Dünya, insanın aklıyla ilerliyor; ama insanın kalbiyle sınanıyor.
Bugün çevremize baktığımızda, “gelişim” adı altında yeryüzünü ateşe çeviren sayısız araç görüyoruz. Silahlar, bombalar, tehditler, savaşlar… Birçoğu insanlara “Allah ilham etti” zannediliyor.
Oysa hakikat çok daha sade ve çok daha derindir:
Allah insana kötülüğü ilham etmez.
İlham ettikleri: merhamet, adalet, iyilik, şifa ve ilimdir.
Kötülük ise iradenin kötüye kullanımından doğar.
Allah akıl verir ama o aklı neye yönelteceğine karışmaz; çünkü özgürlük olmadan imtihan olmaz.
Bir insan aynı bilgiyi birine şifa vermek için de kullanabilir, bir şehri yakmak için de…
Ortaya çıkan eser, ilhamın değil, iradenin sonucudur.
İşte o yüzden dünya hem güzelliği hem yıkımı aynı anda taşır.
Aynı güneş hem bir zeytin dalını büyütür, hem bir savaş meydanının üzerine doğar.
Ama bu, güneşin suçu değildir.
Gerçek mesele şuradadır:
Bilgi büyüdü ama kalp küçüldü.
Teknoloji ilerledi ama vicdan geri kaldı.
Allah insanı zorlamaz; yol gösterir.
Kalbinde bir yön vardır zaten: iyilik, denge, adalet, merhamet…
O ses, insanın fıtratındaki ilk ilhamdır.
Ve bir insan kendini doğanın içinde, bir zeytin ağacının gölgesinde, gökyüzüne doğru uzanan bir ışığın altında bulduğunda…
Hakikati aslında çok net görür:
Yıkan şey insanın nefsi; yaşatan şey ise Allah’ın ilhamıdır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.