Acıları vardı. Tarifi yapılagelmiş bütün acılardan daha dokunaklı. İçinde riya olmayan bir şehirden gelmişti, ben hiç sormazdım. Bilmezdim o şehirde her şey onun kadar güzel miydi. İnce, uzun parmaklarında açmayacak bir çiçek gibi tutardı sigarayı. Yaraya tuz basar gibi ruhuna basardı. Atılmış izmarit gibi bakardı bazen, içim acırdı. Bazen susardı. Rastladığım ilk uçurumdan bırakırdım kendimi boşluğa. Vazgeçmiş bir kırlangıca benzerdi o zaman. Korkusu uyutulmuş yalnız bir çocuk bekleyişine.
O susunca, cami avlusuna terk edilmiş bir bebek, ayazda öldü sanırdım. Azabı zevkinden büyük masalsı bir aşk bitti sanırdım. Kirlendi sanırdım yalnız güzel şeyler için ayrılmış beyaz sayfalar. O susunca hasreti içime kök salmış en sevgili ses susardı. Adaletsizce güzel, zalimce görkemli bakardı. Bir sigara yakardı, ben yanardım.
Hep yalnızdı tren istasyonlarında, otogarlarda. Kimsecikler gelmezdi onu karşılamaya. Evrenin yerlisiydi, insanlığın hemşerisi. Bütün aşklarda parmak izi bulunurdu, her soykırımda mutlaka gözyaşları. Yok sayardı ellerini, oysa parmakları yaşardı. Sonbaharı kızıla çalan kestane kusardı, bir kasım başlangıcı buğuya keserdi sokakları. Ne zaman bir şey düşünse ben işitirdim. Ne zaman polis çevirse sabıkalıydı. Şelaleye kapılmış yaprak gibi giderdim peşinden. Perdelerini inik, odalarını boş ve loş bulurdum. Hoş bulurdum.
İflah olmaz kumarbazdı, zar tutardı. Dününü, bugününü, yarınını bırakırdı kumar masalarında. Blöfünü kimse görmezdi. Kaçıp kaçıp o şehre giderdi, en sevdiği ölüsünü seyrederdi. O denizin kıyısında çay içerdi. Teslim olmuş bir kale gibi dönerdi. Çocuk gözleri kocaman kahverengi açılırdı. Büyürdü hemen. Bir sigara yakardı. Şehrin bütün ışıkları sönerdi. İçinizde bir cehennem sönerdi. Ortalık malı olmuş acılar varillerde yakılırdı. Çöpçüler geç kalırdı.
Tan atmazdı, güneş uyanmazdı coğrafyasında. Dünya devinmezdi. Gün başlamazdı şafakla ona. Yürek iştahlanmazdı. Kuvvetlenmezdi acıda kavrulmuş ruh. Hiçbir şey yeşermezdi, hiçbir şey ağarmazdı.
Hep onu düşünürdüm ben. İsterdim ki direnen bütün acıları kırılsın, gölgeler dağılsın etrafından, ay bağlasın gökyüzü. Cümle caysın dağları kan sevdasından. Eşkıyadan hesap sormasın belalı yamaçları.
Bilmem sanırdı. Ben bilirdim. Yağmalayan yağmurları, sönmeyen ateşleri vardı. Kınından çıkarılmış keskin bir hançer bakışı. Kabusları vardı. Bilmem sanırdı. Ben bilirdim. Yaraları vardı, sancıları vardı, uykuları vardı yarım. Bilirdim, yüreği doktorsuz bir köy, okulsuz, yolsuz. Yüreği kanı yerde bırakılmış kimsesiz bir can. Meçhulü fail, cinneti baki bir intikam yemini artsız arkasız. Onda şafakla başlayan yeni gün değil yeni yalnızlıktı. Yeni sükut, yeni zulüm, bilirdim.
Hep onu düşünürdüm ben. Yitirdiklerine kahırlanmasını düşünürdüm. Titreyen parmaklarını, terleyen omuzlarını, hayata aralanan dudaklarını, kaçışlarını düşünürdüm. Bakışlarını düşünürdüm. Akşam eve sarhoş gelen bir baba düşünürdüm. Eli kolu hep bomboş, hep bir intiharın eşiğinde kendine fazla kızarak. Neye ağladığını bilmeden hıçkıran bir anne düşünürdüm. Başından kayarak sırrını ele veren yazmasını ve diplerinden uçlarına yaşlanmış saçlarını. Elektrik çiçeklerini düşünürdüm nedensiz. Ateşbazları ve çocuk gibi büyüttüğü aslana yem olan terbiyecileri birden. Kırbaçları düşünürdüm. Serçeleri. Kafesleri. Demir parmaklıkları. Kilidi bozuk kapıları. Paspasları düşünürdüm. Sessiz telefonları. İntihar bombacılarını aniden. Cehennem sıcağını. Boyacı çocukları, çiçekçi kızları, çingene çalgıcıları düşünürdüm. Onu düşünürdüm eninde sonunda. Kocalmayan özlemini düşünürdüm. Yokluğunun elifbasını. Yalnızlığını düşünürdüm. Beyazlığını. Olmaz olası yazgısını. Düşünürdüm işte. Neden bilmiyorum. Sormayın bilmiyorum.
İçimde eşsiz bir taş gibi taşırdım hasretini. Gidişleri milatlar eskitirdi. Güneş yarılırdı hasetinden, ışığı kavi. Yangınına giremeden, ateşine değemeden severdim. Aldanmazdım taştan yapıldığına, çiğnenip tükürülmüş mayhoş bir meyve gibi durduğuna. Aldanmazdım köşeye bırakılmışlığına, şüpheli bir paket gibi uluorta bulunduğuna. Severdim. Çok sıradan, çok herkesçe, hiçbir yüceliğim olmadan. Bir gün uyuyup uyanmayacak olduğumuzu bilmenin telaşıyla. Kelimeler anlamlıyken, cümleler devrilmemişken daha. En fazla bir merhaba diyecek kadar düşleyerek yanımda. Yaramdı, bir dilin aşkı betimleyen bütün sözcükleriyle dudağımda. Su misali kayar giderdi avuçlarımdan. Döküldüğü yerde bahar başlatırdı. Dalgası kıyıma çarpan yeşil denizdi, rüzgarı sarhoşlatan deli taydı. Yalnızlığı zırh gibi kuşanmış usanmış bir çocuktu. Ben ondan geçemezdim, o ille de sigara.
Hep kötü şeyler olurdu bize, dünyaya. Çatlamış bir damardan sızan kan gibi akardı zaman. Bu kısa serüvende en acı pay ona düştü belki de. Korkutan bir sükunetle saklardı fırtınayı içine. Derinlerinde bir yerlerinde patlayan kasırga, gözlerinin söndü denen ferinde çıldıran yağmur, hep sessiz geçen bir yıkımlar zincirinin eseriydi. Tozunu dumanını görmüyorum zannederdi, ama ben görüyordum.
Yılgın bir asildi yaşamaya tutkusuz. Herkesi ve her şeyi anlayacak kadar büyük bir bilge. Biat ederdim. Bu haliyle bile sonsuz güzeldi. Ağlamadan, gülmeden, konuşmadan, inanmadan, beklemeden, sevmeden, hissetmeden… Herkesin yerine acı çekmekten bitap düşerdi, hiç kimsenin yerine iyileşmezdi. Bir ölüm bestesi dinlerdi, dinlerken perişan olurdu. O besteyi vasiyet ederdi, içim yokluğuyla dolardı. Kendini gömerdi izbe bir köşeye. Ruhunun elleri çıkardı içerden. Bütün izleri siler, bütün delilleri örterdi. Ben onu severdim. Umuduna kapılmaktan kaçardım. Kaçamazdım.
Saatler geçerdi, gözleri hangi noktada zihni hangi acıda bilinmez. Bir ceylan irkilse ülkelerin ötesinden, irkilirdi. Amaçsızca kan aksa bir şehirde, yüreksizce vursa birbirini insanlar, kanardı. Zalimce çiğnenmiş bir kedinin geçmiş sırlarını saklardı. Bir kedinin ezilerek yapıştığı yerde on binlerce daha yaşlanırdı. Hep düşünürdü. Kim çıkabildi onun kadar zihninin zirvesine, kim bu kadar indi yüreğinin derinlerine hatta dibine? Hüzün deli yakışırdı, tutar bir sigara yakardı. Sigarayı affı yok bir günah gibi tutardı. Tutar içerdi.
Nasıl herkes gibi olunacağını iyi öğrendi. Nasıl herkes gibi gülüneceğini, ağlanacağını, susulacağını ve konuşulacağını. Gözden kaybolmak için her şeyi yaptı, başardı. Bakkala gider bir paket sigara alırdı. Hep bakkala sigara almaya gider bir hali vardı. Bazen sahile iner acı bir çay içerdi. Bir çay içerken on bin hayat yaşardı. Yorulurdu. Bir çay daha içemezdi, buna gücü kalmazdı…
Ve yine onu severdim ben. Savaşları, kavgaları, ölümleri değil onu severdim. Çekingen bir gülüş yayılırdı ruhumun koylarına. Sularım çalkantısız derdim, yaslansana. Sen benim kutsal kitabımsın. Cehennemi bir yokluğun var senin gittin mi Allah saklasın. Senin fena halde bir özlenişin var ki düşmanım esirgensin. Bir beklenişin var ki senin bir beklenişin… Duymazdı.
Ve yine onu severdim. Bedbinliğini severdim. İnci gibi dizilen acılarını boydan boya, yaralardan yara beğenen o ukala halini, içinde yalpalayan yabancının neşesini, doyumsuz bir kederi besleyen, besledikçe halsiz düşen ince, uzun parmaklı ellerini. Yaşlanmayan derdinin olmayan tesellisini, hiç benim olmayacağı gerçeğini, zamanın ve insanın terk ettiği o çocuğu severdim.
Her cenazede saf tutardı, herkesi iyi bilirdi. Onu bir ben bilirdim. Ordu gibi nizamıyla, plansız söylemediği her isabetli sözcükle bir kere daha, dudağının kenarına birikip akmayan mavi kahkahasıyla, neye dokunsa sihrini bırakan suskun kahredişini severdim. Sayısız ceset olup yatışını bir başına. Bütün mezar taşlarında ismini okur halini… Tufanını severdim. Enkazını elbette…
Bir sigara yakardı. Tutkun bir nefes çekerdi. Kıyılmış tütüne içlenir bir nefes daha çekerdi. Suskusu sustalı serseriydi. Ayıplı tiryakinin biriydi. Sofrasından sigara dumanı eksilmezdi. Tabakası ekmekten daha azizdi. Gölgesi tütün kokardı. Kıskanırdım sigarasını. Sevgilisiydi. Can yoldaşıydı. Nikahlı karısıydı. Yasal sevdalısıydı. Gün 24 saat vuslata ererlerdi. Ben seyrederdim. Başımızdan bulut kümeleri geçerdi. Ege’de bir yük gemisi batardı. İçimde aşık bir kalp boğulurdu. Bir çocuk yetim kalırdı.
Ben onu severdim, o külleri severdi. Dumanları severdi o. İçilmiş sigara artıklarını. İzmaritlerin hikayesini dinlemeyi, bir sigara daha yakmayı. Ben yalnız onu severdim.
Her şey buluşurdu bir yerde, herkes kavuşurdu. En uzak yollar bile bir yerlerde kesişirdi. En yabancı sesler bile bir an tanıdık gelirdi. En karanlık geceye bile bir damla ışık düşerdi. Kar altında kentler güneşe doyardı. Ve adı yalnızlık olan bütün şiirler birilerinin ezberindeydi. Bir bana o düşmüyordu.
Elimin kıyısında dururdu hemen, ama nasıl desem… Koca bir dalgakıran keserdi sihirli maviliğini. Aramızda sonsuz bir dağ gibi büyürdü zaman. Bakar bakar üşürdüm. Kardelen olur açardım ayazda. Delerdim kar kütlelerini. Hürmetle ayakta beklerdim gelişini. Bir sigara yakardı, gelmezdi. Hep hercai, hep menekşe, hep bekletirdi.
Her şey buluşurdu bir yerlerde her şey. Dağ bile dağa kavuşurdu, insan insana zaten. Doğa yağmura doyardı, toprak yeşile. Bahar güneşe, çiçekler suya. Her şey kavuşurdu sevdiğine bir yerde. En umutsuz aşkların bile oluru olurdu. En yorgun ırmaklar bile yatağına kavuşurdu. Çöllere bile yağmur düşerdi, bir bana o düşmüyordu.
Soğuk orman geceleri üşümüş ayaklarını, büyüyüp aşksız sevişen kasıklarını, yasaklarını alır giderdi sonra. Yalnız bekleyen bir otobüse binerdi. Bir parka eskiyişi hüznü bırakırdı geriye. Sırtını sılaya verir vedalaşırdı son sigarasıyla otogarda. Bütün bozuk mallarını fahiş fiyata satan dinlenme tesislerine kadar uyuklardı. Aş ekmek istemezdi, sigara molası beklerdi. İnerdi. Ruhuna edilmiş ne tecavüzlerden bitkin, batık gemilerin kaderiyle hiçbir haritada gösterilmemiş, çocukkanlı dizlerine çökerdi. Bir sigara yakardı. Birkaç sigara.
Kaşla göz arası kaybolurdu, derin bir yalnızlıktan henüz çıkmış ve henüz giriş izni almışken derin bir başka yalnızlığa. İnsanların en mağlubunu doğurup yitikliğinden, yarımsa kotarıp bırakırdı ölümün beşiğine. Onu bana bir yangından çıkarıp getirmişlerdi. Saçlarında hırçın dağ meltemleri, dudaklarında uzak memleketlerin garip ezgileri vardı. Soğuktu. Teninde erimiş gibiydi kuzeyin buzulları. Ve bir yangından çıkıp geldiğini daha o zaman, titreyen avuçlarını görünce anlamıştım.
İçmediğim sigaramdı. Duyardım nasıl kahırla karanlıkla seviştiğini. İlk kadehim son sarhoşluğumdu. Bitmesin isterdim. Labirentimdi. Girişini bilirdim çıkışını bulamazdım. Gel desem giderdi. Beklesem gelmezdi. Unutsam yolda rastlardım, boşversem bir otobüs kuyruğunda.
En son bir buluttan düşüp yere çakılırken görmüştüm. Başı alabildiğine dik, ölürken bile çok yiğit. Elinde kirli bir kaşık vardı. Kirli bir kaşıkta fark etmişti ne kadar derinden kirlenildiğini. Elinde soytarı gece vardı, yüzünde son bir sigara yakamayışın kederi. Bir film şeridi gibi geçti gözlerinden kaybettikleri. Onu ölürken görmüştüm, hala çok güzeldi.
“Böyle olmayacaktı. Ben aslında başka bir şey yazacaktım çok yarın kaldı.”
Ya nasıl desem... ne desem ki ben bu şiirsel, bu bu... anla işte ne diyeceğimi bilemedim. Çok çok güzel işte. Şahanesin sen kuzumm <3
YanıtlaSilSevgiler
Anladım ve çok sevindim :) Bu yazıyı da bloğu açtığım gün kimsecikler yokken yayımladım, bir köşede kaybolup gitmek üzereydi :) Neyse ki artık nostaljik pazartesi var :) Şimdi sizin hisleriniz ve sözlerinizle taçlanıyor ve çok mutlu oluyorum... Teşekkür ederim, sevgiler :)
SilAman Tanrım. Ben de ne diyeceğimi şaşırdım.
YanıtlaSilBaşımı döndürdün sevgili Kalemderi. Edebiyatın büyüsü böyle bir şey. Fevkalâdenin fevki diyeyim ben.
Kalemine ve yüreğine hayranım.
Sevgiler, sevgiler, sevgiler <-<-<@
Bence ben yazdıklarımı duyabilen insanlarla karşılaştığım için çok şanslıyım :) Edebiyatı seven, iyi yazan ve iyi okuyan sizler gibi insanlar. Yoksa kendi yazıp yalnız kendi okumak bir noktada insanı kısırlaştırıverir... Çok teşekkür ederim, sevgiler :)
SilNot: Bu yazı yayınlanalı 1 saat 10 dk olmuş ama panele düşmemiş henüz.
YanıtlaSilBen de tesadüfen, yorum ayarlarında dakika kullanıyor musun diye bakmaya gelmiştim ama yazıyı görüp çarpıldığım için unutmuşum bakmayı:)
Geçen günkü işaretten buraya da koyuyorum + :)
Edebiyat dünyasının çok okunanları arasına gireceksin Allah'ın izniyle...
Evet en az 2-3 saat sonra düşüyor panele maalesef. Bu şekilde büyük bir sıkıntı yok; ama kimilerinin kumanda panelinde görünen son yazısının tarihi aylar önceyi gösteriyormuş. Sorunu çözmezsem kalıcı hale geleceğinden endişeleniyorum ben de. Şablonla başta oynuyordum; sonra ise kodlara hiç dokunmamaya başladım kalıcı bir yanlışa neden olabilirim düşüncesiyle. Dakika kullanıyorum, inşallah olmaz da bir gün birileri benim yazılarımı kendi imzasıyla yayımlarsa önce benim yayımladığım yani yazının bana ait olduğu anlaşılsın :) Burada dakikalar devreye giriyor. Yazım ve geleceğim hakkındaki sözleriniz, fikirleriniz için çok teşekkür ederim. İnşallah diyorum tüm kalbimle. Kim istemez ki yazdıklarının birçok insana ulaşmasını ve onlar tarafından beğenilmesini... Sevgiler :)
SilKumanda paneline görseliyle birlikte normal biçimde gelmek dışında sorunumuz aynı. Her yayından sonra baktım yazı panele düşmemiş, orayı burayı oynamaktan bekleme süresini 20 saate kadar uzatabiliyorum (Yeniden yayınlamak, yayın saatini güncelleyip de yeniden yayınlamak, okuma listesinde blog adımı tıklayıp durmak, şablon html'sinde ufak bir hareket yapıp yeniden kaydetmek vb). Bunlardan birinin işe yarayacağı ve yayımlanacağı tutuyor bazen. Yoksa belki de aylarca kalacak öyle:( Sen bunları deneme sakın. Ama yayın öncesi tarayıcındaki geçmişi > tarama verilerini temizlemeni önerebilirim (Bunu bir yerde okumuştum ama hatırlayamadım).
SilAslında yayın sorunu sadece Blogger'da. Yoksa ki Google anında indexliyor. Misal yazının linkini Yazarkafe benzeri platformlara kopyaladığında hiç sorun çıkmadan okurlar tarafından görülüyor. Bu da demektir ki kimse yazılarını sahiplenemez. Dakika kullanmak da bu nedenle güzel.
Not: Fikirlerim G. Canbaba için de aynıydı. İkinizi çok benzetiyorum ben. Kendisi ilk blog arkadaşlarımdan. O da fantastik alanda öyle güzel yazıyordu ki. İmlâsı da şahaneydi senin gibi. İlk kitabından sonra bir bekleme dönemi oldu ve şu an 6 ıncı kitabı basılmış, Doğan Kitap'ın gözdelerinden ünlü bir fantastik yazar:)
O nedenle yazmaya sakın ara verme. Naçizane önerim: Bir kitaba başlamak için en kısa zamanda kolları sıvamalısın.
Sevgiler:)
Göktuğ Canbaba imiş, buldum. Sizden duydum biraz baktım bloğuna da. Maşallah diyeyim :) Siz diyorsanız tamam o zaman :) Kitap yazacak insan moduna gireyim ben ufak ufak, ne de olsa dediği çıkmış, ışık gördüğü insan 6 kitap çıkarmış bir bloggersınız :) Yazmaya devam... Çok teşekkürler, sevgiler. (Yayın konusunda tarama verilerini silmek dışında bir şey yapmayacağım, kaş yapayım derken göz çıkarmayayım sahiden.)
SilÇok sevindim. Yazmayı asla bırakma lütfen. O parlak ışık sende de fazlasıyla var.
SilBu arada ben sen-siz karmaşası yaşayıp duruyorum. Bence birlikte ''sen'' diye hitap edelim birbirimize. Daha samimi ve daha rahat olacak, eminim. Anlaştık mı? :)
Bir de önemli bir haber getirdim, ama anlatması biraz uzun. O nedenle, ''ŞURAYA'' tıklayıp en son yorumumu okumanı öneriyorum. Ve bundan sonraki yazını o şekilde yayımlamayı denemeni.
Sevgiler...
Anlaştık tabii ki :) Çok sevindim bu duruma. Ben de zaman zaman sıkıntı yaşıyorum o konuda. Sen diye hitap etmeyi çok isterim :))
SilMüthiş müthiş.. Uzun yazıları okumakta zorlanıp bırakıp gidiyorum çoğu zaman. Ama bu, her kelimesini okuttu bana. Dünya ağrısı çeken insanlara zaafım var sanırım. Sen insanı zorla sigaraya başlatırsın :D
YanıtlaSilBunu yayımlarken tek çekincem fazla uzun oluşuydu; okunamayacağıydı. Ama, güzel yorumun (yorumlarınız) yanıldığımı gösteriyor. Sigara kullanmıyorum, hiç de sevmem; yazı bunu gerektiriyordu ne yapayım :) Kimseye sebep olmak istemem, sakın ha :)) Çok teşekkür ederim. Sevgiler...
SilÇok harika berimlemelerle dolu bir yazı olmuş. Sözleriniz hep " çok yarın" kalsın. Kalsın ki yüreğinizden dökülenleri yarın ve diğer yarınlarda okuma fırsatımız olsun . Sevgiler :))
YanıtlaSilİnşallah :) Yarın kalan sözler yarım kalmasın yeter ki. Çok teşekkür ederim, sevgiler :)
SilNot: Ben de tesadüfen girdiğimde gördüm yazını. Kumanda paneline yeni düşmüş :(
YanıtlaSilBaşka yayınlardaydınız biliyorum :) Var maalesef öyle bir problem. Çözen kişi - Zeugma kararlı, ona inanıyoruz :) - blog aleminin ömür boyu duasına mazhar olacak bence, öyle can sıkıcı bir konu...
SilMerhabalar.
YanıtlaSil"Mikrofonda Tiyatro", "Arkası Yarın" gibi nostalji pazartesinizde yer alan "İlle de Sigara" başlığı altında sigara üzerine kurgulanmış, yine yoğun bir duygu ateşinde tütüyordu kelimeler. Sevginin de böyle sigara gibi bağımlı olanlarını, bir fırt ciğerlerimize çektiğimiz dumanından hissedebiliyorduk. Sevgiden değil ama, bu dumandan tüm insanlığın kurtarılması en büyük arzumuzdur. Kaleminize ve yüreğinize dumansız, sağlık ve mutluluklar dilerim.
Selam ve dualarımla.
Merhaba Recep Bey hoş geldiniz :) Evet bu da bizim nostalji yayınımız, Carpe Diem bloğunun sahibesi Ayşe'nin organize ettiği bir etkinlik :) Tabii benim de işime geldi; çünkü bir sürü eski yazı var blogda :) Yine çok güzel şeyler yazmışsınız, sevgilerin de bağımlı olanları vardır tabii hatta her sevgi biraz bağımlıdır... Çok teşekkür ederim, saygılarımla.
SilKitap yazmayı düşünmelisin...
YanıtlaSilBurada biraz pişeyim, olur ileride kısmetse:)
SilHayatımda okuduğum en güzel yazı olmaya bir numaradan aday.Yada boşver sen adaylıği hayatımda okuduğum en güzel yazı(çok yazı okudum)
YanıtlaSilGurur duydum çok teşekkür ederim :)
SilValla yorumlara baktım herkesin söylediklerinin bileşkesini yazacaktım, hepsini sildim ve okulda ne söyleyeceğini bilmeyen çocuk gibi diyorum ki
YanıtlaSil"Arkadaşlarıma Katılıyorum" :D
Kitap mevzusu dahildir :))
Kalemine sağlık...
Allah iyiliğini versin :) Akşam akşam bir güzel güldüm teşekkür ederim :) Ama, dopdolu bir "Arkadaşlarıma katılıyorum." bu. Önemli yani :) Tekrar teşekkürler, hayırlı geceler.
SilÖzellikle son mısrada ürperdiğimi fark ettim.
YanıtlaSilSigarayı sevmesem de bunca duygunun kağıda dökülmesine sebep olduğu için bu yazıda içimi ısıttığını söyleyebilirim...:)
Sevgiler..
Son paragraf diyeceğim yerde son mısra dediğimi farkettim..:) Bu da yazıların nasıl akıcı ve şiir olduğunun bir ispatı herhalde..:)
YanıtlaSilKalemine yüreğine sağlık bize bu duygu sağanağını yaşattığın için..
Sevgiler..
Ben de senin gibiyim, sevmem sigarayı. Ama, burada önemli bir rolü olduğunu inkar edemiyorum. Sevdiklerimizin, bizim çoğu zaman pek yaklaşamadığımız sevdiklerimizin hep en yakınında... Hiçbir şey yapmasına gerek yok, kendisine ulaşıyor ve sonra hiç ayırmıyorlar yanlarından. Nerede olursa olsun gidip buluyorlar, ille de alıyorlar. Kıskanmak için güzel sebep. Çok teşekkür ederim güzel sözlerin için, sevgiler...
SilBen de Mustafa Talha'ya katiliyorum:) Yürekten katiliyorum...her kelimesine.
YanıtlaSilBen de tekrar bir güzel gülüp teşekkür ediyorum :)
Sil