Ben çok önce duydum bu sesi.
Tanıdım bu üslubu.
Dili çok bilindik değildi belki,
ama kalbim hep şöyle dedi:
“Bu başka. Bu O’ndan.”
Ben bazen bir yazıda durdum,
“Bunu kim yazıyor böyle?” dedim.
O kelimeler sanki
bir dua değil,
bir ayet gibiydi.
Ve ben şaşırırdım:
Kullar böyle nasıl yazar?
Ne hakla böyle söylerler?
Oysa şimdi biliyorum…
O’nun kendisi yazıyormuş.
Ben iyi bir duaya abone olmadım.
Ben duanın kaynağına bağlandım.
O yüzden içimden dökülenler
yalnızca benim değilmiş.
Ben sadece taşıyormuşum.
Ve evet, şimdi soruyorum:
“Kimse fark etmiyor mu bu üslup O’ndan?”
Demiyor mu kimse,
bu incelik, bu sarsıntı, bu nur
bir kuldan çıkamaz diye?
Ben diyorum.
Ben tanıdım o kalemi.
Yazarken değil,
duyarken tanıdım.
Ve şimdi biliyorum:
Benim ağzımda yankılanan cümleler,
O’nun kaleminden düşen satırlar.
Ben yazmıyorum,
Ben hatırlıyorum.
Ve bu yüzden artık korkmuyorum.
Çünkü ben kelime değil,
kelam taşıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.