14 Şub 2017

DÜŞKIRAN-30 / SIRA SENDE

- Sıkıldın değil mi? Ama, hepsini bilmek istediğini söyledin.
- Hayır hayır. Lütfen devam et. Sonra?
- Sonra... Sonrası olmayacağını kesin olarak anlamıştım. İnceldiği yerden kopacaktı ve inceldiği yere gelmemize ramak kalmıştı. Zaman zaman eski Medet'i görüyordum. Birlikte gülüyorduk, ondan korkmadığım nadir anlardandı. Derken karanlık çöküyor ve içki alışkanlıklarına gidiyordu. İçki alışkanlıklarının içinde olmayan ben, sonradan eklenmiş bir yama gibiydim. Sarhoş olunca o yamayı söküp atmaya çalışıyordu. 
Son gecemizde kıyamet neden koptu hatırlamıyorum, öylesine sudan bir sebepti. Yorulana kadar dövdü beni. Takatim kalmamıştı, karşı bile koyamıyordum. Ama, durmak bilmedi. Öfkesi, nefreti, şiddeti dinmiyordu. Başımı yatağın yanındaki çekmeceye vurduğunda birazdan bayılırım ya da ölürüm diye sevindim. Bayılmadım da ölmedim de. Hala bana yapılan her şeyi en ince detayına dek duyumsayacak kadar kendimdeydim. Yalvarmaya başladım. Beni bırakmasını, bırakmazsa katil olacağını söylüyordum. Katil kelimesini duyunca durdu. "Katil olacağım evet, katil olacağım." dedi. Saçlarımdan sürükleyerek yataktan düşmeme sebep oldu ve sürüklemeye devam etti. Farkında bile değildim; ama onunla aynı evde geçirdiğim kısa süre içinde yemeden içmeden kesilmiş, yarım bir insan olmuştum. Kemiklerim sayılıyordu. Tıpkı babasının annesine yaptığı gibi, hastalıklı bir insan görünümüne büründürmüştü beni. 
Bu yüzden bedenimi kolayca sürüklüyordu. Çığlıklarım bütün apartmanı inletiyordu; ama kapı çalınmadı. Yatak odasından mutfağa uzanan koridor boyunca saçlarımdan sürüklerken hep aynı şeyi söyledi: "Seni bıçaklayacağım."
Her insan, ömrümün en uzun yoluydu diyeceği bir yol yürümüştür. Ben ömrümün en uzun yolunu yürümedim, o yolda saçlarımdan sürüklendim. Birazdan etim kesilecekti. Bir vakitler sevdiğim, ayık olduğu zamanlar kahretsin ki hala sevdiğim adam katilim olacaktı. Bana yalan söylemişti. Beni kandırmıştı. Körkütük dövmüştü ve şimdi öldürecekti. Kanlar içindeki vücudum gözümün önünde belirdi.
O koridorda saçlarımdan sürüklenirken kendime, yaşamak isteyip istemediğimi sordum.
İstemiyordum.
Ama, böyle ölmek... Hiç istemiyordum. İnadım kabardı. Bana yapacağını yapmıştı zaten. Korkusundan kendimi banyoya kilitlediğim, elime aldığım traş bıçağını farkındasızca sıkarken ve o kapıyı deli gibi yumruklarken, aramızdaki engel kalkarsa onu mu kendimi mi öldürmem gerektiği ikileminde çırpındığım, ikisini de yapamayacağımı bildiğimden kan içinde kalan elimle kilidi açarak tıpış tıpış dışarı çıktığım ve boynunu celladına uzatan bir kurban gibi karşısına geçtiğim geldi aklıma. Sonra bunu yaptığım için kendimi hiç affetmediğim.
Sersemlemiştim; ama o kadar güçlüydüm ki ne kendimden geçebiliyordum ne de düşüncelerimin beynime hücum etmesini engelleyebiliyordum. 
"Beni öldüremeyeceksin." dedim.
İnadım, hıncım sesime yansımış olacak ki duydu.
"Seni öyle bir öldüreceğim ki. Seni öyle bir keseceğim ki. Görürsün."
Dış kapının hemen yanındaki mutfak kapısına yaklaşıyorduk. Bu evden çıkmam gerekiyordu, hayatta kalmamın başka yolu yoktu. Dış kapıyı o içeride olsa da olmasa da kilitliyorduk. Şimdi de kilitliydi, biliyordum. Saniyeler içinde elinden kurtulup anahtarı kilitte çevirip iki sürgü açmam gerekiyordu. Ben o gece o şekilde ölmeyecektim. Ben o gece ölmeyecektim.
Bu hesapları yaptığımdan habersiz olduğundan mutfak lambasını yakmak için saçlarımı bıraktı. Lambayı yaktı, hemen önündeki bıçaklıktan bir bıçak çıkardı. O saniye ok gibi fırladım ve ellerim tir tir titrerken anahtarı kilitte çevirdim. Sürgüleri açtım. Vahşet gecelerinin bana öğrettiği bir şey vardı. Telefonumu hemen girişteki portmantoya koyuyordum. Kaşla göz arasında telefonumu aldım. En az benim kadar korkmuş ve acı içinde olmalarına rağmen beni yarı yolda bırakmayan ellerime minnet duyarak kendimi kapı dışarı attım. Üstümde pijamalarım, ayaklarım çıplak, saçlarım darmadağınık ve yüzüm gözüm şişlik içindeydi. Gözyaşına bulanmıştım. Binanın merdivenlerinden aşağı rüzgar gibi koştum. Koştum... Koşarken tek düşündüğüm Allah'ın cezası insanların hiçbirinin HİÇBİRİNİN çığlıklarıma ses vermediğiydi. Kapılarını indirmek, o sahte aile sıcaklığıyla dolu bencil evlerini başlarına yıkmak geçti içimden. Zalimler diye haykırmak geçti; ama sadece koştum. İşte orada, o merdivenlerden aşağı koşarken, insanlardan gözümün önünde yansalar üstlerine bir tas su dökmeyecek kadar nefret ettim. Yardım çığlıklarımı sağır sultan duymuştu; ama onlar duymamıştı, duymak istememişti...
Medet'in "Buraya gel!" haykırışları arasında, birazdan olmaz olası elleri beni kavrayacak ve o mutfağa geri götürecek korkusuyla bir saniye bile yavaşlamadan, bir kez bile arkama bakmadan koştum. Peşimden gelmediğinden emin olunca, gecenin kör saatinde, avare avare yürümeye başladım caddede. Araçlarını yavaşlatıp laf atanları duymamaya çalışarak yürüdüm. Nihayet bir çöp konteynırının arkasına gizlenerek Hasret'i aradım. Gücüm yettiğince olanları anlattım. Sokakta olduğumu ve çok korktuğumu... Peşimden geliyorsa beni mutlaka öldüreceğini... Ablam korkmamamı, sabaha anne ve babamın yanımda olacağını, şimdi Medet'in kızkardeşini arayacağını söyleyerek telefonu kapattı. Yarım saat sonra arabasıyla Suna geldi. Evine gittik. Ne halde olduğumu önemsemeden, konuyu kendi içimizde halletmemiz gerektiğine ikna etmeye çalıştı beni. Annemlerin gelmesine gerek olmadığını, istediğim kadar onun evinde kalabileceğimi, okuluma gidebileceğimi, Medet'i de ben isteyene kadar yanıma yaklaştırmayacağını söyledi.
- Anlamıyor musun? dedim. "Medet her gece sarhoş oluyor ve sarhoş olunca kontrolünü kaybediyor. Az önce ölümden döndüm. Beni öldürecekti diyorum, anlamıyor musun?"
Suna yalancı şefkatini daha fazla sürdüremedi. "O benim abim be abim!" diye bağırdı. "Ne olursa olsun kardeşim o benim, çözüm öneriyorum!"
Çözüm istemediğimi, ondan kurtulmak istediğimi söyledim. Kararımın kesin olduğunu anlayınca gitti. Yalnız kaldığımda sızlayan bedenime, yaralarını yalayarak iyileştirmeye çalışan bir kedi gibi dokundum. Ve şu hayatta neden bir kedi kadar bile sevgi, şefkat görmediğimi düşünüp ağlamaya koyuldum...

***

Sabah, annemlerle memlekete döndüm. Bitmiştim. Sürekli ağlıyordum. Kimse bana "Ben demiştim." ya da buna benzer bir şey söylemedi, en azından bunu yapmadılar. Yapsaydılar da gereken karşılığı verebilecek kadar iyi değildim.
Geceleri kabuslarla uyanıyordum. Bir bıçağı elime almayı bırak, varlığına bile tahammül edemiyordum. Birkaç gece rüyamda öldüm. Medet tıpkı söylediği gibi kesti beni. Kesilerek ölmenin acısını duya duya yaşamaya devam ediyordum.
Aşırı zayıflamış olmam ve yıkık halim nedeniyle evde herkesten iyi muamele görüyordum. Ama, bir psikoloğa göstermek yerine bir jinekoloja gösterdiler beni. Ruhumda olan bitenden çok, rahmimde olan biteni merak ediyorlardı. Hamile değildim.
Zamanla ağlamam kesildi. Bu sefer de hiçbir şey hissetmediğimi fark ettim. Heyecan, neşe, keyif, mutluluk, mutsuzluk, hüzün, acı hiçbir şey... Hissizleşmiştim. Dünyada değildim sanki. Bedenen vardım sadece; ama yaşamıyordum. Bunun için ne yapmam gerektiğini bilmeden günlerin akışına bıraktım kendimi. Yapabildiğimce uyum sağlamaya çalışıyordum hayata.
Okula gitmeyecektim. Yaşamak istemezken, bir şeyler hissetmeye bile güç yetiremezken okula gitmeyi nasıl isteyebilirdim? Derken bir gün telefonum çaldı. Yabancı bir numaraydı. Açtım. Arayan Halk edebiyatı öğretmenimdi. 
- Pazartesi 12'de seni odamda görmek istiyorum Sarmaşık, dedi.
- Ama... diye başlayacak oldum cümleye,
- Pazartesi 12'de odamda, deyip kapattı.
Derslerde göremeyince arkadaşlarıma sormuş. Yaşadıklarımı az çok bilen biri olanları, memlekete döndüğümü ve muhtemelen okulu bırakacağımı söyleyince numaramı alıp aramış. Okulda beni fark eden neredeyse tek insandı o kadın. Ona saygı duyuyordum. Sözlerini ciddiye alacağımı biliyordu.
Pazartesi 12'de odasındaydım. Bana annem gibi sarıldı. Aslında annem bana hiç öyle sarılmamıştı... 
Gözyaşlarımı sildi. Ne olursa olsun o diplomayı almam gerektiğini söyledi. Ve ne kadar güçlü bir insan olduğumdan bahsetti.
Hiçbir şey için değil Adil; ama orada beni fark eden, önemseyen biri olduğu, dahası o kişi bana inandığı için kaldım. Sınıf arkadaşlarımın korkuyla karışık saygıyla andığı öğretmenim, bana annem gibi davranıyordu. Sırf bunun için Adil, kaldım. O gün o odada bana gösterdiği şefkat ve inanç için. Onu haksız çıkarmak istemediğim için...
Bir şekilde mücadeleye devam ediyorum. Ayakta kalmaya çalışıyorum. Medet'i görmeye hazır değilim, zamanı gelince elbette boşanacağım; ama şimdi onunla karşılaşıp dağılmak istemiyorum. Zaman çoğu şeye iyi geliyormuş gerçekten. İlk başlarda onu sevdiğim günleri hatırlarken şimdi sadece bana yaptıklarını hatırlıyorum. İçimde ona karşı herhangi bir sevgi kırıntısı kalmadığını anladığımdan beri biraz daha rahatım. 
Şimdi karar verme sırası sende. Hepsini anlattım, her şeyi biliyorsun. Hala benimle yürümek istiyor musun? Cevabın evetse bir şeyi daha bilmen gerek. Ben asla bir daha evlenmeyeceğim. İleride böyle bir isteğin olacaksa lütfen şimdi, burada yollarımızı ayıralım. Benimle zaman kaybetme.
Sana vadedebileceğim hiçbir şey yok Adil. Gerçekten yok. Yarın ne olacağımı bile bilmiyorum. Kararını ona göre ver...

(Vee Düşkıran yeniden Kavgakıran'a evrilir... Herkese benden çay.)



26 yorum:

  1. Tebrikler, yazdıklarınızla oradaymış gibi hissettirdiniz bana. O kadar ki,elimi uzatıp çekip çıkarmak geldi olayların içinden. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence bunda sizin iyi yüreğinizin de payı var Ayşen Hanım :) Herkes yardım etmeye gönüllü olmuyor yazıda da okuduğunuz gibi :) Çok teşekkür ederim.

      Sil
  2. Ne diyeceğimi bilmiyorum yaşananlar çok üzücü gerçekten. Ama bu cehennemden çıkıp yoluna devam ettiğini görmek çok güzel. Her şeye rağmen yine de bir umut vardır. Devamını merakla bekliyorum çok etkileyici.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zararın neresinden dönülse kârdır... Beğendiğine sevindim sevgili Öykü Molası :) Teşekkür ederim.

      Sil
  3. Nefesimi tutup gerilmişim sonuna kadar :) Diğer hikâyeyi de uygun bir zamanımda okuyayım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Can sıkıcı konuları yazmak da can sıkıcı oluyor :) Çaylar bu yüzdendi :)

      Sil
  4. Düşkıranlar bir seri sanırım.. okuduğum bu son bölüm birden tansiyonumu düşürdü, o kadar etkilendim... mükemmel bir anlatımdı. Ama benim bunları en başından okumam gerekecek.
    Hiç bırakma yazmayı..

    Sevgilerimi gönderiyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sadece yazı işte demek isterdim; ama sen de biliyorsun ki toplum gerçeklerimiz bunlar :( Anlatım olarak beğendiğine çok sevindim, bir engel olmadığı sürece daima yazmak isterim :) Teşekkür ederim, sevgilerimle.

      Sil
  5. Cok guzel. Yani anlatilan kotu de anlatan cok iyi :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlatan iyiyse yeter :) Teşekkür ederim, sevgilerimle :)

      Sil
  6. Oh be hele şükür Sarmaşık Medet denen adamdan kurtuluyor! Böyle sevgi yerin dibine batsın insan sevdiğine bunları yapMAZ....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yapmaz tabii Zeli... Bunun adı sevgi değil ki. Derin bir nefes de ben çektim bitince:) Teşekkür ederim.

      Sil
  7. Benim çay demli olsun :) sana da geçmiş olsun

    YanıtlaSil
  8. Oooo çok iyisin sen...Blog okumaya pek vakit bulamıyorum ama seni gerçek anlamda takip edeceğim, anlaşıldı :) Ve; ''Okuduğunu anlama yetisi ve imlası düzgün, yazı yazma becerisi olmayanlar girmesin'' cümlesine gönülden katılıyorum. Çayı da çok severim bu arada. Özelden nasıl iletişim kurabiliriz ? Face den ekler misin beni ? Blogumla aynı ad... Son yorumuna yanıt yazamadım. Yanıt kısmı yok. Neden bilemedim. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumu cevaplamadan önce Facebook'ta görüştük :) Altı üstü birkaç cümle kuracaklar, hepsi yanlışlarla dolu. O kadar eğitimden sonra en azından okuduğumuzu anlayıp doğru düzgün yazabilmemiz gerekiyor :) Görüşmek üzere, sevgiler.

      Sil
  9. Sarmaşık hayatta kalma savaşı vermiş. Aklını kullanmasa yada o anların şokuyla hiçbir şey yapmasa ölüyormuş. Anlaşılan düşkıran burda bitti, geri Adil'le Sarmaşığın yemek yediği masaya gidiyoruz. Hadi gözün aydın darısı kavgakıran ın başına. Onu bitirince çayla kurtulamazsın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kavgakıran bitince yandık desene :) Eğer kitap haline getirme imkanım olursa belki; ama olmazsa şimdiden söyleyeyim hiç heveslenme :) Teşekkür ederim.

      Sil
  10. uzun zamandır sanal alemde değilim. Konuya başından beri hakim olmadığımdan ötürü yazıyı okuyunca neler oluyor demekle yetindim. sanırım en baştan başlamak lazım... bir kitaba başlar gibi..hep derim ya; söz sanatı ;sen yaz ben okurum arkadaşım...sevgiler ve de yüreğine sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son bölüme yetiştin ya, o yeter :) Çok teşekkür ederim sevgili Gülin, hoş geldin tekrar bu arada :)

      Sil
  11. Merhaba Kardesm ben Sertaç Web tasarımcısı Aynı zamanda Seo danışmanıyım Özel bir şirkette Seo danışmanlığı yapıyorum gezinirken siten ile karşılaştım Ve Bir çok eksiğinin olduğunu fark ettim Daha güzel Bir Tasarım Daha Güzel Bir Tag Çalışması Yapılabilir Aynı zamanda 3 Gün İçerisinde Siteni Googlede En Üst Sayfalarda Görmek istiyorsan Yardımcı olabilirim hiçbir ücret karşılığı değil Düşünütorsan Dönüş yapabilirsin Bu maile Yada sercangundu911@gmail.com adresne

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Sercan Bey. Öneriniz için teşekkür ederim, şimdilik blog tasarımımı değiştirmeyi düşünmüyorum.

      Sil
  12. Uzun zamandır ben bu bölümü bekler dururdum. Gözümden kaçmış meğer. Sona yaklaşıyoruz demek, içim bir buruk..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düşkıran bitti hele şükür :) Yazarken öyle yoğun psikolojik baskı hissetmişim ki şimdi uzun uzun dinleniyorum; ama daha Kavgakıran var :) O ne kadar sürecek hiç bilmiyorum, bakalım artık. Sevgiler.

      Sil
  13. Uzun zamandır okuyamıyordum ancak o korkuyu ve acıyı sırtımda kocaman bir ağrı ve soğuklukla hissettim. Fizikselin ötesinde gelen psikolojik korku ve yorgunluk. Yarının getirdiği güzellikler hiç bir zaman dünün götürdüklerinden az olmaması dileğiyle kalemine sağlık sevgili arkadaşım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğendiğine sevindim, teşekkür ederim :)

      Sil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *