27 Eyl 2014

ZENGİN KALKIŞI

Küçük Kocaman Adam’a

  Başka bir kader isteyemeyecek kadar geç kaldım. Hem istesem neye yarar? Sil baştan bir yazgım olsa, bembeyaz sayfalarım, gülen gözlerim, umutlarım olsa neye yarar? Yorgunluğumun çeyrek yüzyılını sırtlanıp son bir nefes vermek için ömrümün hazin kenarına yanaşmadım mı ben? Susmadım mı?  Ateşin değemediği tenimde kimler, neler kavruldu  bilmez gibi bakmayın yüzüme.
 Yüzüme bakmayın baktığınız yüz benim değil. Beni sevmeyin sevdiğiniz kişi ben değilim.
 Dokunmayın bana, değemezsiniz kayalarım çok sivri. Sularım çalkantılı. Kalbim artık vefasız. Yaklaşmayın yanarsınız.


 Ölüyorum işte elimde değil. Hayatın kanunu bu öyle mi? Bu hayatın bir kanunu yok, hiç olmadı. Olduysa da böyle değil… Hangi terazidir ki yaşamaksızın geçip giden ömrümün kefaretine böyle erken ve adaletsiz bir ölüm biçiyor? Hiç parlamadım ki söneyim… Yalnızlığın katran siyahında tepeden tırnağa acıya boyanırken çıt çıkarmadım. Söylemedim ki susayım. Dünya denen yemekten hiç tatmadım ki doyayım. Gün nedir bilmedim ki hasret kalayım… Keder etmiyorum. Anlamak istiyorum sadece, böyle çığlık çığlığa sustuğumu nasıl kimseler duymadı? Ruhum bir evreni kül edecek kadar büyük yangınlarda yanarken hiç mi duman çıkmadı? Kimse kavrulduğum tarafa bakmadı mı niye yandığımı gören olmadı? Keder etmiyorum hayır. Ölüyorum sadece, elimde değil.


 Oysa onlar, o savurgan aşıklar harcıyor cümle parçasını zamanın. Oysa zaman kanatlı. Hayat kısa. Güzel şeylerin hep acelesi var. İnsan kardeşlerim -sizler evet- tahammülsüzce doyumsuz. Hepinizin ötekinizden haberiniz var. Dip dibe ölüyorsunuz da şöyle bir bakmıyorsunuz birbirinize. Ölüyorum. Ölümün ayak ucunda bile alışamamışım demek hoyratlığınıza. Şaşırmadan edemiyorum. Koynumda inatla çırpınan şey kalbimse eğer, geride bıraktığım sayılı senelerin müsebbibi kim? Sayılı senelerim, sayısız acılarım ve kölece, efendice çektiğim çile…Az bile…


 Beni hepiniz bıraktınız. En yalnız kalmamam gereken zamanda yapayalnız bıraktınız. Kundakta bir bebeği ıpıssız bir cami avlusuna bırakır gibi bıraktınız. Beni hepiniz, sonbaharda dalından düşüveren sarı yapraklar gibi bıraktınız. Bırakıp gitmediniz. Çiğnediniz, öyle gittiniz.


 Hep içimden bağırdım beni hiç duymadınız. Çok yük sırtlanıp hiç ses etmedim, bu mağrur hamalın halinden anlamadınız. Hepiniz bir yöne kaçıştınız. Bekledim. Taşınacak bir şey kalmayana dek taşıdım ve bekledim. Kan ter içinde çürüyen bir gençliğin azalan ışığıyla yürüdüm yetiştim size. Yine bıraktınız. Yine bıraktınız.


 Ölüyorum artık. Çökmeden önce son bir defa şahlanan imparatorluklar gibiyim felaket güçlü. Şimdi baksanız bile bunun bir çöküş olduğunu anlayamazsınız. Oysa hepinizin bir kalbi olduğuna iman etmiştim. Hepiniz bir diğerinin göğsünü yara yara içine girecektiniz. Bir tek beni bıraktınız. Acelenize yetişeceğim diye gölgemi bile unuttum bir köşede. Beni bırakıp gittiniz ve gelmemi beklemediniz bile. Hiçbir şey söylemedim. Sustum bir bin yıl konuşmuş da yorulmuş gibi.


 Son bir sigara yakamayışıma dertleniyorum sadece. Öldüğüme değil. Biraz da kızıyorum ne yalan söyleyeyim. Hepinizin ölüsünün bir mezarı var. Tırnaklarınızla kazıyarak aldınız ölünüzün yatacağı toprağı bile. Kavga dövüş aldınız sırf çürümek için o yeri kendinize. Benim ölümün bir mezarı bile yok. Beni o kadar, o kadar bıraktınız işte.


 Acı acı çaylar içmeye gittiniz. Yalan dolan hayatlar yaşamaya. Ekmekleriniz ve soğanlarınız üstüne yemin ederim ki beni çok ters bir zamanda bıraktınız. Başka bir zaman olsa yenilenirdim. Tazelenirdim. Yeşillenirdim. Şimdiyse ölüyorum. Şerefine kadeh kaldırabileceğim bir geçmişim bile yok. Kadehimin dudak payı haince fazla. Çünkü hep boşa koydum, dolmadı. Hep boşa koydum. Hep boşa.


 Ama inanın çok bağırdım arkanızdan. Meczup gibi bağırdım.  En beyazınız bile beni duymadınız. Yine size yetişmeye çalışsam hoyrat telaşınıza, yine umutlansam peşiniz sıra, koşsam kaygıyla… Tut ki yetişsem… Yine bırakacaksınız. Yine bırakacaksınız.


 Kökümden vurulsaydım bu kadar kanamazdım. Gövdemden devrildim diye ağır yaralandım. İyileşmek? İstemiyorum ki zaten. Ölümün paçasından akan vıcık vıcık merhamet. Yazgının düşmüş çocuğu sokağın en kıdemli karanlığına, beyninin esaretinde zehir zehir üstüne çürüyen bir ruh. Giderayak gelen sefa keyif değil derttir ona, vermeyin.


 Ama yalan söylemeseydiniz hiç değilse. Herkes her şeyin ayrımında yaşadı. Yabancıları aranızda istemediniz. Sahi ben niye geldim? Beni kim getirdi? Dolmayan çilemin imtiyazlı başlangıcını neye borçluyum? Ne kusursuzdu işkencem. Ne pürüzsüz dert çektim. Yaşamadan öldüğümü bilen bile yok.


 Çok yürüdüm bir şey bulurum umuduyla. Aramaya neresinden başladımsa bir daha kayboldum. Gölgesini bile kaybetmiş çaresiz bir zavallıya el uzatmayan tuhaf varlıkların ortasında yürüdüm durdum. Birçok şey gördüm. Birçok şey duydum. sesler, ayaklar, ışıklar, arabalar, kahkahalar, iç çekmeler, taşlar, ölü tinerciler, çocuklar, çocuklar, gözleri kendinden büyük kız çocukları, rüzgarlar, yağmurlar, geceler, eller, bilekler, ceketler, ağaçlar, boşluklar, denizler, banklar, direkler, gözler, içkiler, sevişmeler, bıçaklar, silahlar, balonlar, tabelalar, kağıttan kuşlar, kartondan evler, betondan yalnızlıklar, göçler, talanlar, yalanlar, her şey her şey her şey vardı. Tanıdık hiçbir şey ve hiç kimse yoktu. Ürktüm.


 Ölüyorum. Kahperengi dost gözler seyrediyor vefatımı. Beni taşıyacak olan dört kollunun dört kolu da boş. Mezar taşıma yazılacak söylenecek bir çift sözüm bile yok dünyaya. Doymadım oysa. Tatmadım ki doyayım. Yaşamadım ki öleyim. Varamadım ki döneyim. Ölüyorum bütün kabahatim bu işte. Ne uçan kuşa borcum var ne kanatan dikene sitemim. Taşlar kadar hürüm. Taşlar kadar sert. Onlar kadar kimsesiz. Başımda hiç esmeyen kavak yelleri, yadımda emsalsiz kederler, dinmez gözyaşları, ağır matemler… Ölüyorum.


 Ümitlenmeyin insan kardeşlerim. Üstüne dantel atarak güzelleştirebileceğiniz bir dünyanız yok sizin. Süpürmekle haklayabileceğiniz tozlarınız yok. Sizin budayınca daha güzel yeşeren dallarınız yok. Destursuz kelimelerin bile giremeyeceği sokaklarınız var. Yasaklarınız var. Önüne birkaç para atarak mutlu ettik sandığınız evsiz çocuklarınız ve bir nağme tutturamasa da şöyle iki eğlenmeliğine düdük öttüren çingeneleriniz var. Buzlanma nedeniyle ulaşıma kapalı hep bütün yollarınız. Düşe kalka da olsa kimse gelmesin istiyorsunuz anladım. Benim düşüp kalkacak gücüm yok ki zaten. Çok şey gördüm. Ve hiçbir şey hatırlamak istemedim. Çünkü hiç unutmadım. Benim çoğaltıp azaltıp hep aynı sayıda beklettiğim mesafelerim vardı diye ölü balıklarım, sönmüş yıldızlarım, küskün bulutlarım olmak zorunda mıydı?


   Sizin bahçe kapısı örtülüyken üstünden atlayıp bir çırpıda yamacında bittiğiniz çitleriniz, ölgün menekşe bezeli taş ağırı toprağınızda ruhuna sancılı notalar hatmettiğiniz karasevdalarınız var diye benim hüsranlarım olmak zorunda mıydı?


 Çok geciktiniz. Bir bacağı kırık sandalyeler gibiyim bekleneni karşılayamayan, kendisine yaslananı göçük altında bırakan bir duvar gibiyim, ne zaman bir sigaraya uzansanız paketim hep boş. Benim bana şarkı söyletecek bir hayatım olmadı. Vedaya geldiyseniz bile çok fazla geciktiniz. Duaya geldiyseniz bile çok fazla geciktiniz. Çok fazla…


 Sisli bakan gözlerimden kuşlar göç etti demin. Gelmeyen yazlarımda hep bir kışla titredim. Çok yalnız, çok imkansız, çok inkisar edilmiş… Bir çöl gibi, bir sonsuzluk, bir ölü hale… İstemedim.


 İstesem neye yarar? Genç bir ölüm sızdırıyor uykularım, ortası delik deşik. Hayal hırsızları, günah nöbetçileri, acı seviciler talan etti dört yanı. Bölünmüş ispinozlar, yarasalar kapladı. Bende kabir azabı başladı haberiniz yok. Ve sen, ey ölüm! Hep kız doğuran bir anne ol bana yalvarırım. Çünkü bir acılar adamı bırakamam ardımda. Mezarsız bir ölü bırakamam. Onu sırtından bıçaklasınlar ve yükler altında harcasınlar diye büyütüp ihtiyarlatamam. Onu yas bekleyenlere teslim edemem. Tersten akan bir nehir ol yatağını bulma istersen ama hep kız doğur bana ne olur …


 Ve sizler insan kardeşlerim sizler… Geç kalanların ukalalığı, masumların kibri sinmiş üstünüze gidin geldiğiniz yerlere. Ateşin değemediği tenimde kimler, neler kavruldu bilmez gibi bakmayın yüzüme. Yüzüme bakmayın baktığınız yüz benim değil. Beni sevmeyin sevdiğiniz kişi ben değilim. Dokunmayın bana, değemezsiniz kayalarım çok sivri. Sularım çalkantılı. Kalbim artık vefasız. Yaklaşmayın yanarsınız.


 Sevgilim, hayat… Belki bir gün bana yolu düşer diye nafile ümitler büyüttüğüm tanrıça. Sevdiğim, hayat… Üstünde ağaç gölgeleri gezinen dupduru bir su gibi güzel. Hayat… Kursağımda saklı kalan en deli heves… Hayal meyal hatırımda ne muazzam bir rüya…


 Ölüm… Çok erken ve adaletsiz çalan kapıyı. Ölüm… Bir vedayı çok gören makus talihime son diye. Ölüm…


 Şunu bil ki ben neşeden hep zengin kalkışı yaptım. Umuttan. Ve şimdi de hayattan. Beni bildim bileli bahçelerim çorak, çiçeklerim açmıyor. Beni bildim bileli ardı sıra gökkuşağı gelmeyen sağanak yağmur… Yaşamak kavgasında büyük mağlup adımlarla yürüdüm durdum. En yorgun ırmaklar bile yatağına kavuşurken çılgın bir kalabalıkta sonsuz kayboldum. O  hiç tatmadığım safi mutluluk üstüne ant içerim ki sana öfkeli değilim. Kimseye öfkeli değilim. İçimi tarifsiz bir hüzün kaplıyor sadece. Biraz hasret basıyor. Belki hala ümit, işkencem… Belki ince bir sitem… Ama sadece biraz…


 Toprağa bahane çok. Uykuya çok. Ölüme çok. Birçok ağaç ortak bir yasla eğilsin bu gece. Birçok yıldız aynı saygıyla sönsün. Gırtlağından kesilmiş çocuk bir baş savrulsun orta yere. Katarlar dursun. Kadınlar sussun. erler güçten kesilsin.


 Duyun.


 Bir şey çoğalıyor duvarlar arasında. Bir kabusun en ortasında teslimiyet duygusu. Hakir duldasında fena kanayan yara… İstemem beni bağışlamayın. Bakışı manolya gözlerle hatırlamayın. Ardım sıra saçkıran bağırtılarla ağıtlamayın. Beni alınyazıma gömün ve gidin.


 Yalnız onu bırakın koynumda… Sihrinde çürüyeyim, söneyim tılsımında… Bilirsiniz ölüm kararlı gerçek. Beni gömün ve gidin o kalsın kollarımda… Hayat… Hayal meyal hatırımda, ne muazzam bir rüya…

3 yorum:

  1. çok güzel bir yazı :)
    banada beklerim www.kiriksemsiye.blogspot.com
    sevgiler

    YanıtlaSil
  2. yazmak hakikaten hersey insan bazen konusmak istemiyor sadece uzun uzunnnn yazmak istiyor harika bir yazi olmus kaleminize saglik...

    YanıtlaSil
  3. Blogun güzellikler iyi arkadaşlıklar getirsin sana bundan sonra takipteyim bende beklerim http://hayatimakyajla.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *