Her yan ışıklarla
çepeçevre sarılı. Sokaklar bakmaya doyulamaz oyuncak bebeklerle dolu. Evlerimiz,
iş yerlerimiz, otomobillerimiz süs püs içinde. Bitkin ellerle her gün yeni
baştan yalnızlığı dokuyan bu eller bizim.
Sokaklar tatminsiz kahkahalarla çınlıyor. Öfkesine amade erler yoluna ne çıkarsa yakıp yıkıyor. Kurak bir gelecek hazırlıyoruz döllerimiz için. Gökyüzünü kurşunlasak bu kadar delemezdik. Mavisini boşanan siyahını kuşanan bu kederli sema, bizim eserimiz.
Yataklar yaman soğuk. Güneşin dehşetli ısıttığı yeryüzü, soğuk. Isı kalbe değmiyor. Bedenimizi açtıkça üşüyoruz, birbirimizden habersiz kat be kat giydiriyoruz yüreğimizi. Nafile. O hep üşüyor.
Dertleri toplasak bir keder etmeyecek. Ölürcene acı çekmeye değecek bir iğne ucu kadar bile sıkıntı yok aslında. Yüksek ökçelere, kırmızı rujlara, ipek elbiselere gizledik hepsini. Ve saten kravatlara ve altın kol düğmelerine ve şık boyun bağlarına.
Sokaklar tatminsiz kahkahalarla çınlıyor. Öfkesine amade erler yoluna ne çıkarsa yakıp yıkıyor. Kurak bir gelecek hazırlıyoruz döllerimiz için. Gökyüzünü kurşunlasak bu kadar delemezdik. Mavisini boşanan siyahını kuşanan bu kederli sema, bizim eserimiz.
Yataklar yaman soğuk. Güneşin dehşetli ısıttığı yeryüzü, soğuk. Isı kalbe değmiyor. Bedenimizi açtıkça üşüyoruz, birbirimizden habersiz kat be kat giydiriyoruz yüreğimizi. Nafile. O hep üşüyor.
Dertleri toplasak bir keder etmeyecek. Ölürcene acı çekmeye değecek bir iğne ucu kadar bile sıkıntı yok aslında. Yüksek ökçelere, kırmızı rujlara, ipek elbiselere gizledik hepsini. Ve saten kravatlara ve altın kol düğmelerine ve şık boyun bağlarına.
Koca bir 24 saat yetmiyor yaşamaya. Vakit yok hiçbir şeye, aman Allah'ım hep
gecikiyoruz. Koşarken çiğnenen çiçeğin vaveylası azap. İşiten olursa işitmez
gibi koşmaya devam. Karıncanın ahı kaya gibi çökse bile derine önemi yok,
koşmaya devam. Aman Allah'ım hep koşsak da hep gecikiyoruz yazık bize.
Her şeyin katli vacip o uğurda, ben'imiz tasa etmesin. Kirletmenin lafı olmaz yok etmenin hele. Parçalara ayırıp def etmenin. O uğurda kana bulamak da serbest. Paçavra ruhumuz içerden el etmesin görünmesin diye her şey mübah. Boya bildiğin kadar. Parlat.
Çok yol var hepsi soru işareti gibi kıvrılıp gidiyor bir yerlere. Labirentler açılıyor huzurda, çıldırasıya bir arayışta önce kendimizi kaybederek sonra herkesi, bakınıp duruyoruz.
Bilen var mı biz zamanın karşısında nasıl da zavallıyız. Biz saçları ağaran, teni buruşan, ruhu kocayan şu insan denen varlığız. Küçük başlayıp küçük bitiririz ömür maceramızı. Yaşanmışlar vurulur sırtımıza eğip büker o heybe bizi. Bilen var mı ölüm baş ucumuzda, hep orada hiç açılmayan talihsiz bir kitap gibi.
Biz birbirimizin görgü şahitleriyiz. Kimin günahı büyük belli olmuyor. Herkes kötü olursa kötü olmak yanlış olmuyor. Herkes kötü olursa iyi olmak yanlış oluyor. İyi şeyler görmeyi isteyen ben'im için ben'i affedin.
Ama, bazen; bazen ama her zaman değil, senin ben'in düşünmüyor mu insan gibi olmak gerektiğini? Bazen, her zaman değil tabii, iyi bir insan olduğuna inanmanın iyi bir insan olmaya yetmediğini düşünmüyor mu? Ara sıra işte, hep değil inan, bu çıldırasıya kötü varlık, bu bencil sahte ışık, bu parlayan karanlık korkutmuyor mu seni de?
Bir fidan diksek bir ağaç yapsak, bir çocuk büyütsek bir insan yapsak, bir umut yeşertsek bir hayat yapsak demiyor musun? Bazen işte, mesela bir sokak köpeği yarasını yalarken nemli gözlerle, ya da yavru serçe şaşkın şaşkın yuvasına bakınırken, ya da gururlu bir kedi etine yapışmış kemiklerini cömertçe sergilerken insan olmak gerek, insanım ben demiyor musun? Şimdi korkunç zor olsa da bu ateş ortasında, bazen işte diyorum, hep olacak değil ya.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder