Alnına
çalınan bir parmak kanla hayata kafa tutan çocukların hikayesinde, rastladım
sana. Kumbarasında biriken tek metal parayı bir servet gibi saklayan
çocukların. Daha yollara çizdiğimiz mektup oyunu çizgileri silinmemişti. En
sevdiği şarkısı mini mini bir kuş diye başlayan, hani o minik kuşun bile pır
pır ederek canlandığı bizimse yoz kaldığımız... Büyümekte çok acele ettiğimiz
günlerde işte.
Annelerimizin
ekmek almaya yolladığı zamanları düşünüp ağladığımız olurdu hatırlasana. Şimdi
ikimizin ortak bir geçmişi varmış gibi anlatmama bakarak, içimde ne büyük yer
kapladığını gerçekten bilmeyerek, şaşıracaksın. Bebek gözlerin sislenecek
gizliden. Yalan mı söylesene? Ekmek almaya gitmekten bıktığımız günleri sen hiç
özlemedin mi?
Tam
başlamak üzereyken en sevdiği çizgi film, hayallerinin ülkesinin kapısından
zorla döndürülerek, geride masalları ve renkleri bırakarak bakkala gitmeyi kim
ister bizden başka. En büyük kederimizin bu olduğu günlerde, dünyadaki her şeye
karşı sonsuz bir iştah büyütürken hani. İçimizde boş kalan bir yerler olduğunu
fark etmeyerek, bir gün bir yerlerde rastlaşacağımızı düşünmeyerek, isyan
etmeyi öğrendik. Ben biliyordum ama. Ben annemin karnında ceninken daha, sana
doğmak istiyordum.
Şimdilerde
çok yabancıların bitmek tükenmek bilmeyen doyumsuzluğuna bakıp anlamsız iç
çekişlerimiz var. Dudağımızın ucuna gelip gelip yutkunduğumuz gerçekçi
sözlerimiz. Ne kadar delirirseniz delirin bu dünya bizim! Bu hayat bizim!
diyemedikten sonra... Ama bu dünya bizim söyle onlara. Bu hayat bizim. Her şeyin
en güzelini ince ince görerek hep kötüyü yaşamaktan yorulduk artık.
Ocakta
ısınan sütün taşmaması için nöbetçi dikildiğimiz, tarlaya salınan Kahil'in
peşinden korkmadan gittiğimiz, yeşillerin beyazların sarıların içinden,
yılanlarla bakışarak adımladığımız; sonu, bitmemiş okul inşaatlarına ve en
sevilen teyze çocuklarına çıkan taşlı, bozuk yollarda... Sen benimleydin. Sen
en karanlık gecelerimdeki en deli tavrım, koşarak uzaklaşmaktaki heyecan ve
inatla hayır demekteki cesaretimdin. Sen benimleydin. Ben senin için doğdum,
ben seninle büyüdüm, seninle yaşıyorum.
Tanıdığım
bildiğim anladığım bir şeydin. Düşe düşe büyüdüğüm çocukluk çağlarımda, kalkmak
için tutunduğum büyülü bir sebeptin. En ince dallarını ayaklarımıza seren servi
ağaçlarının hoyrat gövdelerine çizilmiş biçimsiz kalplerdik biz. Ağaca
merhametten adının baş harfini bile doğru dürüst kazıyamamış. En hazin
gölgesini hayalinle kucaklaştığım bir boşluk gününe saklayan, ufka düğümlendiği
anda ruhunu, sancısı çok bir uzaklık kaplayan, şimdi bu yolu kim yürüyecek öyle
yorgunum ki dediğimiz... Bir an, bir tek an. Sen benimleydin. Yürüdümse sana
yürüdüm. Koştumsa sana koştum. Düştümse sana kalktım. Sen benimleydin.
Biz
seninle sadece aynı zamanlarda başka yerlerde olarak, aynı harita metot defterlerine
yamuk çizgiler çektik. Fasülyeden evler, mercimekten ağaçlar çizdik. Patates
baskılarımız hep en güzeliydi kalabalıkların. Biz seninle sadece başka
ağaçlardan kopararak aynı yaprakları resmettik. Sadece başka gövdelere
yaslanarak aynı gökyüzünü seyrettik. Sen
benimleydin.
Hiç
ayrılmadım seni bulduğum yerden. Kaybederim diye değil uzak düşerim diye. Bir
tek saniyesini bile gözden çıkarmak istemediğim kadar önemliydin. Bir tek
bakışını bile kaçırmak istemediğim kadar güzel, bir tek gülüşünü bile. Komşu
çocuklarıyla top koşturduğumuz yalınayak günler vardı hatırlasana. Üst üste
devrilerek büyümeyi öğrendiğimiz hani. Yağmurun pes ettiremediği, güneşin
meydan okuyamadığı, dört mevsim ne derse desin biz sokağın çocuğuyduK. Hatırlasana
biz sadece başka evlerde başka odalarda, aynı geleceği düşleyerek serpildik. Bir
ömür kesiştirecektik, olur bazen ayrı düşmek dedik. Bizim, ikimizin kocaman
yaşanmış şeyleri varmış gibi anlattığıma şaşırma. Bebek gözlerin sislenmesin
sakın. Yalan değil benimleydin sen. En zifiri geceden tut en aydınlık günlere
kadar.
Biz
seninle sadece, başka şehirlerde ama aynı zamanda, başka insanlarla ama aynı
yürekle vuruşuyorduk. Birimizden birimiz düştüğünde, ötekimiz daha güçlü
savaşıyorduk. Aynı bıçağın kestiği iki yarım olmuş savruluyorduk. Ben seni
aramıyordum sen benimleydin.
Rüzgarın
toza toprağa buladığı düş kırıklı çocuklardık biz. Gözlerin gözlerimin gördüğü
en uslu çocuktu, sen beni hiç yormadın. Hiçbir acı, hiçbir yıkım, hiçbir
yenilgi susturamadı seni. Hiçbir kötülük küstüremedi yaşamaya. Oyunu hiç en
güzel yerinde bırakıp da gitmedin. Hiçbir yangından fırlayıp kaçmadın
kalbindekileri çıkarmadan. Yorgunluktan öldüğünde bile dikildin hayatın tam
karşısına. İnandın. Ayın hepimize yetecek kadar ışık verdiğine zifiri
gecelerde. Güneşin yenilmeyeceğine. Işığa inandın sen. Yanılmadın.
Sen
benimlesin. Sana siyah benekli beyaz güvercinlerin onulmaz yaralarında
rastladım. Hiç tereddüt etmeden dokundum. Bir an bile düşünmeden vuruldum. Bizi
engellemek için neler yapmadılar ki. Sokaktan topladığı çer çöple masal
ülkeleri kuran, çamurdan arabalarla dünyayı dolaşan, yağmurdan bir kez olsun
kaçmışlığı olmayan. Seninle biz, seninle ben, sadece başka camlardan ama aynı
rüzgarı seyrederek, dönülmez bir ant içerek büyüdük. Bilinmeyen bir ülkenin en
ilkel kabilesinden gelmişiz gibi. Korkumuz yalnızlıktan değil, korkumuz
unutmaktan içimizde saklı kalan çocuk masumlukları. Korkumuz bulunmaktan. Bu
gayesiz telaşların önüne katılmaktan. Tam buluştuk derken apayrı savrulmaktan.
Korkumuz yenilmekten...
Çökmek
üzere olan bir binanın en rutubet köşesinde, rastladım sana. Hemen tanıdım. Daha
düş kurmaktan vazgeçmemiştik. Kaybetmeyi böyle kolay hazmetmemiştik. Yastığının
altında futbolcu resimleri saklayan, başucunda pamuk dolu bir bez bebekle
uyuyan, sadece ama sadece başka yataklarda, ama aynı rüyaları görerek... Aynı
hayalleri kurarak, kesildiğimiz yerin enlemini boylamını hiç unutmayarak ve
zaten nerde nasıl olsa bulurduk birbirimizi... Aynı bıçağın kestiği iki yarım
gibi savruluyorduk ben seni hiç aramadım.
Sen
benimleydin.
Hiç
kimsenin bilmediği o dünyanın kapısını zorluyorduk, sadece başka yerlerdeydik o
kadar. Bir gün aralanacak, gıcırdaya gıcırdaya açılıverecek. Sen bir adım ben
bir adım buluşup orta yerinde dünyanın, ikimiz de çok yorgunmuşuz ama unutup
bir anda bütün yorgunlukları. bir anda unutup bütün savaştıklarımızı, yenildiklerimizi
ve kazandıklarımızı... En baştan daha güzel bir başlayışla inan... Daha mutlu
daha yeşil daha sabahçıl... Bu hayat bizim anlıyor musunuz? Bu dünya bizim bu
kapıyı biz açtık! demekten korkmayarak. Şimdi sana geçmişin, şimdinin ve
geleceğin sözünü vereceğim onu terk etme. Her şey en az gözlerin kadar masum, kalbin
kadar ışıltılı olacak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder