24 Nis 2016

DÜŞKIRAN-12

                                                            YARIN VAR




- Medet biz neden normal çiftler gibi gündüzleri görüşüp bir şeyler yapmıyoruz?
- Ne gibi şeyler güzelim?
- Her çiftin yaptığı gibi şeyler. Mesela bir çay bahçesine gidip çay içebiliriz. Parklarda gezebiliriz. Öylesine yürüyebiliriz sokakta.
Dünyanın en zor şeyini istemişim gibi baktı bana. Şehrin neredeyse tüm barlarına gitmiştik birlikte. Gittiğimiz her barda arkadaşı olmayan arkadaşlarını görmüş, onu değil harcadığı parayı seven insanlarla selamlaşmak zorunda kalmış, gittikçe de içkinin hayatında büyük yer kapladığını anlar olmuştum. İçiyordu. Akşamları, asla kopamayacağı bir sevgiliye gider gibi gidiyordu içmeye. Bütün içkileri tanıyor, hepsinin tadını, kokusunu, tarihçesini, insana yapabileceklerini kusursuz biçimde biliyor, anlatıyor, dönüp dolaşıp rakıda boğuluyordu.
Birkaç kez sarhoşluğuna tanık oldum. O mağrur, dik, kendine güvenen adam gidiyor; yerine süngüsü düşmüş bezgin bir dövüşçü geliyordu sanki. Kirliydi. Çok küfür ediyordu, kadınları sevmiyor, beni dışarıda tutarak bütün kadın cinsinden tiksintiyle söz ediyordu. Bazen gündüzleri küçük emlak dükkanında zaman geçiriyorduk. Birlikte şarkı söylüyor, yemek yiyor, çay içiyorduk. En çok çay içtiği sırada seviyordum onu. Çay içerken tanıdığım, bildiğim, sırtımı yasladığım Medet'e dönüşüyordu. Akşam anasona koşacağını bildiğim için hiçbir saniyesini kaçırmadan seyrediyordum çayını yudumlamasını. Çay tiryakisi olmasını diliyordum içimden. Çay kokusuna vurulmasını, çayla avunmasını istiyordum...
Beni öpmeye dahi yeltenmiyordu. Dokunsa dağılacak bir şeymişim gibi davranıyordu bana. O yaşına dek gördüğü, tanık olduğu birçok çirkinliğin içinde kutsalı gibiydim. Sevgisini her fırsatta gösteriyordu; ama bunun dışında açıkça göstermediği ve benim sık sık hissettiğim bir hissi daha vardı. Bana saygı duyuyordu. Benimleyken iyi, temiz ve mutlu oluyordu. Yanımda arınıyordu sanki. Kirden, küfürden, anasondan, yalnızlıktan, devirdiği yıllardan, yazamadığı için kendisini esir alan şiirlerden, bana hiç anlatmadığı kim bilir nice şeyden... Akşam olmasın istiyordum. Akşam olunca lanetli bir ses onu çağırıyordu sanki. Sanki bir çift kuvvetli el yakasına yapışıp gel diyordu, gel... Dükkanın kapısını kilitleyince sessiz sedasız eve gidiyorduk. "Benim Kızılay'da biraz işim var. Sen istersen burada beni bekle?" dediği zaman dünya başıma yıkılıyordu. Tutamıyordum onu. Tutmak, bırakmamak, kal demek, çay demlemek, içine rakıya yer bırakmamacasına çay dökmek istiyordum... 
Tutamıyordum. Büyük bir randevuya hazırlanır gibi hazırlanıyordu rakıya. Traş oluyor, özenle giyiniyor, güzel kokular sürünüyor, şarkı mırıldanıyordu. Onunla gidip gitmemek bana kalmış bir şeydi. Bazen evden birlikte çıkıyor, belirli bir noktada ayrılıyorduk. Nedamet Teyze'nin evindeki odama koşuyordum. Kendimi içeri atar atmaz kapıyı kilitleyip beni bütün gece yakıp kavuracak olan bir cehennem azabına düşüyordum. Ne kadar içti? Ne kadar daha içecek? Kendini kaybetti mi? Kavga etti mi? Başına bir şey gelir mi? Niye içiyor... Niye içiyor... Niye içiyor...
Beni ne kadar uzak tutmaya çalışırsa çalışsın etkileniyordum bu durumdan. Onunla gittiğim akşamlar bir şey daha netlik kazanmıştı gözümde. Reha dahil olmak üzere etrafındaki herkes parasına hürmet ediyordu. Ben de yalnızdım; ama Medet benden daha yalnızdı. Ben yalnızlığımın farkındaydım üstelik; o değildi... İyice sarhoş olduğunda onu taksiye bindiren kapı görevlisini, neyi nasıl içtiğini ezberlemiş olan barmeni, ara sıra sevdiği şarkıları çalıp sahneden kendisine saygılarını ileten gitarcıyı, en kötüsü de hayatının her anına ortak ettiği Reha'yı arkadaşı sanıyordu.
Hayır en kötüsü Reha değildi. En kötüsü... İçkiyi arkadaşı sanıyordu...
Onu yalnız bırakmamak için birlikte gittiğim akşamlardan biriydi. Reha hep yaptığı gibi etrafı kolaçan ediyor, güzel kadınları süzüyordu. Biz Medet'le barda oturmuş okuldan, ev hayatımdan, derslerimden konuşuyorduk ki Reha başıyla uzun, sarı saçlı, oldukça güzel bir kadını işaret ederek:
- Oğlum kaç saattir kesiyorum hatunun umurunda bile değil. Seni bakışlarıyla yedi resmen, beni gördüğü yok, dedi.
Medet ağır ağır dönüp kadına baktı. Aynı ağır hareketlerle bana dönüp elimi kavradı ve uzun bir süre öyle kaldı. Yüzündeki tiksintiyi tanıyordum artık. Araftaydı ve istemediği tarafa kaymamak için bana tutunuyordu. Bütün bunlar bana çok saçma ve çok gereksiz gelse de onu bırakabileceğim noktayı geçtiğimi biliyordum.
Reha'nın Medet'i bakışlarıyla yediğini söylediği sarışın, güzel kadının dikkati bana yönelmişti. Her yanımdan toy ve şaşkın bir öğrenci hali akıyordu. Onun kadınsı güzelliğinin yanında bir gölge gibiydim. Yine de ilgilendiği adamın benim elimi tutuyor oluşu onu kızdırmıştı anlaşılan. Beni bakışlarıyla apaçık şekilde taciz ediyor, tepeden tırnağa süzüyor, küçümsemekte ve bunu fark ettirmekte sakınca görmüyordu. Yerimde huzursuzca kıpırdandım. Medet durumu anlamış olacak ki:
- Aldırma. Ben bu kaşarları iyi bilirim, dedi.
Tanımadığı bir kadına kaşar demesi beni daha da huzursuz etmişti. Ses çıkarmadım. Fakat, kadının bakışları ok gibi üstüme saplanıyor, gittikçe tahammül edilmez hale geliyordu. Medet'in daha ne kadar ayık kalacağını da kestiremediğimden, eve gitmek istediğimi söyledim.
Fütursuzca eliyle işaret ederek:
- Bu orospu yüzünden mi? demesiyle öfkeye kapıldım.
- Kadına hakaretler etmeyi bırakır mısın?
- Onun sana bakma tarzı hakaret değil mi? Sen soruma cevap ver bunun yüzünden mi gitmek istiyorsun?
- Hayır Medet, onun yüzünden değil. 
Durumu çözmüşçesine başını sallayarak:
- Dur ben şimdi ona gösteririm, diyerek ayaklandı. Beni de bileğimden kavrayarak peşinden sürükledi.
- Pardon bayan, sevgilimi birine mi benzettin? diye sordu Medet kadının yüzüne ters ters bakarak.
- Hayır beyefendi ne münasebet, dedi kadın.
- O zaman ne diye öküzün trene baktığı gibi bakıp kızı huzursuz ediyorsun?
- Siz kafayı mı yediniz kimseye baktığım yok.
- Dua et kadınsın yoksa ben yapacağımı bilirdim. Def ol git başka yerde aran, benden sana iş çıkmaz.
Utançtan alev alev yanıyordum. Yer yarılsa da içine girsem diye düşünüyordum. O sırada kapı görevlisi ve barmen geldi.
- Hayırdır Medet abi bir sorun mu var?
- Var canım. Bu bayan bakışlarıyla Sarmaşık'ı taciz ediyordu, biz de birine mi benzetti acaba diye merak ettik. Onu soruyorduk kendisine.
O sözlerini bitirir bitirmez kadını kolundan tutup dışarı çıkardılar. Kadın ürkmüş görünüyordu, karşı koymadan ayrıldı bardan.
Kafam karmakarışıktı. Olanları anlayamıyordum. Bizim burada ne işimiz vardı? Cevabını bulmak istediğim ilk soru buydu. Sonrası kendiliğinden gelecekti zaten. Medet'e bakmadan bir çırpıda dışarı çıktım. Peşimden gelmesi uzun sürmedi.
- Gecenin bu saatinde nereye gideceksin?
Öfkemi katlamaktan başka bir şeye yaramadı söylediği. 
- Saatin geç olduğunun farkındasın yani?
- Farkındayım tabii.
- Gecenin bu saatinde burada ne işimiz var bizim Medet? Ne yapıyoruz burada söyler misin? 
- Seni koruduğum için mi geldik bu noktaya?
- Kime karşı, neden korudun beni?
- Sen bu tipleri bilmezsin güzelim. Bunlar senin gibi insanlar değiller. Bilmediğin, görmediğin çok şey var.
Barın biraz ilerisinde, boş yolun ortasında karşı karşıya duruyorduk. İkimiz de üşüyorduk. İkimiz de kızgındık. İkimizin de anlamadığı, anlamak istemediği, vazgeçemediği şeyler vardı...
- Anlatsana biraz. Anlat ben anlarım.
- Duyacakların hoşuna gitmez.
- Burada olmak da hoşuma gitmiyor. Bunları yaşamak da hoşuma gitmiyor. Ama, buradayım işte... Anlat sen.
- Bak bunların dörtte üçü orospu veya pezevenktir tamam mı? Kiminle düşüp kalktıkları belli değildir, bir kadeh içkiye yemeyecekleri bok yok. Öyle tipler bunlar. Kalkıp seni aşağılayacak insanlar değiller.
- Medet bu olanlar, içine düştüğümüz durum... Ben bunların olmasını istemiyorum. Biz niye gidip bir kafede çay içemiyoruz seninle? Biz niye çıkıp güneşi tenimizde duyarak yan yana yürüyemiyoruz? Biz niye normal olamıyoruz? Niye sürekli böyle yerlere geliyoruz niye... Madem o orospu madem öteki pezevenk madem bunlar bizim gibi insanlar değiller biz burada ne yapıyoruz?
Gözlerim buğulanmış, sesim titremeye başlamıştı. Dokunsa ağlayacaktım ve onun her söylediği bana dokunuyordu. Her söyleyeceği de dokunacaktı.
- Şşş. Tamam. Tamam. Tamam...
Her tamam'la bir adım daha geldi bana. Geldi ve başımı göğsüne yasladı. "Tamam... Yarın sen ne istersen nasıl istersen öyle yapacağız. Anlaştık mı?" dedi.
Ona inandım. Usul usul akan gözyaşlarımı durdurmaya çalışarak başımı göğsüne gömdüm. Tamam diyordu hala, tamam. Yarın sen nasıl istersen öyle olacak... Nasıl istersen öyle olacak. Yarın... 
Yarınlarımız vardı bizim. 

(sürecek)

19 yorum:

  1. Saliha Butakın25 Nisan 2016 02:52

    ne yorum yapacağımı bilemedim ya... bi kere çok sürükleyici bir çırpıda okudum bitti, devamı yok mu bunun kafasında aşağıları gezdim hatta. konuya gelirsek insan sevince malesef herşeyi olduğu gibi göremiyor görmek istediği şeyleri görüp olmasını istediği şeylere inanıyor... sarmaşığa mı üzülsem medete mi üzülsem bu ikilemden çıkamıyor insan yazıyı okurken. ikisininde dygusal insanlar olduğu açık... kalemine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Herkes herkes için üzülebilir. İkisine birden üzülmek gerek belki de... Beğendiğine sevindim, teşekkür ederim.

      Sil
  2. Medet karakterinin içkiyle olan ilişkisini anlatış stiline hayran kaldım. O kısımlarda kendimi özdeşleştirdim diyebilirim. Ucuz bi yerlere gidebilecek bi konuyu büyük ustalıkla ele almış, edebi çerçevede yansıtmayı başarmışsın tebrik ediyorum, başarılarının devamını diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Ucuz bi yerlere gidebilecek bi konuyu büyük ustalıkla ele almış, edebi çerçevede yansıtmayı başarmışsın" cümlesi ile aklımdaki büyük bir soru işaretini gidermiş oldun:) Teşekkür ederim.

      Sil
  3. Yazmanın senin için gittikçe zorlaştığını düşündüğüm ölçüde bölümlerin bir öncekinden daha ilginç olduğunu da gözlemliyorum. Gerçekten güçlü bir anlatımın var . Medetle ilgili tek söyleyebileceğim senin cümlelerinden birisi her zamanki gibi: ''En kötüsü... İçkiyi arkadaşı sanıyordu..'' yüreğine sağlık fidancım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten zorlaşıyor. Yazmak fiilinin kendisi değil; ama uyandırdıkları, yaşattıkları zorluyor evet. Çok teşekkür ederim, sevgiler.

      Sil
  4. Cık benim düşündüğüm değilmiş. Adam evli çıkar diye bekliyordum hatta okurken öyle olsa daha iyi olurmuş gibi geldi. ayrıca 'Tutamıyordum onu. Tutmak, bırakmamak, kal demek, çay demlemek, içine rakıya yer bırakmamacasına çay dökmek istiyordum... ' bu kısımda feci lezzetli bence. güzel yazıyorsun vesselam alkışlar senin için.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adam evli değil. Beğendiğine sevindim, teşekkür ederim.

      Sil
  5. Sanırım bundan bikaç bölüm önce Sarmaşıkla Medetin ilk buluşmalarında Sarmaşık gittikleri yerde çok içki şişesi olduğu gibi bişi demişti. Tam böyle olduğunu düşünmedim tabi ama o düşüncesinin önemli bi ipucu olduğunu hissetmiştim. İçki şişelerinin dikkatini çekmesi gözümden kaçmamıştı. Su gibi akan bir bölüm daha okudum kalemine, yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O detayı yakalaman, hatırlaman çok güzel :) Evet, dikkatini içki şişeleri çekmişti Sarmaşık'ın, nedensizce. Teşekkür ederim, sevgiler.

      Sil
  6. Ben her şeyin " Araftaydı ve istemediği tarafa kaymamak için bana tutunuyordu." bu cümleyle özetlendiğini düşünüyorum... Her zamanki gibi kendini zevkle okutturan güzel bir bölümdü, kalemine sağlık Söz Sanatı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle de denebilir... Çok teşekkür ederim, sevgiler.

      Sil
  7. Gözümün önünde müthiş başarılı bir kalemin yazdığı romanı okuyorum ilk ağızdan ilk elden ilk seferde... Etkilenmemek mümkün değil. Özelliklede bu kısımdan sonrasının beni daha fazla ilgilendireceği kesin. Kalemine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok canım o kadar da iddialı değilim ben :) Bunları başka sebeplerle yazıyorum. Bloğu, blogculuğu vs bir süre askıya almış bir şekilde yazıyorum; çünkü başka türlü yazabileceğimi sanmıyorum. Ama, çok teşekkür ederim onur duydum sözlerinden. Sağ ol.

      Sil
  8. Merhaba, hoş geldiniz. Uğramaya çalışacağım, sevgiler :)

    YanıtlaSil
  9. Ben gittikçe korkmaya başladım Medet'ten. Sarmaşığın hayatı zaten zordu..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demişler? Olacakla öleceğin önüne geçemezsin...

      Sil
  10. "yarınlarımız vardı bizim"... 30. bölümde olacakları bildiğim için daha iyi anlıyorum onu.. (bu arada teşekkürler kategorilere düşkıranı eklemişsin) :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ediyorum, kategorilere eklemem gerekiyordu; ama düşünememişim :)

      Sil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *