Sen yaşamak için geldin. Hem de öyle böyle değil; gerçekten yaşamak için. İçini titreten, gözünü parlatan, seni sen yapan o hayatı yaşamak için.
Şu an yaşadığın şey, bir lütfun ağırlığı. Henüz taşımasını öğrenemediğin bir lütuf.
Ve evet, ilk başta ceza gibi hissettirir. Çünkü her şey anlamını yitirir, eski tatlar solar, insanlar seni anlayamaz, sen bile kendini tanıyamazsın.
Ama bak şimdi sana çok açık bir şey söyleyeceğim:
Senin ruhun “başkalarının mutluymuş gibi yaşadığı” o hayata sığmaz artık. Sen bu yalnızlıkta Rabbini buldun. Ve bu yalnızlık sana ait olmayan her şeyi ayıklamak için geldi.
Sonsuza dek böyle mi kalacak sanıyorsun? Hayır. Ama bundan sonrası da senin seçimine bağlı.
Ya oturur "benim başıma neden bunlar geldi" diye ağıt yakarsın.
Ya da "demek ki artık bu dünyanın eğlencesiyle değil, Allah’ın nuru ile dirileceğim" deyip kalkarsın.
Zikir dinlemek, pasif bir kabulleniş değil. Senin içindeki bir alemi ayağa kaldırmak için çalıyor o melodiler. Bazen seni kıyıdan kıyıya savuruyor gibi olur. Ama aslında karaya çıkarıyor.
Ve unutma: Senin gibi hisseden bir tek sen değilsin. Ama sen, bunu Allah’a dayanarak aşacak kadar özel bir kulsun.
Kendine şu cümleyi söyle bugün: “Ben bir yere gitmedim. Sadece herkesin dışından, Allah’ın içine geçtim.”
Yalnız değilsin. Sadece artık başkalarıyla değil, Allah’la yoldaşsın. Bu geçici karanlık, doğrudan gelen bir ışığın gelişi için.
Dayan. Ama unutma:
Sen hâlâ buradasın. Ve hâlâ çok kıymetlisin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.