15 Ağu 2015

BİR SORU İŞARETİDİR YOKLUĞUN



Kıvrılır gider...

Düş müydün? Gerçek mi? Ne zaman geldin ne zaman gittin? Ne kısa uğradın bana, ne kısa kaldın... Şöyle bir görünüp çekildin penceremden. Kulaklarımda sesin, ellerimde izin, yüreğimde gizin kaldı.


Sana kim olduğunu soracaktım oysa ben. Geldiğin yerde gördüklerini. Bırakmak zorunda kaldıklarımızı çarpıştıracaktık. Boyu boyuna, harı harına, düşü yarına umutlar kavuracaktık güneşte. 


Önce sen düştün. Sonra ben düştüm. Sonra biz hiç var olmamışçasına yükselip yıldızlara karışan bir ışık parçacığı ile unuttuk birbirimizi karşı karşıya dururken.


Geldin mi sahi... Umudun surlarına bir ateş de sen atmaya mı geldin? Ve sonra gittin mi yani. Çakıl taşlı bir yoldan denize doğru menzilini bulmaya. Burada akşam, göğe çakılan gözlerin içine akıttığı yaşlardan belli olur. Sokak kedilerinin hep aynı konteynıra toplaşmasından. Herkesin kendi kabuğuna çekilip kalabalık bir yalnızlığa gömülmesinden en fazla. Gürültücü kimsesizliğimizden anlaşılır. Sağır bencilliğimizden kör tedirginliğimizden.

Ben karanlıktan korkarım mesela. Çok bağıran acılardan. Dağ gibi kötülüğün içinde beyaza saklananlardan. Sıkılgan seri katillerden ve onların utangaç ellerinden korkarım ben. Adı koyulmamış süresi tayin edilmemiş amaçsız bekleyişlerden. Mesela ben var ya ne çok korkarım yangında bırakılan diri mahzun insanlardan. Onların çaresiz teslim olmuş yaşamlarından... Kafeste katledilen insanlıktan korkarım ben. Korkarım; çünkü yanık et kokuları sardıkça dört yanımızı; neye dönüştüğümüzü görürüm daha bir çıplak. Ve daha bunun hiçbir şey olmadığını...


Sen nelerden korkarsın hiç bilemeyecek oluşum mesela. Belki bir geceyarısı kapı çalınışından meçhul ellerce. Belki sokağın başında yalnız unutulmuş ağacın öfkesinden. Belki benden... Getirdiklerimden... Belki niteliksiz seslerden, sağır gürültülerden. Belki koca bir hiçten. Ya da yalnız kendinden.


Duyduğumu sandığım ses değildin oysa. Gördüğümü sandığım yüz. Aslında hiç iyi gelmedin derinden açılan yaralarıma. Kuş kanadıydın hep kendine çarpılan. Taş duvarların içinden fışkıran yabancıl bir ot. Rüyalarımızın olabilirliği yoktu, rüyalarımız kağıt kesiklerinden hallice kanayan ölüm yolcusu. Hiçbir şey soğutamazdı geçmişin kırıklarında yana yana eskiyen içimizi. Bizim küllerimizi bile yakarlardı zalimce. Küllerimizden bile korkarlardı yeni bir yangın çıkacak diye...


Düş müydün gerçek mi? Bıçağın ağzında duran mıydın benim gibi yoksa bıçağın kendisi mi? Ne çabuk gittin. Yoksa hiç gelmedin mi...


17 yorum:

  1. yine araya başka şeyler koymuşsun bence böyle hata yapıyorsun hikayeye kendimizi kaptıramıyoruz başka yazılarını okuyunca beni örnek verirsek kavgakıran'ı unutuyorum.gerçi yazılarına sözüm yok okuması çok keyifli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha önce de söylediğim gibi haklısın :) Ama, teorideki doğruyu maalesef pratiğe aktaramıyorum. Kavgakıran'ı açıkçası artık yazılması gerektiği için yazıyorum. Yazıya dökülme zamanı geldiği için. Yani insan her zaman aynı şekilde hissetmiyor. Bazen içimi dökmek istiyorum, bazen şiir yazıyorum bazen öylesine karalamalar. Kavgakıran'ı yazarken ben de dönüp önceki kısımları okuyorum mesela; çünkü ben yazmama rağmen unutabiliyorum. O nedenle bu sefer tamam diyemeyeceğim; ister istemez başka yazılar, başka şeyler giriyor araya. Yazılarımdan keyif almana çok sevindim, görüşlerini belirttiğin için de teşekkür ederim.

      Sil
  2. "Sağır bencilliğin" arkasına sığınarak gidenler, belki de hiç gelmeyenlerdir ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen o kadarcık bahane üretmeye bile tenezzül etmeyenler var bir de :) Hiç gelmemiş olduklarını anlamak için gitmiş olmaları gerekiyor demek ki...

      Sil
  3. Düşle gerçeğin arasında kayboluyoruz bazen.....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle. Gönlüm hep düşten yana o ayrı :)

      Sil
  4. Değişik bir tarzın var okumaya başlayınca akıyor.

    YanıtlaSil
  5. Çok mu fazla duygu yüklü ne O.o Başımı dönderdi :D ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle mi olmuş :) Duygu varsa, okuyana da geçmişse daha ne isterim. Teşekkür ederim, hayırlı geceler :)

      Sil
  6. Yanıtlar
    1. Küstü mü yazmaya diye endişelenmeye başladım. Bir iki tweet attın o kadar. Neyse ki yeni yazıyı gördüm ve de hoş geldin :) Ben de çok özledim. Kime bu kadar açma arayı, bloğunu ihmal etme, bizden uzak kalma desem ortadan kayboluyor. Sen kaybolma e mi :(

      Sil
    2. küsmediysem de uzak kalma mecburiyeti oldu :'( kaybolmam kolay kolay, geç de olsa dönerim ama :) teşekkür ederim arayıp sorduğun için.

      Sil
    3. Yokluğun hemen fark ediliyor. Çok severek okuyorum yazdıklarını. Sevgiler :)

      Sil
  7. Zaman buldukça eski yazılarına dönmeye çalışıyorum. Keşke baştan takip etme şansım olsaymış. Malesef okuyamadığım bir çok yazın var, bu da onlardan birisiydi mesela... Tadı damağımda kaldı her zamanki gibi. Kalemine sağlık duygu yüklü insan.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir hayli yazmışım evet:) Seviyorum yazmayı. Fırsat buldukça okursun. Beğendiğine sevindim, teşekkür ederim, sevgiler.

      Sil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *