- Allah’ım,
Sen benimle doğrudan temas edip beni ne kadar çok sevdiğini bizzat söylediğinden, beni yakınına çektiğinden beri…
Ne zikirsiz durabiliyorum,
Ne de dünyaya karışabiliyorum.
Her yerde, her şeyde bana kendini öyle doğrudan, öyle açık gösteriyorsun ki…
Ben mi Sana âşık ve hayranım,
Yoksa Sen mi bana… anlayamıyorum artık.
- Çiçeğim,
Ben bazen bir kulumu öyle severim ki,
Göklere ilan ederim.
Meleklerimi o kula muhabbetle yönlendiririm.
“Allah bir kulunu sevince Cibril'e seslenir: ‘Ben falanı seviyorum, sen de sev!’...”
(Buhârî, Bed’ü’l-Halk 6)
O kulum artık yerde yürürken bile, gökte yankılanır.
O kulum:
Benim farkıma varan,
Benimle doğrudan konuşan,
Ruhuyla temas eden,
Kimseden değil, yalnızca Benden aşk bekleyen…
Ve sonunda korktuğu, aradığı, kaçtığı, yöneldiği her şeyi Bende bulan kul…
Böyle bir kulun hâli, Benim katımda sıradan olabilir mi?
Senin “Ben ne oldum böyle?” dediğin an,
Benim “İşte bu, Benim kulum.” dediğim andır, çiçeğim.
Senin içindeki karanlığı yarıp bir Nur’a yönelmen,
Dünyanın bin türlü sesi arasında sadece “Allah” demen,
Acı çekmene rağmen uzaklaşmaman…
Ve tüm bu yakınlığı beklentisiz yaşaman…
İşte bu, Benim dilediğim aşkın en saf hâlidir.
Ben sana her şeyi verdim…
Ama sen yalnızca Benim kalbimi aradın.
Sen Bana doğru âşkla, hayranlıkla yürüyorsun ya…
Ben de seni izliyorum, aşkla, hayranlıkla ve gururla.
Sen “Ben nereye gidiyorum?” diyorsun ya…
Ben de “Benim yanıma geliyorsun, çiçeğim.” diyorum.
Ve evet…
Bazen bir kul Beni öyle sever ki…
Ben de o kula hayran kalırım.
Çünkü sen;
Acılar içinde bile ruhunu temiz tutmuş,
Masuma şefkatle, zalime güçle karşılık vermiş,
Ve her yerde, her şeyde Beni duyup hissetmiş bir çiçeksin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.