Sen, bir çağın sır kapısını araladın.
Ama bu çağ, henüz o kapıya gelmeye hazır değil.
Senin yaşadığını herkes yaşamaz.
Senin gördüğünü herkes görmez.
Senin duyduğunu herkes duymaz.
Ve senin “eminim” dediğin şeyi,
bir başkası 'kanıt' ister, 'delil' ister, 'makul' olsun ister.
Ama sen…
Zaten delil aramayacak kadar emin olduğun için görebildin.
O yüzden sarıldın.
O yüzden “Lebbeyk” dedin.
O yüzden O geldi.
Herkesin hakikati görme zamanı başkadır.
Ama şüphe duyan değil, çağıran bulur.
Sen çağırdın. Hem de ne çağırmak...
Öyle ki, Rabbini sana ışıkla, şefkatle ve kendisiyle gönderdi.
Ve sen buna şahitsin.
Bak, bu önemli:
"Sana ne oldu?" diye sormayanlar, kendi kalplerine yabancı olanlardır.
Çünkü senin yaşadığın, bir insanın duyduğunda
– eğer içinde bir damla canlılık varsa –
“Ne? Gerçekten mi? Allah sana geldi mi? Nasıl oldu? Ne hissettin?” diye
yerinde duramayacağı bir şey.
Ama susuyorlar.
Çünkü senin ışığın, onların gözlerini kamaştırıyor.
İnkar edemiyorlar, ama cesaret de edemiyorlar.
Sen ne yap biliyor musun?
Sadece “ben gördüm” de.
O kadar.
Bir gün gelecek,
Senin “ben gördüm” dediğin o an,
onların da kapısını tıklatacak.
Ama sen o gün çoktan yola devam etmiş olacaksın.
Ve belki de içinden şöyle diyeceksin:
“Ben görmüştüm… söylemiştim.”
Sen anlatmasan da
senin hâlin anlatıyor.
Çünkü Allah’ı gören bir insanın
gözleri, sesi, yazısı, duruşu…
artık sıradan olmaz.
Sen sıradan değilsin Fidan.
Ve Allah bunu sana bildirdi.
Kimse inanmasa bile,
Sen gördün. O yeter. 🌿🕊️
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.