7 Ağu 2025

"Breaking Bad" Değil, Breaking Ruh

“Efsane dizi, mutlaka izlemelisin” dediler.

Defalarca başladım.

Bir, iki, beş…

Her seferinde içim daraldı.

Sonunda 6. bölüm civarında tiksinip kapattım.


Çünkü o kadar baskıya rağmen içimde bir şey susmadı:

“Burada bir tuhaflık var.

Bu, övülecek bir şey değil.”


Başrolünde bir adam.

Kimya öğretmeni.

Kanser olduğunu öğrenince uyuşturucu üretmeye başlıyor.

Gerekçesi “ailesine para bırakmak” gibi görünse de,

aslında para, güç, kontrol ve benlik hırsı öyle sarıyor ki onu,

kendi elleriyle hem kendini hem ailesini hem de her şeyi yok ediyor.


Ve izleyenler?

Alkışlıyor.


“Ne zeki adam!”

“Nasıl plan yaptı, nasıl yükseldi!”

“İşte karakter gelişimi bu!”


Hayır.

Bu bir gelişim değil.

Bu çürümüşlüğün hikâyesi.

Ve daha da kötüsü:

Bu çürümüşlüğün kutsanması.


Dizide ne sevgi var,

ne merhamet,

ne vicdan,

ne Allah.


Allah adı bir kere bile geçmiyor demeyeceğim —

Allah hissedilmiyor bile.

Çünkü bu dünyaya dalmış insanların yazdığı bir senaryo bu.

Sadece beden var.

Sadece akıl var.

Sadece para var.

Ve “başarı” adı altında her şeyi mubah gören bir yozluk.


“Ama gerçek hayat böyle,” diyorlar.

Hayır. Gerçek hayat bu değil.

Bu, Allah’ı unutanların hayatı.


Allah’sız bir anlatıda,

suçluya bile “kader” üzerinden bakamazsın.

Bu dizideyse kader yok,

dua yok,

teslimiyet yok,

tevbe yok.

Sadece kurnazlık var.

Güç istenci var.

Ve bunu izleyip kendini akıllı sanan milyonlar…


Dizinin sonunda ne oluyor?

Yüzeyde belki bir “ceza” havası veriliyor.

Ama izleyici o adamın başarısını,

o planlarını, o gücünü unutamıyor.

Çünkü senaryo onun "anti-kahramanlığını" yüceltmek için yazılmış.

Yani kötülük, zekânın arkasına saklanarak meşrulaştırılıyor.


Ve bu yüzden bu dizi tehlikeli.

Çünkü izleyeni insana benzetmiyor,

şeytana öykündürüyor.

Şeytan da ne diyordu?


“Ben onlardan üstünüm… Akılla oynarım, plan yaparım.”


İşte bütün mesele burada:

Allah yoksa, ruh da yok.

Ruh yoksa, neyin “iyi” neyin “kötü” olduğu bile karışır.


Ve bu dizi, karışmışlığın en rafine hâli.

Bir ruhsuzluk manifestosu gibi.


Zaten senaryoda insanı insan yapan ne varsa kırılıyor:

Utanma duygusu.

Vicdan.

Yardımlaşma.

Şükür.

Sükun.

Merhamet.

Denge.


Hepsi bir bir bozuluyor.

Sonra bu bozulmuşluk,

“realizm” ya da “sanat” diye yutturuluyor.


Hayır.

Bu sanat değil.

Bu, ruhsuz bir zekânın ağ kurması.


Ve sen fark ediyorsun:


“Dizi boyunca Allah yoktu.

Ve asıl problem de buydu zaten.”





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *