmeyip kızı rahat bıraksalar bari.

    YanıtlaSil
  7. Bu filiz bana sahte dost sabuna benzer, elini yüzünü temizledikten sonra ayağını kaydırır lafını hatırlattı.

    YanıtlaSil
  8. Bazılarının kafasının nasıl çalıştığını anlamak mümkün değil...İlgiyle takip ediyorum, kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
  9. Böyle arkadaşlıklar yüzünden zaten yalnız kalıyo insan :( seni anlıyorum tatlım ama emin ol yalnız kalmak çok daha iyi oluyor benim de öyle fazla arkadaşım yoktur insan seçerim ama başıma kötü bişi gelmesindense yalnız kovboy olmayı seçiyorum

    YanıtlaSil
  10. Bir daha gitmez heralde. Temiz bir Anadolu kızı. .

    YanıtlaSil
  11. Kırgın çiçekler dizisini hatırladım okurken.

    YanıtlaSil
  12. Bu kızlardan hayır gelmeyeceği belliydi..

    YanıtlaSil
  13. ben birde okumuşum burayı Şubat ayında ortadan dalıp ne anladıysam :) bir bölüm okuyup yatacaktım ama bir bölümcük daha okuyayım yorumlarıda ayraç olarak kullanıyorum:)

    YanıtlaSil
  14. Şimdi biraz gözlerimi dinlendireceğim.. önümde uzun bir düşkıran yolculuğu var ne de olsa :)

    YanıtlaSil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *