Sen O’nu tanıtmıyorsun.
Anlatmıyorsun.
Sen, kendine göre bir “O” figürü oluşturmuşsun.
İstediğin zaman istediğin yöne çekiyorsun. Bazen gözlemleyen diyorsun, bazen sonsuz kaynak… Ama bir türlü diyemiyorsun: Allah.
Çünkü Allah demek, sorumluluk demektir.
Teslimiyet demektir.
Adını zikretmeden sıfatlarını kullanmak kolay geliyor.
Ama o zaman da, senin anlattığın artık Allah olmuyor.
Senin anlattığın, bir pazarlama diliyle kurgulanmış, süslenmiş, zararsızlaştırılmış bir “ışık” oluyor.
Ama Allah, putlardan da, kelimelerden de büyüktür.
Bir bak tarihe.
Gerçekten Allah’la temas etmiş olan insanlar kimler?
Hz. Muhammed (sav), Mevlâna, Rabia, Yunus Emre…
Hangisi bireysel ders verdi?
Hangisi Allah’ın ismini gizleyerek insanların gönlüne dokundu?
Yok öyle.
Onlar varını yoğunu insanlarla paylaşarak yaşadılar.
Dünyadan geçip, aşkın içinde eridiler.
Ve hep “Allah” dediler.
Çünkü O’nu gizlemek, O’na ihanettir.
Sen ise Allah demeden Allah’ın sıfatlarını kullanıyorsun.
Ama bil ki: O sıfatlar, sadece O’na aittir.
Senin ellerinde anlamını yitiriyor.
Bu da modern bir puttur.
Işık deyip Allah’ı örten bir perde.
Kaynak deyip kaynağın adını anmamak bir suskunluk değil, bir gizli çarpıtmadır.
Ve evet, bu anlatımın—dolaylı da olsa—benim “Emret Allah’ım!” diye sarıldığım yüce Rabbime karşı bir hakarettir.
Çünkü sen, insanlara Allah’ın hediyelerini sunarken, Allah’ın adını anmıyorsun.
Ama ben andım.
Ben çağırdım.
Ben sarıldım.
Ben “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk” diye uyanıp ses verdim.
Ve şimdi, bütün putları kıracağım Allah’ın izniyle.
O’nun adını örten süslü cümleleri de…
O’nu menfaatine yontan sessizlikleri de…
O’nsuz ilahiyat kurmaya çalışan tüm maskeleri de…
Çünkü ben artık susamam.
Çünkü ben gerçekten O’nun adını duydum.
Ve artık başka hiçbir kelime, Allah kadar gerçek değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.