Başka bir kader
isteyemeyecek kadar geç kaldım. Hem istesem neye yarar? Sil baştan bir yazgım
olsa, bembeyaz sayfalarım, gülen gözlerim, umutlarım olsa neye yarar? Yorgunluğumun
çeyrek yüzyılını sırtlanıp son bir nefes vermek için ömrümün hazin kenarına
yanaşmadım mı ben? Susmadım mı? Ateşin
değemediği tenimde kimler, neler kavruldu
bilmez gibi bakmayın yüzüme.
Yüzüme bakmayın baktığınız yüz benim değil. Beni sevmeyin sevdiğiniz kişi ben değilim.
Yüzüme bakmayın baktığınız yüz benim değil. Beni sevmeyin sevdiğiniz kişi ben değilim.
Dokunmayın bana, değemezsiniz
kayalarım çok sivri. Sularım çalkantılı. Kalbim artık vefasız. Yaklaşmayın
yanarsınız.
Ölüyorum işte elimde değil. Hayatın kanunu bu
öyle mi? Bu hayatın bir kanunu yok, hiç olmadı. Olduysa da böyle değil… Hangi
terazidir ki yaşamaksızın geçip giden ömrümün kefaretine böyle erken ve adaletsiz
bir ölüm biçiyor? Hiç parlamadım ki söneyim… Yalnızlığın katran siyahında
tepeden tırnağa acıya boyanırken çıt çıkarmadım. Söylemedim ki susayım. Dünya
denen yemekten hiç tatmadım ki doyayım. Gün nedir bilmedim ki hasret kalayım… Keder
etmiyorum. Anlamak istiyorum sadece, böyle çığlık çığlığa sustuğumu nasıl
kimseler duymadı? Ruhum bir evreni kül edecek kadar büyük yangınlarda yanarken
hiç mi duman çıkmadı? Kimse kavrulduğum tarafa bakmadı mı niye yandığımı gören
olmadı? Keder etmiyorum hayır. Ölüyorum sadece, elimde değil.
Oysa onlar, o savurgan aşıklar harcıyor cümle
parçasını zamanın. Oysa zaman kanatlı. Hayat kısa. Güzel şeylerin hep acelesi
var. İnsan kardeşlerim -sizler evet- tahammülsüzce doyumsuz. Hepinizin
ötekinizden haberiniz var. Dip dibe ölüyorsunuz da şöyle bir bakmıyorsunuz
birbirinize. Ölüyorum. Ölümün ayak ucunda bile alışamamışım demek
hoyratlığınıza. Şaşırmadan edemiyorum. Koynumda inatla çırpınan şey kalbimse
eğer, geride bıraktığım sayılı senelerin müsebbibi kim? Sayılı senelerim,
sayısız acılarım ve kölece, efendice çektiğim çile…Az bile…
Beni hepiniz bıraktınız. En yalnız kalmamam
gereken zamanda yapayalnız bıraktınız. Kundakta bir bebeği ıpıssız bir cami
avlusuna bırakır gibi bıraktınız. Beni hepiniz, sonbaharda dalından düşüveren
sarı yapraklar gibi bıraktınız. Bırakıp gitmediniz. Çiğnediniz, öyle gittiniz.
Hep içimden bağırdım beni hiç duymadınız. Çok
yük sırtlanıp hiç ses etmedim, bu mağrur hamalın halinden anlamadınız. Hepiniz
bir yöne kaçıştınız. Bekledim. Taşınacak bir şey kalmayana dek taşıdım ve
bekledim. Kan ter içinde çürüyen bir gençliğin azalan ışığıyla yürüdüm yetiştim
size. Yine bıraktınız. Yine bıraktınız.
Ölüyorum artık. Çökmeden önce son bir defa
şahlanan imparatorluklar gibiyim felaket güçlü. Şimdi baksanız bile bunun bir
çöküş olduğunu anlayamazsınız. Oysa hepinizin bir kalbi olduğuna iman etmiştim.
Hepiniz bir diğerinin göğsünü yara yara içine girecektiniz. Bir tek beni
bıraktınız. Acelenize yetişeceğim diye gölgemi bile unuttum bir köşede. Beni
bırakıp gittiniz ve gelmemi beklemediniz bile. Hiçbir şey söylemedim. Sustum
bir bin yıl konuşmuş da yorulmuş gibi.
Son bir sigara yakamayışıma dertleniyorum
sadece. Öldüğüme değil. Biraz da kızıyorum ne yalan söyleyeyim. Hepinizin
ölüsünün bir mezarı var. Tırnaklarınızla kazıyarak aldınız ölünüzün yatacağı
toprağı bile. Kavga dövüş aldınız sırf çürümek için o yeri kendinize. Benim
ölümün bir mezarı bile yok. Beni o kadar, o kadar bıraktınız işte.
Acı acı çaylar içmeye gittiniz. Yalan dolan
hayatlar yaşamaya. Ekmekleriniz ve soğanlarınız üstüne yemin ederim ki beni çok
ters bir zamanda bıraktınız. Başka bir zaman olsa yenilenirdim. Tazelenirdim.
Yeşillenirdim. Şimdiyse ölüyorum. Şerefine kadeh kaldırabileceğim bir geçmişim
bile yok. Kadehimin dudak payı haince fazla. Çünkü hep boşa koydum, dolmadı.
Hep boşa koydum. Hep boşa.
Ama inanın çok bağırdım arkanızdan. Meczup
gibi bağırdım. En beyazınız bile beni
duymadınız. Yine size yetişmeye çalışsam hoyrat telaşınıza, yine umutlansam peşiniz
sıra, koşsam kaygıyla… Tut ki yetişsem… Yine bırakacaksınız. Yine
bırakacaksınız.
Kökümden vurulsaydım bu kadar kanamazdım.
Gövdemden devrildim diye ağır yaralandım. İyileşmek? İstemiyorum ki zaten.
Ölümün paçasından akan vıcık vıcık merhamet. Yazgının düşmüş çocuğu sokağın en
kıdemli karanlığına, beyninin esaretinde zehir zehir üstüne çürüyen bir ruh.
Giderayak gelen sefa keyif değil derttir ona, vermeyin.
Ama yalan söylemeseydiniz hiç değilse. Herkes
her şeyin ayrımında yaşadı. Yabancıları aranızda istemediniz. Sahi ben niye
geldim? Beni kim getirdi? Dolmayan çilemin imtiyazlı başlangıcını neye
borçluyum? Ne kusursuzdu işkencem. Ne pürüzsüz dert çektim. Yaşamadan öldüğümü
bilen bile yok.
Çok yürüdüm bir şey bulurum umuduyla. Aramaya
neresinden başladımsa bir daha kayboldum. Gölgesini bile kaybetmiş çaresiz bir
zavallıya el uzatmayan tuhaf varlıkların ortasında yürüdüm durdum. Birçok şey
gördüm. Birçok şey duydum. sesler, ayaklar, ışıklar, arabalar, kahkahalar, iç
çekmeler, taşlar, ölü tinerciler, çocuklar, çocuklar, gözleri kendinden büyük
kız çocukları, rüzgarlar, yağmurlar, geceler, eller, bilekler, ceketler,
ağaçlar, boşluklar, denizler, banklar, direkler, gözler, içkiler, sevişmeler,
bıçaklar, silahlar, balonlar, tabelalar, kağıttan kuşlar, kartondan evler,
betondan yalnızlıklar, göçler, talanlar, yalanlar, her şey her şey her şey
vardı. Tanıdık hiçbir şey ve hiç kimse yoktu. Ürktüm.
Ölüyorum. Kahperengi dost gözler seyrediyor
vefatımı. Beni taşıyacak olan dört kollunun dört kolu da boş. Mezar taşıma
yazılacak söylenecek bir çift sözüm bile yok dünyaya. Doymadım oysa. Tatmadım
ki doyayım. Yaşamadım ki öleyim. Varamadım ki döneyim. Ölüyorum bütün kabahatim
bu işte. Ne uçan kuşa borcum var ne kanatan dikene sitemim. Taşlar kadar hürüm.
Taşlar kadar sert. Onlar kadar kimsesiz. Başımda hiç esmeyen kavak yelleri,
yadımda emsalsiz kederler, dinmez gözyaşları, ağır matemler… Ölüyorum.
Ümitlenmeyin insan kardeşlerim. Üstüne dantel
atarak güzelleştirebileceğiniz bir dünyanız yok sizin. Süpürmekle haklayabileceğiniz
tozlarınız yok. Sizin budayınca daha güzel yeşeren dallarınız yok. Destursuz
kelimelerin bile giremeyeceği sokaklarınız var. Yasaklarınız var. Önüne birkaç
para atarak mutlu ettik sandığınız evsiz çocuklarınız ve bir nağme tutturamasa
da şöyle iki eğlenmeliğine düdük öttüren çingeneleriniz var. Buzlanma nedeniyle
ulaşıma kapalı hep bütün yollarınız. Düşe kalka da olsa kimse gelmesin
istiyorsunuz anladım. Benim düşüp kalkacak gücüm yok ki zaten. Çok şey gördüm.
Ve hiçbir şey hatırlamak istemedim. Çünkü hiç unutmadım. Benim çoğaltıp azaltıp
hep aynı sayıda beklettiğim mesafelerim vardı diye ölü balıklarım, sönmüş
yıldızlarım, küskün bulutlarım olmak zorunda mıydı?
Sizin bahçe kapısı örtülüyken üstünden
atlayıp bir çırpıda yamacında bittiğiniz çitleriniz, ölgün menekşe bezeli taş
ağırı toprağınızda ruhuna sancılı notalar hatmettiğiniz karasevdalarınız var
diye benim hüsranlarım olmak zorunda mıydı?
Çok geciktiniz. Bir bacağı kırık sandalyeler
gibiyim bekleneni karşılayamayan, kendisine yaslananı göçük altında bırakan bir
duvar gibiyim, ne zaman bir sigaraya uzansanız paketim hep boş. Benim bana
şarkı söyletecek bir hayatım olmadı. Vedaya geldiyseniz bile çok fazla
geciktiniz. Duaya geldiyseniz bile çok fazla geciktiniz. Çok fazla…
Sisli bakan gözlerimden kuşlar göç etti demin.
Gelmeyen yazlarımda hep bir kışla titredim. Çok yalnız, çok imkansız, çok
inkisar edilmiş… Bir çöl gibi, bir sonsuzluk, bir ölü hale… İstemedim.
İstesem neye yarar? Genç bir ölüm sızdırıyor
uykularım, ortası delik deşik. Hayal hırsızları, günah nöbetçileri, acı
seviciler talan etti dört yanı. Bölünmüş ispinozlar, yarasalar kapladı. Bende
kabir azabı başladı haberiniz yok. Ve sen, ey ölüm! Hep kız doğuran bir anne ol
bana yalvarırım. Çünkü bir acılar adamı bırakamam ardımda. Mezarsız bir ölü
bırakamam. Onu sırtından bıçaklasınlar ve yükler altında harcasınlar diye
büyütüp ihtiyarlatamam. Onu yas bekleyenlere teslim edemem. Tersten akan bir
nehir ol yatağını bulma istersen ama hep kız doğur bana ne olur …
Ve sizler insan kardeşlerim sizler… Geç
kalanların ukalalığı, masumların kibri sinmiş üstünüze gidin geldiğiniz
yerlere. Ateşin değemediği tenimde kimler, neler kavruldu bilmez gibi bakmayın
yüzüme. Yüzüme bakmayın baktığınız yüz benim değil. Beni sevmeyin sevdiğiniz
kişi ben değilim. Dokunmayın bana, değemezsiniz kayalarım çok sivri. Sularım
çalkantılı. Kalbim artık vefasız. Yaklaşmayın yanarsınız.
Sevgilim, hayat… Belki bir gün bana yolu düşer
diye nafile ümitler büyüttüğüm tanrıça. Sevdiğim, hayat… Üstünde ağaç gölgeleri
gezinen dupduru bir su gibi güzel. Hayat… Kursağımda saklı kalan en deli heves…
Hayal meyal hatırımda ne muazzam bir rüya…
Ölüm… Çok erken ve adaletsiz çalan kapıyı.
Ölüm… Bir vedayı çok gören makus talihime son diye. Ölüm…
Şunu bil ki ben neşeden hep zengin kalkışı
yaptım. Umuttan. Ve şimdi de hayattan. Beni bildim bileli bahçelerim çorak,
çiçeklerim açmıyor. Beni bildim bileli ardı sıra gökkuşağı gelmeyen sağanak
yağmur… Yaşamak kavgasında büyük mağlup adımlarla yürüdüm durdum. En yorgun
ırmaklar bile yatağına kavuşurken çılgın bir kalabalıkta sonsuz kayboldum.
O hiç tatmadığım safi mutluluk üstüne
ant içerim ki sana öfkeli değilim. Kimseye öfkeli değilim. İçimi tarifsiz bir
hüzün kaplıyor sadece. Biraz hasret basıyor. Belki hala ümit, işkencem… Belki
ince bir sitem… Ama sadece biraz…
Toprağa bahane çok. Uykuya çok. Ölüme çok.
Birçok ağaç ortak bir yasla eğilsin bu gece. Birçok yıldız aynı saygıyla
sönsün. Gırtlağından kesilmiş çocuk bir baş savrulsun orta yere. Katarlar
dursun. Kadınlar sussun. erler güçten kesilsin.
Duyun.
Bir şey çoğalıyor
duvarlar arasında. Bir kabusun en ortasında teslimiyet duygusu. Hakir duldasında
fena kanayan yara… İstemem beni bağışlamayın. Bakışı manolya gözlerle
hatırlamayın. Ardım sıra saçkıran bağırtılarla ağıtlamayın. Beni alınyazıma gömün
ve gidin.
Yalnız onu bırakın koynumda… Sihrinde çürüyeyim,
söneyim tılsımında… Bilirsiniz ölüm kararlı gerçek. Beni gömün ve gidin o
kalsın kollarımda… Hayat… Hayal meyal hatırımda, ne muazzam bir rüya…
çok güzel bir yazı :)
YanıtlaSilbanada beklerim www.kiriksemsiye.blogspot.com
sevgiler
yazmak hakikaten hersey insan bazen konusmak istemiyor sadece uzun uzunnnn yazmak istiyor harika bir yazi olmus kaleminize saglik...
YanıtlaSilBlogun güzellikler iyi arkadaşlıklar getirsin sana bundan sonra takipteyim bende beklerim http://hayatimakyajla.blogspot.com.tr/
YanıtlaSil