Dalganın suspus olduğu yerde fırtına nasıl çıldırıyordu, aklım almıyor. Çok ıslanmamıştım; ama çıktığımda yine de üşüyordum.
Kimin nesi olduğunu bilmediğim bir kadınla yan yana duruyorduk. O, sonsuzluğun mavisine kopkoyu bir siyahla dalıp gitmişken ben oyunun en keyifli noktasında neden çekildiğimizi düşünüyordum.
Haksızlığın ne demek olduğunu bildiğimiz günlerdi. Bir kum tanesi can çekişe çekişe çürüdü. Eridi gitti. Su onun bıraktığı boşluğu hafifçe yaladı. Saçlarımız şahlanan atlar gibi yelelendi. Savrulmamak için gölgelerimize yaslandık ve çoktan kurumuş olan terimizin kokusunu çektik içimize. Dalganın suskun olduğu yerde bu ne çok rüzgardı. Tanrım, çıldıracaktım. Kadın, boğuk bir sesle gelecekte hepinizin işiteceği erken meşhur bir şarkı söylemeye başladı. Aşık bir hali vardı. Tutkunun ortasında bırakıp giden o adamı çok özlüyordu.
Ben üzüldüm. Sizi nasıl inandırabilirim bilmiyorum; ama o ayrılığın acıttığı kalplerden biri de bana çarpıyordu. Su sustu. Dalga zaten suspustu. Ben konuşmak istediğim halde susuyordum. Kadın şarkı söylüyordu. Vazgeçmiş öznenin haddi hesabı yoktu bizde. Ortalıkta cam kırıkları, geceden sarhoş derbederlerin kusup örtmediği dertleri, o hep isteyen hep daha çok isteyen arsız dilenci yanları… Ve deniz… Mavisi bir hayli küsmüş kadim dost deniz… Denizimiz… Ayağınıza bir cam kırığı batsa yahut yosun kuşansanız ondan bilirdiniz. Oysa hep hazırdır affetmeye; affettirmeye…
Deniz sevmeyen insan düş kurar mı bilmiyorum. Kursa ne görür? Görse duyar mı? Duysa bir düş kurduğunu bilerek dünyanın olağan ve tiksindiren danışıklı dövüşüne uyar mı? Uyabilir mi?
Ortalama ebatlarda bir taş yuvarlandı kendi kendine. Denizin aksi yönüne yuvarlandı ve bir çağlayan yatağına oturdu. Taşın kavgası bizimle olabilirdi; ama değildi. Hep yenilen ve hep yenileceğini bilen bir taş için bile zordur kavgaya tutuşmak. Bu taşa saygı duyuyorum. Bu taş, yorgunca sürdürdüğümüz insan olmak telaşında; kutsal bir öğreti gibi, doygun ve dingin ve bitkin bile olsa dirençli. Bu taş kırağı, safi boz.
Kadın, kına kokusunu içine çekti. Gözleriyle önce denizi, sonra semayı taradı. Bir martı söylencesi geldi aklına derken bir martı geldi. Bir gün hiç martı kalmadığını düşünün. Hiç çığlık, hiç mücadele, hiç heves. Bir gün hiç kına kokmadığını düşünün. Şarkın ve garbın ortasında küskün küskün etrafına bakınan bir kadın ve hiç kına kokusu… Bir gün, sizden sonraki kuşağa bırakabileceğiniz tek şeyin uslanmaz bir kin olduğunu düşünün. Belki utanın. Belki hiç utanç…
Yüzünü bana döndü. Bakıştık. Yoksul bir alınyazısının kurşun kalemlerle yazılmışıydık. Silik yiyen mazimizi hatırlamak pahasına bakıştık. Çağlayan küstü. Denizin keskin mavi uğultusunun bir yerlerinden bir saz tıngırtısı işitildi. Çok derinden kanayan sazın efkarını taşır gibi eğildik. Kimin nesi olduğunu bilmediğim bir kadınla yan yana üşüyorduk. Çok yüksek bir yardan bir yaraya sayfa sayfa düşüyorduk. Kimin nesi olduğunu bilmediğim bir kadınla yan yana korkuyorduk. Bir gün hiç ses olmadığını düşünün. Bir gün sazın ağlamadığını düşünün. Ve sizden başka hiç kimsenin sazı anlamadığını düşünün… Ürperin.
Acının saygıyla suspus olduğu yerde yara nasıl kanıyordu bilmiyorum. Aslında çok korkmamıştım; ama yine de uyandığımda kalkıp bir çardak su biçtiğimi hatırlıyorum. Ne zaman yeşili maviden özge tutsam, böyle avunuyorum.
Biz bu sırada dalgakıranı inadına dikine yapılmış gözü dönmüş başka bir denize göçtük tabii. Orada olsaydık ve bir şeyler görseydik, ben anlatırdım. Siz anlatmamı istemesiniz de anlatırdım. O denizin bizim ilahi dingin mavimizle uzaktan yakından ilgisi yoktu. Adam boyu halt etmiş göğe boy veren çılgın dalgaların yanında. Dalganın suspus olduğu yerde elbette bilirsiniz, yosun da büyümez, balık da gülmez. Fırtınaya ne oluyordu o zaman? Fırtına kimdi? Birdi, beydi, epeydi. Kirdi, terdi, siperdi. Aşktan aşan deli başla bir yabancıyı öpmek hatta belki sevmekti…
Beni tek başıma çürümeye bırakabilirdiniz; isyan etmekten ölene kadar bağırmamı bekleyebilirdiniz. Ama, o kadına dokunmamalıydınız. Bana soracak olursanız her şeyin açığa çıktığı an, o kadının saçlarına rüzgar iliştirdiğiniz andır. Ne zaman ki fırtınaya binip batık bir gemiye delirdiniz; o zaman eskidi. Hatta daha geniş bir çember çizip yalnız o yörüngede yağmalasaydınız, bütün sırlar sahiplerinde kalırdı. Ve hiçbir şey bitmezdi.
Köpük yanaştı önce tuz çoğaldı. Sonra bir beyefendinin çok güzel bir kadına sandalye tutmak için ayaklanması gibi; su ayaklandı. Usul usul, korkutmak istemeyerek. Ama, ölürcene kararlı. Derken mavi, beyaz ne varsa siyaha kesti. Ağaçların yenilmez gövdeleri burkuldu derin. Düşman haince zalimdi. Bakmak hiç istemedim, ellerimi ayaklarımı bağladınız, boynumu sabitlediniz kıyımınızı göstermek için. Oysa siz keyfederken, deniz kan oluyordu. Biliyor musunuz denizin kan olabileceğini hiç düşünmemiştim. Düşünseydim daha az riske atardım. Ve daha çabuk büyürdüm. Ve kimin nesi olduğunu bilmediğim o kadına kim olduğunu sorardım önce. Sonra severdim onu… Sonra yürürdüm denize, denizin yağmalanmadık yanı kalmamış silkelenmemiş haline. Suyun suspus olduğu, fırtınanın kudurduğu yerlere bile… Sonra içime çekerdim kına kokusunu. Ciğerlerime. Martılarla söyleşirdim. Bir simit gibi ufalanırdım hepsine. Kum dolardım usul usul. Oysa artık anlıyorum dalganın suspus olduğu yerde fırtınanın nasıl olup da çıldırdığını.
Siz de anladıysanız, ama anlamakta geç kaldıysanız bunun sorumlusu deniz değildir. Denizimiz değildir...
Kırgın bir mızrap özlemli bir tele dokundu. İşte şimdi, tam da şu anda, gürültüye aşina kulaklarınızı gere gere dinleyin; gücenik bir mızrap aşık bir tele dokunuyor. Yorgunca yine dokunuyor. Sevmek böyle acı vermemeli derken dokunuyor. Severken kimseyi incitmemeli derken…
Derken sizin umursamayan yerleriniz her şeyi dağıtıyor. Sazın sesi sizin sesinizde kendini öldürüyor. Hem bana kalırsa da kırgında yaşamak sürgünde yaşamaktan beter… Deniz yok. Kadın yok. Saz yok…
Benim çatlamayan sesime hayata değmek yasak. Yargıçlar nedensizce yargılıyor cellatlar pat diye asıyor… Zebaniler güle oynaya ateşi harlıyor, Tanrı kararsız… Çok günahkar olmanın çok sevapkar olmaktan ne farkı var… Bir gün hiç kötülük kalmadığını düşünün. Sizden hiç kalmadığını. Bir gün dünyanın iyilere, sadece iyilere kaldığını düşünün. Dünyada sadece iyilerin kaldığını düşünün. Bir gün hiç deniz, hiç kadın, hiç söz… Yalnızca iyiler.
Neye yarar ki?
Dalganın suspus olduğu yerde fırtınanın kudurması gerektiğini deniz kan olduğunda anladım. Kimin nesi olduğunu bilmediğim bir kadınla yan yana esiyorduk. Direniyoruz sanmıştık, aslında çoktan yenilmiştik. Onun rotasını rüzgara verdiler, benim kanatlarımı kestiler. Pes dedik. Pes ettik.
Kelimelerle raks etmek bu olsa gerek. İnci gibi dizilmiş ve mükemmelleştirilmiş. İnanılmaz derecede etkileyici sanki ufka yolculuk yapıyorum da aniden yere çakılıyorum.
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Bu güzel hislerinizi ve düşüncelerinizi paylaştığınız için ben teşekkür ederim :)
SilHani şu cümlen kalbime dokundu desem... Olmaz ki... Diğer her bir cümleye haksızlık olur. Aynı şeyleri söyleyeceğim yine çünkü aynı şeyleri hissediyorum her yazını okuduğumda. Müthiş... Nasıl bir güzelliktir bu sözcüklerin döküldüğü yürek... <3
YanıtlaSilSevgiler
İşte Nostaljik Pazartesi'nin amacına ulaşmakta olduğunun göstergeleri :) En sevdiğim yazılarım en başta kalmıştı, hem onlar ilk yayımlandıkları tarihle duruyor hem de ben bu yazıları sizinle paylaşabiliyorum. Aynı şeyleri duymaktan, okumaktan hiiiç rahatsız değilim; aksine aynı şeyleri hissettiremezsem sıkıntı var demektir ve üzülürüm... Çok teşekkür ederim, sevgiler :)
SilHarika demek yetersiz.Bir yazıyı okurken bu kadar gerçekmiş gibi geleceğini hiç düşünmezdim.Tanımadığım bir kadınla yanyana hepsini yaşadım.İmgeler,cümleler,sorular her şeyiyle harika...
YanıtlaSilBiraz tanıdığımız biraz tanımadığımız bütün kadınlar, biraz da kendimiz... Yaşıyoruz haliyle hepsini elbette. Beğenmene çok sevindim, teşekkür ederim :)
SilMerhabalar.
YanıtlaSilKimin nesi olduğunu bilmediği bir kadınla yan yana durmak, esmek ve düşler dünyasında beraberce çıkılan mavi bir yolculuğun mavi dalgaları arasında bata çıka çırpınmak. Birinin rüzgara kapıldığı bu düşü, diğerinin de onunla birlikte uçmasın diye kanatlarını keserek bitirdiler.
Emin olun okuyucunuza düşlerin içinden düşler çıkartacak kadar güzel ve keyifli bir yazıydı. Kaleminize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim.
Selam ve dualarımla.
Merhaba, hoş geldiniz Recep Bey. "Diğerinin onunla birlikte uçamasın diye kanatlarını kestiler." İnsanın yazdıklarının böyle güzel anlamlandırılması gibisi yok. Teşekkür ederim, saygılarımla.
SilYine yazını görünce koştum geldiiim iyi ki de gelmişim bak :) nerelere nerelere gittim bu yazıyı okurken.. o denizi tam da yanıbaşımda hissettim. Yenilgiyi sonra.. bir gün bırakacağımız tek şeyin uslanmaz bir kin olmaması umuduyla :)
YanıtlaSilYazmak da okumak da başlı başına birer yolculuk sahiden. Bu yolculukta bana eşlik etmenden gayet memnunum, teşekkür ederim :)
Siltek kelimeyle harikaa, denizin dalgasının sesini kulağımda ve iyot kokusunu burnumda hissettim.
YanıtlaSilBeğenmene çok sevindim sevgili Cafe Tigris, teşekkür ederim :)
Sil"Yoksul bir alınyazısının kurşun kalemlerle yazılmışıydık" ....
YanıtlaSilbelki de dediğin gerçek olur ve dünya sadece iyilere kalır. Kalbi kirlenmemişlere. Umut etmek bile güzel..
Yazdıktan sonra kafamda dönüp duran cümlelerden birini alıntıladın. Kaçmaz senden "o cümleler" bilirim :) Olur tarafı yok da işte, umut etmek öyle olabileceğini düşünmek bile güzel sahiden.
SilPes dedik vallahi:) Yazını okuduğumdaki hislerimi cümlelere aktarmam o kadar zor ki.Aslında her insanın tam da yanında duran o kişiyi tanımaması tesadüf değil.Anlatım, hisler insanın içine işliyor."Deniz sevmeyen insan düş kurar mı?" Kuramayacağını ne güzel anlatmışsın. Bu senin, benim, herkesin hikayesi olmuş kalemine sağlık.
YanıtlaSilYanımızda duran, birlikte esip gürleyip yağıp birlikte susup üşüdüğümüz kişiyi tanımadığımız çoktur maalesef... Beğendiğine sevindim, teşekkür ederim sevgiler :)
SilÇok abartılı buldum anlatımı ama yazmaya devam etmelisiniz. Daha sade ve doğal.
YanıtlaSilAnlatım (üslup) üzerine konuşacaksak ve bu görüşünüzü ciddiyetle değerlendireceksem edebiyat konusunda ne derece yetkin olduğunuzu bilmek isterdim; ama görülüyor ki pek mümkün değil. Ben de size biraz postmodern edebiyat takip etmenizi ve ABARTILI ANLATIM ne demekmiş öğrenmenizi tavsiye ederim. Yazmaya devam etmeye gelince, ona şüpheniz olmasın. Kimsenin bana "Yazmaya devam etmelisin." demesine gerek yok. Her şartta edeceğim.
SilAhahaha:))
SilToksik etki çalışmaları. Son postumdaki 4, 5, 6, 8. maddelerin hayat bulmuş hali...
O yazını okudum; ama şu an dönüp daha bir dikkatli okumam gerektiğini düşünüyorum :)
SilFidancım imgeler üzerine kurulmuş bir yazının daha sade olması gerektiğini söyleyen birisini tabi ki ciddiye alma ama bence bunun gibi şeylere hazırlıklı olmalısın.sonuçta iyi yazıyorsun gün geçtikçe buna benzer şeyler yazanlar çıkacak.sen meyve verdikçe o meyvelerin tadına varanlar olduğu gibi taş atanlar da çıkacak.sen yazmana bak böyle şeyler oldukça da tamam diyip gül geç.
YanıtlaSilBircan'ım tarihçim öğretmenim, bak kendin söylüyorsun "İmgeye dayalı bir yazıdan sadelik beklemek" mantıksızlık diye. Teoride sana katılıyorum, bu tür mantıksız "Eleştiriyorum" havası verilmeye çalışılmış art niyetli sözleri yav he he deyip geçmek gerekiyor da pratikte zor o maalesef. Belki zamanla yapabilirim; ama bu aralar bu tür bilgiden, algıdan kopuk temelsiz sözleri hoş görüp yüce gönüllülükle karşılayacak modda değilim. Zaten öyle bir zorunluluğum da yok. Özetle, imge edebiyatını "sade değil" diye eleştirdiğini zannedenlerin gülünç duruma düştüğünün altını çizmek istiyorum bu dönem. Ama, beni düşündüğünü biliyorum elbette ve teşekkür ederim :)
SilHani derler ya bütün her zaman parçalarından fazlasını ifade eder,tam olarak yazınız hakkındaki düşüncem bu.Daha net bi şekilde söylemem gerekirse yazının parça parça güzel yazılmış olmasından ziyade bütün olarak ahenkli bir şekilde yazılmış olması ve bunun getirdiği farklı yoğun duygular beni etkiledi. Zaten şu cümle daha hoş desem öteki cümleler kıskanır.Elinize,kalbinize sağlık.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim sevgili sopianna :) Bir bütün olarak değerlendirmen ve görüşlerinin olumlu olması beni çok mutlu etti.
SilBu çarpıcı ve düşsel kurgulamayla ilgili 'Ne söylesem ifade edemeyeceğim, yavan kalacak' diyordum yine. Postmodern tarz demek. Tamamlanmış bir bütünden ziyade bir kesit. Derin anlamlar yüklenmiş düşsel cümleler peş peşe ve de bir devinim içinde çarpa çarpa ilerliyor. Denizde kan var. Umutsuz ve yaralı iki kadın neden orada? Rotası neden rüzgara veriliyor birinin, çektikleri yetmemiş mi? Ya senin kanatlarından ne istediler? Onlarca soru sorulabilir, hiçbirine yanı bulunamayabilir. Adeta beyin jimnastiği gibi...
YanıtlaSilCümleler diyorum.. Cümlelerin... Çekip alıyor duygu selleri içine.
Çok çok güzeldi...
Sevgiler:)
İşin en güzel yanı o sevgili Zeugma :) Ben de cevaplayamam onları, sadece soruyorum ya da yazıyorum. Anlatamıyorum, açıklayamıyorum; ama okuyanların açıklamalarını, yorumlarını, çıkardıkları sonuçları veya sonuç çıkarmadan sadece okuduklarından keyif aldıklarını görmek ciddi anlamda hoş bir his sağlıyor. Çok teşekkür ederim her zamanki gibi güzel olan bu sözlerin için. Sevgiler :)
SilYapilacak yorum bulamadim bu nasil bir anlatim ve nasil bir yaziya dökülüs insanin duygularini bu denli rahat yaziya cevirebilmis olmasi hayal gucuyle gercegi ic ice sokmasi inanilir gibi degil tebrik ediyorum.
YanıtlaSilÇok güzel bir yorum bu :) Teşekkür ederim, onur duydum.
SilBoyle bir yazari kesfetmis oldugum icin mutlu oldum.
SilKaleminize saglik. Insan kendi yazarken baska yorumlar okuyanlarin her biri baska. Yazmanin güzelligi de bu olsa gerek okuyani kendi hayal alemine itmek.
YanıtlaSilKesinlikle öyle... Hepimiz kendi iç alemimizden, hayal dünyamızdan süzdüklerimizle bakıyoruz aynı kelimelere. Teşekkür ederim :)
SilŞiirsel imgelerin ötesinde olağanüstü bir anlatım, hesaplaşma, yüreğinize sağlık. Deniz sevmeyen insan düş kurar mı? Çok zor, kurar da kuramaz galiba...
YanıtlaSil"Kurar da kuramaz." Kurar da kurduğu düş olmaz. Çok güzel söylediniz çok. Teşekkür ederim :)
Sil