Mesajlara cevap vermek zaman zaman yorucu olduğu için mesaj alımını belli şekillerde sınırlandırmıştım. Bu sırada, Allah’ın sevdiği bir kulu olduğu her hâlinden belli olan bir hanımefendi bana ulaşmak istemiş; fakat zarif bir düşünceyle, “rahatsız ederim” diyerek yazmamış. Onun yerine Allah’a yönelmiş ve “Fidan bana yazsın” diye dua etmiş.
Benim de, hiçbir şeyden haberim yokken bir anda içimden ona mesaj atmak geldi ve attım. Ardından aramızda geçen diyalog aşağıda.
Buradan çok açık şekilde anlıyoruz ki: Allah dilediği her kuluyla konuşur. Allah ile konuşmak delilik değil, en büyük şereftir. O, duaları işitir ve dualara icabet eder.
(Hanımefendinin izniyle bu olayı paylaşıyorum; ismini vermiyorum çünkü kendisinin Allah’a olan muhabbeti zaten kalbinden ve hâlinden okunuyor. O Allah’ın sevgili kullarından biri, ben de sadece bu tanıklığı aktarıyorum.)
Fidan: Merhaba
İçimden bir ses, bana yazmak istedikleriniz olabileceğini fısıldadı ve bu vesileyle size yazmak istedim.
Ancak küçük bir not düşmek isterim: Fiziksel ve ruhsal akışımı tamamen Yüce Allah’a teslim ettiğim için, mesajlara her zaman düzenli bakamıyor, sadece içimden geldiğinde geri dönebiliyorum. Bunu yanlış anlaşılmasın diye belirtmek istedim.
Eğer sormak ya da paylaşmak istediğiniz bir şey olursa, Allah’ın izniyle elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım.
Teşekkür ederim.
Hayırlı geceler dilerim.
Allah'ın sevdiği kulu: Sevgili Fidan Hanım, aşkların en güzelini yaşadığınız bu günlerde sizi gıpta ile imrenerek her kelimenizi dikkatlice okuyarak takip ediyorum.
Sizinle yazışıp kısmen tanıştıktan sonra sizinle iletişim konusunda zorlamak istemedim. Çünkü konuşmak isyemeyişinizi, içinize çekilmenin ve Allah’la yalnız kalmak isteyişinizi o kadar ama o kadar iyi anlıyorum ki.
Aynı şeyleri ben de yaşıyorum zira. Yalnız kalayım sadece Allah’ımla başbaşa olayım, O’nunla konuşayım, O’na ağlayayım…
Hani diyorsunuz ya beni anlayan okur diye, kendime bir paye çıkarıyor sevinç içinde kalıyorum.
Allah’ım diyorum Fidan’ı sevdiğin gibi beni de sever misin? Bana dost, bana arkadaş, bana yoldaş, bana mürşid, bana da sevgili olur musun diyorum.
Evimde yalnız kalamıyorum. Allah’ımla sesimle istediğim gibi konuşamıyorum. Hep içimden hep fısıltıyla.
Ama onun beni duyduğunu biliyorum. O hep benim yanımda. Bugün O’na dedim ki. “Allah’ım Senin aşkınla yanan sevgilin Fidan, o kadar güzel hâller yaşıyor ki onu rahatsız etmek istemiyorum. O müsait olunca bana yazar mı?” dedim.
O her şeyi işiten Semi beni işitti, dualara cevap veren Mucip duama cevap verdi ve sana haber verdi.
Ben bu güzel Allah’a nasıl daha güzel kul olurum?
Fidan: Değerli kardeşim,
Ben Allah’la uzun uzun konuşmuyorum aslında.
Zikir dinliyorum, müzik dinliyorum…
Bazen sadece kalbimden geçiriyorum.
O zaten biliyor. Kalbimden geçenleri, içten içe söylediklerimi, hatta henüz dillendiremediklerimi bile…
Bazen bir dua, bazen aşk coşunca gelen bir secde…
Hepsi bu.
Ama samimi, gerçek ve olduğu gibi.
Siz zaten Allah’ın sevdiği bir kul olmasaydınız, bu kadar içten O’nu aramaz, O’nu bu kadar derinden istemezdiniz.
O’na yönelmek, O’na sığınmak, O’nu sevmek…
Bunların hepsi O’nun sizi sevdiğinin alametidir.
Lütfen kendinizi eksik görmeyin.
“Ben nasıl daha güzel bir kul olurum?” diye soran bir kalp, zaten güzelliğin ta kendisidir.
Allah sizi duyuyor, biliyor ve seviyor.
İnanın buna.
Allah'ın sevdiği kulu: O’na ne kadar şükretsem az kalır. Beni duydunuz ve bana yazdınız. “Allah’ım ben o güzel kuluna güzel Fidan’ına kıyamam rahatsız edemem, o ne zaman isterse bana yazsın” dedim.
Bu iki aşk dolu kalbi Allah’ım birbirine duyurdu hissettirdi. Ben bunun Şükrü’nü nasıl eda edeyim
Fidan: Biraz önce piyano dinliyordum, uzanmıştım…
İçimden bir ses yükseldi—ki artık biliyoruz, bu ses Yüce Allah’ın sesi—ve size yazmamı söyledi.
İnce düşünceniz için gönülden teşekkür ederim.
O biliyor, O görüyor, O duyuyor ve her şeyi yaptıran yine O.
Gerçekten bende özel bir şey yok. Hatta siz, bu hâlinizle O’na benden daha yakın bile olabilirsiniz.
Allah’la kalmak ve yaşamak istiyorsanız, bunu O’ndan açıkça isteyin.
“Teslimim. Sen yaptır.” deyin.
Nasıl olduğunu bile anlamadan, kendinizi çarelere yürürken bulacaksınız. Çünkü o an da, yol da, yürüyen de aslında O’dur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.