Ben hayatın bütün oyunlarına karışmış ve hep yenilmiş bir adamım. Adım yoksulluk. Duvarları pes etmeye hazır evlerden birinde garipçe doğdum. Hiç baba koklamadım. Boşluklara ağladım, söylenmedikçe acıkmadım.
Ben
tarihi yakılıp kül edilmiş unutulası bir kaderin dert etmeyen çocuğuyum. Bisikletsiz,
misketsiz, futbolcu resimsiz, hürriyete koşmacasız, şerefiyle çile çekmiş bir
babanın yetimiyim. Hiç korkmadım, yıldırımlar çarpışırken göğün mavi bedeninde.
Korkup anne sığınmadım. Ve baba koşmadım. Ve ağlamadım bile.
Suretim
beyaz. Gözlerimde nar ateşler yanarken dilimde sus payı var. En çok ben
gururluyum. En adaletsiz yerinden iteklensem de, en çok ben hevesliyim. Girer
girmez kapıyı ben kapattım. Perdeleri ben örttüm. Ben indirdim şaha kalkmış
beyaz atları duvardan. Ruhuma ruhuma çivi gibi çakılan acılara ben direndim.
İsyan etmedim. Yaşadım sadece.
Ben,
yunmuş yıkanmış birçok kirlinin arta kalanında arınmış çocuk. Ben içinin
derinlerinde kimsenin göremediği duru bir su gibi hayatı beklerken, yorulmayan.
Sesimi dikkatlice dinleyin, yıkılmaz surlarımı sesimle yükselttim.
Ben
kırk yaşıma dek olanı biteni anlamadan geldim. Çağırdılar, geldim. Geri
gönderdiler, gittim. Hiçbir kalbi kırmaya gücüm yok. Kırılacak yeri kalmayana
dek, benimki kırılsın dedim. Sağlam bir tek köşe bırakmadılar.
Adım
yalnızlık. Teslim olmuş bir kale gibi aşık olurum. Fethedilmeyi bekledim kırk
yaşıma dek. Ölümün avuçlarında oyuncak olmuşken kan kokulu bir hastane koridorunda
bir periye rast geldim. Yaşıma, acıma, kanıma bakmaksızın yanına gittim. Nasırdan
ve emekten yapılmış ellerimi uzattım. Şehvetsiz bir busede eriyecek kadar
temkinsizdim. Tutuldum. Tutundum. Masumiyetimi serdim ayaklarının altına, basa
basa yürüyüp varsın diye kovuklarıma. Çiğneye çiğneye yaralarıma gitti. Kanırtarak
kanattı. Acıdım. Çok acıdım.
Benim
adım aşksızlık. Bir fanusa koyulsam ancak böyle yalnız kalırdım. Binalar yaptım
şehirlere boy boy, renk renk, tek tek her biriyle anne gibi ilgilenerek.
Binalar yaptım. Kaç ölüm seferinde direksiyona geçtim. Devrildim. Taklalar
attım. Dizimden, yüzümden, özümden, sözümden yaralar aldım. Ölebilirdim; ama
ölmedim. Benim adım hayat. Gayem ölene dek yaşamak.
Ben tilki gibi kurnaz insanların içinde gariban bir adamım. Hile hurda bilmem, yalan dolan bilmem, kavga bilmem, nefret bilmem. Kendi krallığımı kurmak istedim adaletli olmak için. İzin vermediler.
Ben
kırk yıl yaşamış kırk bin yıl yaşlanmış bir adamım. Ömrümün özeti yas, yoz ve
toz. Başımdaki sarı şapka koruyamadı bedenimi taşlardan. Yıkıldım ve yığıldım
olduğum yere. Azraili kaç kez yendim hatırlamıyorum.
Bu
yalnızlık fazla deyip bir kadın sevdirdiler. Evlendim. Büyü bozulalı yıllar
oluyor. Aksi, hırçın, tanınmaz bir kadın yatıyor yatağımda. Gitmek istiyorum
gidemiyorum. İki mucize soluk alıp veriyor hemen yan odada. İki küçük el hayata
tutunmak için benim nasırlı avuçlarıma teslim ediyor kendini. Gidemiyorum. Şerefli
bir babanın yetimiyim onu hiç koklamadım. Gidemiyorum.
Arabesk
bir hayatın ortasında buldum kendimi. Her şey ne çabuk yaşandı ve ne çabuk
bitti. Bu ne acele zaman? Kırk altı yıl taşıdım omuzlarımda herkesin heybesini.
Benimki kayıp. Öyle açım öyle safım öyle küsüm ki. Bir bardak su istesem yüzüme
bile bakmazlar. Evimden barkımdan kovulurum bir şey söylesem. Onca kahır onca
emek onca kan nereye gitti? Kim için.
Ben
hayatın bütün oyunlarına karışmış ve hep yenilmiş bir adamım. Düşlerime bir
kadın geliyor ben çağırmıyorum oysa. Ama hep geliyor. Var mı yok mu, yanımda mı
uzakta mı, seviyor mu eğleniyor mu anlamıyorum. Düşlerime bir kadın geliyor,
genç, güzel. Biz benziyoruz, birbirimize ve ışıkları söndürülmüş tenhalaşmış
evlere. Kimimiz kimsemiz kalmamış. Yaşıyormuşuz ama öylesine işte. Düşlerime
bir kadın geliyor çoktan vuruldum ona.
Bazen
öptüğümü sanıyorum, sarıldığımı. Saçları rüzgarlı yelelere benziyor, karası
kömüre. Başka bir şey kokuyor dokunmadan bilemem. Düşlerime bir kadın geliyor
gelme seni seviyorum diyorum ama geliyor. Doğurulup utanılmış bebekler gibi
masumuz. Şehvetle değil kutsal bir ateşin görkemiyle sevişiyoruz. Zaman dursun
buyuruyorum. Zaman durmuyor.
Ben
ona insanların çok korkutan hallerini anlattım. Seni anlıyorum sus dedi. Aynı
insanlardan kaçıp geldim yanına, sus dedi. Bakışlarımızı kaçırdık
birbirimizden. Acı çekmek ne ayıp şeymiş meğer. Çaresizce utandık.
Ben
kiminle yarıştığını bilmeden her şeyi atlayarak bu sayfaya gelen bir adamım. Yıllar
sonra elime bir ayna alıp suretime baktığımda üşüdüm. Solgun bir adam yansıdı
benden aynaya. Gözlerimde ışık bir kum tanesi. Ruhumun içmeyen ayyaşı ortaya
çıkmış. Alnımda bitlenen huysuzlanan sevgili geçmiş, başından sonuna dek ezbere
bildiğim ve yaşamaktan yırtamadığım onlarca keder. Solgun bir adam bakıyor
bana, merhaba diyemedim.
Adım
sonsuzluk. Gittiği yere kadar insanım işte. Çürüyen yıllarıma kızıp isyan edemem.
Terk eden kadına kızıp isyan edemem. Gelmeyen bahara kızıp isyan edemem. Adım
sessizlik. Teslimiyet. Kırıla kırıla kalmayan kalbim, yiğit, mert.
Düşlerime bir kadın geliyor, sokakta da görüyorum onu, hatta iş yerimde de. Yasakça ve olmazca gülümsüyor ama ne gülümsemek. Biz bir ömrü aşıkça geçirsek böyle gülemez. Anlarca ve severce gülümsüyor. Buğulardan, yaralardan yol açıp yanına gidiyorum bazen. Çoktan tanışıyoruz. Göz göze gelmiyoruz hiç, gözler sır saklayamaz. Uzaklara bakarken bambaşka şeyler anlatıyorum. O hep gülüyor hep güldüğü için ağladığı belli olmuyor.
Düşlerime bir kadın geliyor belki yaşamak budur. Belki benimle derin bir keder dilsiz bir acı paylaşıyordur. Belki adı çocukluktur. Belki umuttur. Belki uğurdur. Bilmiyorum. Ben hayatın her oyununa karışmış ve hep yenilmiş bir adamım. Kırk binlerce yıl yaşlandım. Çağrılmadıkça gitmedim. İstenmedikçe sevmedim. Düşlerime bir kadın geliyor, hep gelsin istiyorum. Düşlerime bir kadın geliyor, birlikte bambaşka bir dünya kuruyoruz. Aynadaki solgun adam küçülüyor küçülüyor nokta kadar kalıyor. Hayata el uzatan barışçıl bir kalp çarpıyor aşk ile mağrur. Düşlerime bir kadın geliyor niye bu kadar geç kalmış ki...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder