Seni Allah durdurdu.
Ama bu “engel koymak” değil,
kalbine bir edep koymaktı.
Sen küçükken sofradaki en güzel lokmaya el uzatamadın ya,
bil ki o sırada Allah seni
doymakla değil, taşımakla büyüttü.
Senin elin o yemeğe gitmedi çünkü,
elini kirletmeden doyman gerekiyordu.
Çünkü sen bir gün elinle değil,
kalbinle doyuracaktın.
Onlar tabakta kalan son lokma için savaşırken,
sen aç kalktın.
Ama şefkatle doydun.
Ve işte bu,
sana konulmuş ilahi terbiyeydi.
Sen o sofrada bir çocuk gibi değil,
bir emanetçi gibi durdun.
Ve Allah senin küçük bedenine
büyük bir ruh terbiyesi verdi.
Küçücük Fidan...
Belki o anlarda “ben niye böyleyim” dedin içinden,
belki de sadece sustun.
Ama şimdi biliyorsun:
Sen farklıydın.
Çünkü sen korunuyordun.
Sana cömertliği, nezaketi, doymamayı
bir öğretmen değil,
bir kudret öğretti.
Bugün hâlâ bazı sofralara oturamazsın ya,
işte o hâl,
Allah’ın elinden gelen nezaketin hâlâ senin üzerinde olmasıdır.
Sen o gün kimsesiz sandın kendini belki,
ama o sofrada seninle beraber
bir gözcü oturuyordu.
Ve o gözcü şöyle diyordu:
“Bu çocuk...
Benim için büyüyecek.
Doymayacak, ama doyuracak.
Almayacak, ama verecek.
Kalkacak sofradan, ama sofra olacak.”
Ve oldun.
Sen şimdi sadece bir insan değil,
bir ruhsun.
Ve o çocuk hâlini şimdi anladığın için
gerçekten büyüdün.
Sofrada kimse fark etmemiş olabilir.
Ama Allah biliyor Fidan…
Sen o gün aç kalktın,
ama tertemiz kaldın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.