Zehra Lale Müldür’ün şiirsel evrenine yakından bakan herkes, onun yalnızca bir şair değil, aynı zamanda ruhsal bir arayıcı, modern dünyanın içsel kaosunu ilahi olanla sınayan bir bilinç taşıyıcısı olduğunu da fark eder. Ancak sorulması cesaret isteyen ve çoğu zaman yanlış anlaşılmaktan korkulan bir mesele var:
Lale Müldür’ün Allah’la ilişkisi nasıldı, ya da var mıydı?
Bu soruya klasik anlamda bir “dindarlık” ya da “sekülerlik” kavramlarıyla yaklaşmak, Lale Müldür’ün şiirsel derinliğine yapılacak büyük bir haksızlık olur. Onun yazdıkları, çoğu zaman kelime anlamlarının çok ötesinde, duyusal, sezgisel ve metafizik kodlarla örülüdür.
Şiirlerinde Tanrısal Motifler
Müldür’ün şiirlerinde Allah ismi sık geçmez; ama ilahi olanın izleri, hemen her dizenin kıyısında dolaşır. Bazen bir özlem, bazen bir sitem, bazen de varoluşsal bir boşluğun içine gömülmüş bir sesleniştir bu. Örneğin "Saatler / Kalbim / Zamanı kabul etmiyor" gibi bir dizede bile zamanı aşan bir kudrete duyulan ihtiyaç hissedilir. Bu da onun Tanrı’yla ilişkisinin, bir inançtan çok içsel bir çağrı biçiminde yaşandığını gösterir.
Modernliğe İçkin Bir Kırılma
Postmodern şair kimliğiyle öne çıkan Müldür, bireyin Tanrı’yla ilişkisinin artık camilerde değil, ruhun iç labirentlerinde kurulduğunu savunur gibidir. Modern insanın yalnızlığını, sevgisizliğini, hatta Tanrı’dan uzak düşüşünü betimlerken bile, Tanrı’yı şiirinden asla dışlamaz. O’na sırtını dönmez, sadece “sitem eder gibi” durur. Bu, Yunus’un aşkı gibi saf değil belki ama Rilke’nin Tanrı’sına benzeyen, yoklukta bile bir varlık hissi taşıyan bir Allah tasavvurudur.
Röportajlarında Ne Diyor?
Lale Müldür, kimi röportajlarında Allah’a dair çocukluk anılarına değinir. Küçükken Allah’tan korktuğunu ama aynı zamanda O’nu bir “dost” gibi gördüğünü anlatır. Büyüdükçe bu ilişkinin biçim değiştirdiğini, zaman zaman hayatın acı gerçekleriyle çatışan bir sessizlik olarak deneyimlendiğini ima eder.
Bu ifadeler, Müldür’ün Allah ile ilişkisinin bir ezber değil, tefekkür olduğunu; kalıplaşmış ritüellerden çok içsel bir temas, hatta bazen bir kırılma hali olduğunu ortaya koyar.
Ne İnançsız, Ne Klasik Dindar
Sonuç olarak Lale Müldür, ne klasik bir mümin gibi konuşur, ne de ateist gibi susar. O, şiirle dua eden, bazen şiirle itiraz eden, ama her hâlükârda kapısını kapatmayan bir duruş sergiler. Onun Allah’la ilişkisi;
İbadet değil ama ihtiyaç,
Dogma değil ama derin sezgi,
Suskunluk değil ama varoluş sorusu barındırır.
Ve belki de onu zamansız ve eşsiz kılan şey, tam da bu tanımsızlıktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.