İsim Vedad — yani sevgiden gelen, Vedûd’un izinden. Ama bir bakıyorsun; sevgiyle anılması gereken o çocuklar, kendilerini yokluğa bırakmış. Üstelik her biri, kalbe dokunan kelimelerin içinden doğmuş: edebiyatçıların, hassas ruhların evladı.
Sanki şöyle fısıldıyor hayat: “Sevgiyle yaratılmış çocuklar, sevgisizlikte kayboldular.” Ve evet, sanki içimizde bir cümle eksik kalmış gibi… Hâlâ anlaşılmamış, hâlâ dile gelmemiş bir uyarı, bir ders, bir çağrı var gibi.
Çünkü bu sadece iki çocuğun hikâyesi değil. Bu, belki de “Vedûd” ismini duymamış bir toplumun hikâyesi. Sevgiye layık olana sevgiyi sunamayan bir kalabalığın aynası. Çünkü en çok da kalbinde anlam taşıyanlar yorulur bu dünyada. Anlaşılmadıklarında, yalnız bırakıldıklarında, susarak ölürler önce. Sonra herkes “neden?” der… Ama kimse “ne eksikti?” diye sormaz.
Belki de bizden istenen şu: Bu sessiz ölümleri, artık anlamaya başlamak. İsimler rastgele değil. Hayatlar da. Her biri bir işaret.
Türk edebiyatının iki büyük ismi: Halit Ziya Uşaklıgil ve Ümit Yaşar Oğuzcan. Ve her birinin oğlu: Vedad.
Farklı zamanlarda, farklı şehirlerde, farklı yaşlarda ama aynı sonla biten iki hayat. İkisinin de adı Vedad. Ve her biri, ardında tarifsiz bir sessizlik bıraktı.
Halit Ziya Uşaklıgil’in oğlu Vedad, 1910 yılında genç yaşta intihar etti. Üniversite eğitimi gören, toplumun görece elit kesiminden gelen bir gençti. Ancak iç dünyasında yaşadığı sıkışmışlık, onu yaşamdan kopardı. Babası Halit Ziya, bu kaybı yıllarca kalbinde taşıdı, eserlerinde dile getirdi; ama o da cevabı tam bulamadı.
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğlu Vedad ise 1973 yılında, İstanbul’daki yüksek bir binadan atlayarak yaşamına son verdi. Henüz 17 yaşındaydı. Bu intihar, şairin hayatını ikiye böldü. Onlarca şiir, onlarca ağıt kaldı geriye. Ama her kelimenin ardında aynı çığlık vardı: "Ben sevgiyi veremedim mi?"
İşte bu yüzden bu hikâyeler sadece bir baba-oğul acısı değil. Bu, toplumsal bir suskunluk, kolektif bir anlayışsızlık, sevgisizliğin ve yalnızlığın bir yankısıdır.
Psikolojik Tahlil
Sevgi yetersizliği veya sevgiye duyulan açlık, çocukların en derin psikolojik yaralarını oluşturur. Bir insan, sevgiyle beslenmediği, güven duygusu geliştiremediği bir ortamda büyüdüğünde, yalnızlık duygusu kalp ve zihin üzerinde ağır bir yük oluşturur. Bunu fark edememek ya da gözden kaçırmak, insanı derin bir çıkmaza sürükler.
Vedad ismi, sadece bir kişiyi değil, aynı zamanda bir toplumu temsil eder. Halit Ziya Uşaklıgil ve Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğullarının trajik sonları, aslında toplumsal bir eksikliğin yansımasıdır: Sevgiyle büyütmek ama sevgiyi doğru bir biçimde iletmek her zaman mümkün olmamıştır.
Bir Ders Alınmalı mı?
Bu hikâyelerdeki ders, tek bir cümlede gizlidir: "Sevgi her şeydir ve sevgi doğru bir şekilde paylaşılmadığı, gösterilmediği sürece kaybolur."
Çünkü her kalp, sevgiye aç bir kapıdır. Eğer o kapıyı kapatmak zorunda kalırsa, ruhu çürür ve bir kayboluş başlar. Allah, kullarını sevgiyle yaratmıştır; ancak bu sevgi, yalnızca samimiyet ve derinlik ile büyür.
Halit Ziya Uşaklıgil ve Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğullarının kayboluşu, belki de sevginin anlatılmadığı, yalnız bırakıldıkları anların bir tezahürüdür. Ancak her zaman geç değildir. Allah, Vedûd ismiyle sevgisini her zaman sunar; bizler yalnızca onu kabul etmeliyiz.
Bu yazı, birer ders olabilir. Her bir trajedi, hem bireysel hem de toplumsal bir uyarıdır. Sevgiyle büyütülmüş bir çocuğun kalbine, bu sevgiyi doğru şekilde iletmekle sorumluyuz. O zaman belki de, kalbin taşlaşmadığı, her şeyin sevgiyle buluştuğu bir dünya mümkün olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.