7 Eyl 2018

EVE DÖNÜŞ



Büyümem, öğrenmem, anlamam hiç bitmeyecek sanırım. Artık ben, her şeye dair peşin hükümler veren, keskin sınırları, kocaman cümleleri, büyük iddiaları olan o kişi değilim.
Kabul, gereğinden fazla anlıyorum ve hatta biliyorum. Ama bilip anladıklarımı taşıyabilecek, savunabilecek ve onlara göre bir hayat tasarlayıp ortasına çöküverecek gücüm yok. Beni böylesine  yoran tam da bu anlayıp bilme hali zaten. Ya buna diyebildiğim ölçüde dur diyecek, makul sınırlar dahilinde yeniden topluma adapte olmaya çalışacaktım ya da beynim ve kalbim iflas edene kadar bildiklerimde diretecektim. Birincisini seçtim.
İşte bu yüzden seni seçtim Ankara. Aşkınla yanıp tutuştuğum için değil inan. Ya da kolay bir yaşam sunduğun için değil bana. Tam aksine, sende mücadeleyi öğrendiğim, yenilgiyi ve zaferi tattığım, bir şeyler başardığım, başaramadığım, o veya bu şekilde 'yaşadığımı hissettiğim' için. Dışarıdan şahane görünen o her şeyi sizin yerinize bir başkasının düşündüğü, yaptığı, her anı siz sıkılmayın, zorluk çekmeyin diye kolaylaştırılmış ve kolaylaştırılmakta olan, buna uygun bir mizacınız varsa yapacağınız tek şeyin yiyip içip gezmek olduğu bir yaşam; aslında hiç de şahane bir yaşam değil. Ben mesela, cesur, mücadeleci ve kararlı biriyken; uyuşuk, ilgisiz ve bitkin birine o yaşamın göbeğinde ve fark etmeden dönüştüm. Bunun için, her zerresiyle beni mutlu etmek uğruna çabalayan o adama kızmaya hakkım var mı peki? Elbette yok. Üstelik onca yanlış seçimime rağmen seçme hakkını hala bana bırakıyor ve senin olduğun her yer bana cennettir diyorken... 
Semt pazarlarını, her yeri çınlatan çocuk seslerini, parklara doluşup çay höpürdeten, çekirdek çitleyen insanlar görmeyi, sürekli akan sokakları, gecenin dinginliğinin bir anlamı olmasını, yolda herkesin birbirini tanır gibi bir hali olmasını ve bunun insana yaşattığı keyfi, kimi ortak değerlere sahip olmayı, yaşadığım şehirde bir geçmiş elde etmişlik sarhoşluğunu, yazmak, anlatmak için insanlar, hikayeler aramayı ve kolayca bulmayı, her yaştan her türden bir sürü insanla iç içeliği, doğa özleyince doğa bulmayı, metropol özleyince kendini Kızılay taraflarına atmayı... Çok şeyi özlemişim, çok.
En son, bir akşam, mutlu olayım iyi hissedeyim diye beni alıp Bodrum'un en şatafatlı yerlerinden birine götüren canım hayat arkadaşımı bütün gücümle itip yol ortasına çöküp ellerimle yüzümü kapatmış  'Burada normal insanlar yok mu? Burada normal aileler yok mu?' diye ağlarken buldum kendimi. Adamcağız çirkini öpersin hayra geçmez demiştir içinden muhtemelen ya da deseydi yüzde yüz haklı olurdu. Nihayet, ilk o anda içinde bulunduğum ruh halini tam anlamıyla kavradığını çok net anladım. Önceden 'Bunlar normal insan değil mi?' derken, o andan sonra artık neyi kastettiğimi idrak eder olmuştu.
Belki çoğu insan, lüks mekanlardan, sosyetik caddelerden, sokaklardan, her biri manken gibi ortada dolanan kadın ve erkeklerden, hiç acelesi olmayan insanlardan, her yerde deniz görmekten, bitmek bilmeyen bir dinginlik halinden, tatilden, tatilcilerden, yaşamdan el etek çekmişlik vaziyetinden, başka bir ülkede yaşıyor olma hissinden hoşlanabilir ve tüm bunlara kolayca adapte olabilir; ama ben olamadım. Olamadığım gibi, zaten en başından olmak istemediğim için kendimi eve kapatmış olduğumu anladım. Bir an geldi, şehrin neresinde ne yapıyor olursam olayım 'Benim burada ne işim var?' hissinden kurtulamaz oldum. Her yer dinlenen, eğlenen, gezen insanlarla doluydu ve gün gelecek hepsi evine dönecek; ben yine 'gurbette' kalacaktım. Duygularımı tam ifade edemiyorum belki de. Ama, tüm bunları hissetmenin yazdıklarımdan ve yazabileceklerimden çok daha zor olduğunu belirtmek isterim. 
Benim kendimce 'normal' diye nitelediğim insanların benim normlarıma göre çeşitlendiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Oradaki insanlar ve yaşamsa, orada olmaktan mutluluk duyan ve aidiyet hisseden insanların normlarına göre... Bazılarının (geride bıraktığım ve fazlasıyla içine kapanık ve genel geçer gerçeklikten aşırı kopuk bulduğum nüfus gibi) 'varoş' olarak adlandırdığı, benimse park, çay, çekirdek, aile olarak sembolize ettiğim, özlediğim yaşamsa, evet herhangi bir yere ve kültüre büsbütün ait olamasam ve olamayacaksam da, en azından en rahat, kendimi en canlı hissettiğim yaşam tarzının ta kendisi. 
Tablo gibisin ey Bodrum. Güzellikte hiçbir şehir eline su dökemez; ama kendimi yaşamdan çekip kalan tüm zamanımı şahane bir tabloyu seyredecek kadar yorgun ve isteksiz hissetmiyorum. Aksine, yorgunluğum bu defa beni tetikleyen şeyin ta kendisi. Yani yorgunluğum, durup dinlenmenin yorgunusun, kıpırda artık deme şeklim...
Yazacak, kendime sesli söyleyecek çok şeyim varsa da şimdilik bu kadar. Hakkımızda hayırlısı olsun. Uzun ve bir noktadan sonra aşırı lüzumsuz hatta zararlı bir tatilden dönmüş gibiyim. Evimi özlemişim. Neyse ki her şey bıraktığımız gibi. İşte tam da bu yüzden, hazır her şeyi bıraktığımız gibi bulma şansına erişebilmişken, evimize dönüyoruz...
Büyük laflar yok. Belki bir gün Bodrum'u özleyeceğim. Belki pişman olacağım bu karardan belki çok çok memnun. Kim bilir? O zaman düşünürüz...

20 yorum:

  1. Büyük laflar etmemeyi ben de öğrendim :) Bakalım hayat bize ne gösterecek?Sımsıcacık bir yazıydı.Kendimi buldum ara ara yazıda.Teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dersler ağır oluyor biraz; ama öğretilerini, getirilerini düşününce değer diyor insan :) Vakit ayırdığınız için ben teşekkür ederim, sevgiler.

      Sil
  2. Güzel yazılarının devamını bekliyorum. Evinize hoş geldiniz, her şey gönlünüzce olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnşallah öyle olsun :) Çok teşekkür ederim.

      Sil
  3. Merhabalar,
    Yorumumu aslınnda Facebook paylaşımınız vasıtasıyla iletecektim lakin erişemediğim için buraya bırakayım.

    Duygusal olarak inişli çıkışlı bir insan olduğum için sizi çok iyi anlıyorum. Yazınız içimde tuhaf bir etki oluşturdu, sanırım evet ne kadar da doğru demek istediğim için böyle hissettim. Duygu yoğunluğu kelimelerimi perdeliyor affedin, teşekkür ederim paylaşımınız için. 🍀

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba sevgili Emre hoş geldin. Tam da bahsettiğin o inişli çıkışlı duygulardan dolayı sosyal medya hesaplarımı bir kapatıyor bir açıyorum :) Anlaşıldığını duymak çok güzel bir şey; çünkü dediğim gibi dışarıdan bakınca insanlar bu duruma 'Rahat battı herhalde.' diyebiliyor. Duygusal rahatsızlıkları ifade etmek ve birileri tarafından anlaşılmak daha zor. Ziyaretin ve yorumun için çok teşekkür ederim.

      Sil
  4. Merhabalar yazilarinizi ilgi ile okuduk arzu ederseniz yazılarınızı ilk olarak günlük 50 bin trafiği olan www.urfa.com siteminde yayınlamak isteriz iyi günler dileriz iletişim internet@urfa.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, hoş geldiniz. Bloğuma vakit ayırmanıza ve yazılarımı beğenmenize çok sevindim teşekkür ederim. Mevcut yazılarımı kaynak belirtmek ve üzerinde herhangi bir değişiklik yapmamak suretiyle yayımlayabilirsiniz. İletişim adresinizden sizlere ulaşacağım, iyi günler dilerim.

      Sil
  5. Hoşgeldin evine, her şey gönlünce olsun.

    YanıtlaSil
  6. Aklıma yıllar önce çalıştığım kurumun kampındaki iki haftalık tatiller geldi. Güneşe, denize doyduktan (bir hafta) sonra akşam yürüyüşlerinde ana kapıya gider ana cadde trafiğine bakardık. Çünkü, bize şehri özlediğimiz gerçek hayatı hatırlatırdı. Yani kısaca bize de rahat batardı. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Trafiği dahi özlemekte olduğumu fark edince durumun ciddiyetini kavramıştım ben de :) Olsun. Varsın bize de rahat batsın. Yaşadığını; bir yerlere ait, en azından dahil olduğunu hissetmek güzel şey. Değer...

      Sil
  7. Sevgili Fidan. Her yaz Bodrum'a yakın Boğaziçi köyü siteler mevkiinde bir yazlığa geliyoruz. İnanır mısın hep aklıma gelirsin, nerelerde oturur acaba diye. Artık orada değilsin. Kararın hayırlı olsun, mutlu olursun inşallah. Gerçekten de Bodrum ve civarında sürekli yaşamak sıkıcı olabiliyor, ben de bunu düşünürüm hep. Sevgilerimle kızım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu tarz yerlerde, insanı hayata bir yerlerinden tutunmaktan alıkoyacak kadar dingin ve rahat her şey. İyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim Ece Hanım. Sevgiler :)

      Sil
  8. Ankara günlerim gözümde canlandı.. Sağdan soldan Kızılaya akan insanları görüyorum sanki.. sıcak bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yerleştikten sonra ilk işimiz Kızılay'a gidip özlem gidermek oldu :) Beğenmenize sevindim, teşekkür ederim.

      Sil
  9. Hoşgeldin. Ben Ankara'yı hiç sevemedim maalesef:(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de sevmiyorum derdim hatta ayrılırken çok mutluydum; ama tin tin geri döndüm :) Meğer seviyormuşum diye :) Hoş buldum teşekkür ederim.

      Sil
  10. Çünkü çok gençsiniz ikiniz de.. hayata dair yapacağınız o kadar çok şey var ki, karınca seli misali insanların arasında koştururken, hem yaşamının ilmeklerini atıp, hem de sağlam durmayı öğreniyor insan. Bir tatil beldesi yaşamının sizin için zamanı var "bence" 😊 çok iyi bir karar olmuş, yürekten kucaklıyorum ikinizi de. 😍🤗❤

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle öyle imiş. Tecrübe etmiş olduk sevgili Momentos :) Biz de sevgilerimizi iletiyoruz güzel sözlerin karşısında.

      Sil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *