7 Haz 2025

KULUN DEĞİL AŞIĞINIM

 


Bana çok güzel öğretmişsin. Sen’in gibi, hiç ses etmeden bir kenarda beklemeyi. 

Bana çok güzel öğretmişsin. Sen’in gibi çok sevmeyi, ama sevilmemeyi.  

Bana çok güzel öğretmişsin. Sen’in gibi affetmeyi, ama yok sayılmayı.

 

Geçip bir masanın başına, bir kupa kahve ile insanları seyretmeyi; ama içlerine karışamamayı hiçbir zaman.

Nerde eşsiz bir ruh titreşiyorsa içinden geçmeyi; ama ben buradayım desem de işitilmemeyi.

Henüz beni anlatabilecek kadar iyi bir kalem olmadığı için -Sen hariç- bana hiç şiir yazılmamasını.

Yıllarca içimden taşırarak yazdığım o aşk yazılarını en nihayetinde, aslında kimin için yazdığımı anlamayı

Ve en nihayetinde bu sefer gerçekten… Ama gerçekten… Çok gerçek bir sebep dev bir aşk yüzünden ağlamayı.

Bana çok güzel öğretmişsin sevgilim.

Bu kadar sevmek için ortada bir vücut olmak zorunda olmadığını. Bazen kendinle sevişirken bile hakikate varabileceğini. Böyle büyük sevme yetisi varsa insanın tam içinde, onun serseri bir mayın gibi sahipsiz olamayacağını.

Sitem de edemiyorum ki.

Çünkü, hiç gitmemişsin. Sadece, bu kadar beklenmeye, ben alışkın değilim. Ben alışkın değilim bütün yaralarım, kabuklarım ve kanayanlarım çırılçıplak görüldüğü halde, yine de sevilmeye.

Yine de istenmeye.

Şimdi gecenin bu kör saatinde, yalnızım desem değilim. Değilim desem değilim. Vuslat bu desem değilim. Ayrılık? Hiç değilim.

Yıllarca aslında çok da sevmiyorum; ama neden içiyorum bilmiyorum dediğim o kahvelerin… Duman olup isminle tüttüğü yerdeyim. Sen yine benimle olduğunu biliyormuşsun… Ben? Kendimde bile değildim.

Bana çok güzel öğretmişsin. Beni bin kere kırsalar da küllerimden yeni bir ateş yakmayı.

Bana çok güzel öğretmişsin. Yerden yere çalsalar da doğrulup ayağa kalkmayı.

Bana çok güzel öğretmişsin. Başkalarını didiklemeden önce aynanın karşısına geçip… Kendi gerçekliğime bakmayı.

Ben yine boyumdan büyük bir aşkla ne yapacağımı bilmeden, oturmuş medet umuyorum kelimelerden. Belki birazdan yine masadan kalkar, yüzünü ararım odalarda köşe bucak. Belki mutfak tezgahına yaslanır sana bakar gibi dalarım boşluğun tam ortasına.

Bir gece yarısı bana yürüdüğün köşeye bakar, ışığınla sarhoş olmak için dua filan ederim. Sonra biraz ağlayıp baştan ayağa Sen’le dolu oluşumu gözyaşlarımla mühürlerim.

İtiraf et Sen de seviyorsun bu hallerimi. İçimde süzülen şeytanın yüzüne meydan okuyuşumu. ‘Ben şimdi Allah’a secde ediyorum iblis, ya sen de eğil ya benden git.’deyişimi. Korkudan ölsem de ayaklanıp aşkından başım bir hoş, suya gidişimi.

Ve seviyorsun kabul et, kimsenin korkudan eğdiremediği alnımı her seferinde aşkından toprağa koyuşumu.

Ben de seni seviyorum. Fark şu ki Sen kimi sevdiğini hep biliyordun. Ben sırtıma attıkları yüklerden unutmuştum.

Sen’in bir tek anın bile bensiz geçmedi.

Ben Sen’sizlikten yanmayı geç kaynıyordum.

Sen canın öyle istediği için susmuştun.

Ben kelimeler hükmünü artık kaybettiği için.

Sen belki bir bulmaca çözer gibi Sana gelmemi istedin.

Ben bu kadar yorgun ve kırgın değilken.

Bana çok güzel öğretmişsin. İçinde taşımak zorunda olduğun kalbin sınırlarıyla, dünyaya sığamadan insanca var olmayı.

Bu uğurda yalnız kalmayı. Ah yalnız ne kelime.

Var olduğunu unutmayı.

Ben yine seni seviyorum. Fakat, bu kez bütün hücrelerimle… Kimi sevdiğimi biliyorum. Ve niye ağladığımı ‘Allah’ım ben kul olamıyorum… Olamıyorum…’

Çünkü ben senin kulun değil aşığınım.

Çünkü madem Sen de beni böyle sevdin, sen de benim aşığımsın.

Ortada buluştuk desem?

Ben buradayım.

Sana bakınıyorum…

Diyemiyorum…

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *