Bir gün bütün o göz yaşlarının karşılığını
alacağımı söylemiştim sana. Olanca heybetinle karşıma dikilip yaşananlara kılını bile kıpırdatmayışının bedelini er ya da geç ödeyecektin.
Aldığın her şeyi teker teker verecektin, söylemiştim.
Anlamsız, içi boş, yavan bir kış daha düştü
göbeğine. Her savaşta bel bağladığın meşhur ayazın olduğu yerde. Öz
evlatlarınla üveylikler yine keskin sınırlarla ayrılmış. Yine kibrin dağlardan
yüce, gölgen haddinden fazla siyah. Sarhoşlarınla, ayyaşlarınla, tinerci
çocuklarınla ve karanlığınla sen yine o Ankara’sın Ankara.
Ben aynı değilim ama. Ben aynı kalamazdım. Ben
aynı kalsaydım eğer, hayatta kalamazdım. Ben aynı kalsaydım, yenildiğimi kabul
ettim demekti. Ben sana yenilmeyeceğimi en başında söylemiştim. En başında
sağlam bir düşman kazandın kutlu olsun demiştim. Dememiş miydim?
Artık kimin kime ne kötülük ettiğine
dikkatlice bakmıyorum ben. İçinde ne fenalıklar barındırdığını bildiğim insan
görünümlü yaratıkların yalancı kederleri, beni alakadar etmiyor. Hepsi
karşısındakine ve şiddetle sana benzeyen süslü, boyalı oyuncakların birbirini kırmakta
yarışıyor. Seni sevene yazık. Seni bir şey zannedene, ışıklardan, boyalardan ve
süslerden başka bir şey olmadığını bilmeyenlere.
Ne bir şehre büyük anlam yüklemeli insan ne
bir insana. Yaşamaktan başkası yalan. Ekmeği bölerken yüreğinde filizlenen
neşeye, beyninde yankılanan huzura değişilmez hiçbir dünya serveti. Kaybedilmiş
kahkahalardan başka hiçbir şeye üzülmemeli. Gülümsemek gerekirken yaşlarla
yeşertilmiş toy zamanlara, bazen o derece ki kendi ıslaklığında boğulmaya yüz
tutmuş bir insan silüeti. Gündüzün aynı yosma, gecen aynı fahişe. Karanlığın o
bildik tuzaklarla çepeçevre sarılı. Hala ceset kokuyorsun, kan. Buram buram
kahpelik akıyor bakışlarından. Çamurlu yollarına çizilmiş her ayak izi, mutlak
bir acıya doğru uygun adım ilerliyor.
Pahalı mağazaların, gösterişli binaların da
yetmiyor çıplaklığını örtmeye. Sen hala o bildik vesikalı şehirsin. Çocukları
dilendiren, kadınları satılığa çıkaran, meyhaneleri tıklım tıklım sarhoşla
dolu… Gecekondularında ucuz adamlarla kadınların çizgi roman gibi hayatlar
yaşadığı o dengesiz şehirsin. Herkesi aldatabildin değil mi? Beni asla.
Umurumda mı sanıyorsun gırtlak gırtlağa gelen
eller? Umurumda mı sanıyorsun kendi kanında boğulup kendini her gün yeniden
gömen kuklaların? Kavgalarınız sizin olsun, savaşlarınız. Bir parça daha zengin
olmak için döktüğünüz kanlar ve göz yaşları. Onca bedduayı sığdıracak yeriniz
varsa bana ne. Sizin olsun küfürler, lanetler ve nefretli bakışlar.
Sana aslında sandığın kadar güçlü olmadığını
göstereceğimi söylemiştim. Altı üstü bir dublör olduğunu ve kendini bile
oynayamadığını… Ayakta alkışlayan
soytarılarının maskelerinin düşeceğini.
Hayallerime ve umutlarıma gözün gibi bak demiştim. Hepsini teker teker
alacağım demiştim, dememiş miydim?
Senin kaderinde var gecekondudan sosyeteye
akın etme telaşı. Senin genlerinde insan olmak adına hiçbir şey yapmazların
aymazlığı var. Senin enginli yüksekli kayalarına ev yapanlar da, bu evlere kız
verenler de yansın kül olsun.
Dip dibe evlerinde kalabalık, karmaşık oyunlar
oynanıyor. Mahremi ortalıkta fink atan namus kumkumaları kuşatmış dört yanı.
Duvarlar var güya pencereler perdeler de. Kamburun orta yerde ama. Çirkinliğin
besbelli. Senin gizemin bile, aleni…
Kuş
tüyü heveslere mezarlık olan ne çukurlarla, hazmı imkansız bir yutkunuşun bir
basamak sonrasında, özlemin her türlüsüne set çekilmiş yepyeni bir başlangıcın
doygunluğunda… Sen o berduş tavrınla, ucuzluğunla, o özenti halinle, düşler hırsızlığınla,
çamurlu sokakların, sarhoş avanakların, belalı yollarınla, hepsi boynuna
dolanan çirkin kumpaslarınla , çok boyalı çok yamalı varoşluğunla aynı
Ankara’sın.
Sana benden aldığın her şeyi geri alacağımı
söylemiştim…
Biraz icimi urpertti bu yazi.. Okurken Ulus semalarinda dolandim. Bazen kurtulusa cebeciye gectim. Gulumsemek gerekirken aciyla yesertilmis toy zamanlarimi izledim uzaktan ve cebeci istasyonu ve sen siirini dinledim yavuz bulent bakilerden.. Kalemine saglik canim benim. Blogumda seni mutlu edecegini dusundugum bir sey var bu arada :)
YanıtlaSilGeçen Ulus'a yolum düşmüştü ve google maps'ı kullanmak gibi büyük bir hata yaptım ve hayatımda girmeyeceğim ara sokaklarda kayboldum. Ömrüm boyunca o kadar korktuğumu hatırlamıyorum, ki aslen Ankaralı olan ben orada kendimi bambaşka, çok yabancı ve tehlikeli bir ülkede gibi hissettim. Bir şehir nasıl olur da, bu kadar birbirine zıt bölümler barındırır içinde, anlam veremiyorum hala. Galiba Ankara'ya beslenen hisler tamamen ona neresinden baktığınla alakalı. Ankara benim için yuva demek, sığınak demek, aile demek, dünyada kendimi en güvende hissettiğim yer demek. Ama Ankara benden yıllarca o korkunç yüzünü saklamış ya da Ankara'nın o korkunç yüzü benden saklanmış. Artık daha iyi anlıyorum insanlar Ankara'ya neden kızıyor.
YanıtlaSilBenim annem Ankara'da okumuş çok sever orayı İstanbul çok yoğun geliyor ona.İstanbulda da birbirine çok zıt yerler var.Uçurum var semtler arasında.Bütün büyük şehirler böyle mi acaba?
YanıtlaSilben nedense sevemedim bir türlü Ankara'yı :)
YanıtlaSilbanada beklerim www.kiriksemsiye.blogspot.com
sevgiler