Bu bloğu nasıl ve neden açtığımdan hiç söz etmemiştim. Az önce gezinirken arşiv kısmına bakan herhangi birinin üç yıldır blog yazdığımı düşünebileceğini gördüm. "14-15-16" Kazın ayağı öyle değil tabii. Bloğumun doğum tarihi de benimki gibi saçmasapan bir noktada olduğundan öyle görünüyor.
21 Aralık 87 doğumluyum. Yeni seneye sayılı günler kalmış. O günler kimi zaman yıl olup eklendi yaşıma kimi zaman yok sayıldı. Yaş ilerledikçe de bu durumu lehime kullanmaya karar verip zaten ezelden beridir 88'liymişim havasına büründüm. Zaman kanatlandıkça bir yılın önemli bir dilim olduğunu daha iyi anlıyor insan :) Gerçi kaç yıl yaşadığın değil kaç yıl "yaşadığın" önemlidir bana kalırsa. Kaç yıl yaşadım diyebiliyorsan o yaştasındır. Esasında yaşımı bilmiyorum.
Okulu güç bela hatta deyim yerindeyse sürüne sürüne bitirip diplomamı aldıktan sonra sıra ehliyete geldi. Sürücü kursunu artık bir yerlerden bir yerlere gitmiş olmaktan bıkkın olduğum için eve 15 dk yürüme mesafesinde seçmiştim. Yazılı sınava hazırlanmak üzere gittiğim derslerde hep olduğu gibi "Bu insanların bana verebileceği bir şey yok. Zamanımı çalıyorlar sadece." sonucuna varıp eve kapanmış, nitekim de haklı çıkmış ve 98 alarak geçmiştim sınavı.
Sıra ikinci kısma, direksiyona gelince beni tanıyan herkes bu işin bana göre çocuk oyuncağı olduğunu söylemişti. Öyleydi de... Ama, trafik kurallarla ve bu kurallara uymayan insanlarla doluydu. Benim iyi olmam, işi çözmem, hatta hocamın deyimiyle usta sürücü sınıfına girmem yetmiyordu. Trafik bazı insanlar için cehennemin ta kendisi. Birçok kural ve bütün o kuralları tek kalemde silip atan daha çok insan. Çıldırıyordum haliyle, dikkatim dağılıyordu ve bir yerlerde kopuyordu ip. O dönem gece gündüz araba kullandım. Sınav parkurunu dolandım durdum. Kusursuz kullanıyordum ve açıkçası bin yıldır araba kullanıyormuşum gibi geliyordu. Sınav günü geldi çattı. Hocam bu işe kesin gözüyle bakıyor, direkt müjde siparişi veriyordu. Benim tek korkumsa kural bilmez insanlardı. Kurallar hayatı, işleri düzenlemek için değil mi sonuçta? Yasaklar demiyorum bak, kurallar diyorum. Herkes asgari düzeyde bile uysa kurallara, sokaklar çiçek gibi olacak da işte kimseye anlatamıyorsun. Kurallar çiğnenmek içindir diye bir zırva atmışlar ortaya, hepsi halinden hoşnut yaşayıp gidiyor...
Ne diyordum? Baya baya dik yokuşlarda sessiz, sakin, tertemiz kaldırdığım arabayı yokuş bile denmeyecek köşede tam 3 kez stop ettirdim. Takip mesafesine uymayanlar, kırmızıyı ihlal edenler, arkadan nedensizce dat dat korna çalanlar... Birçok yöne dağıldım haliyle ve 3 kez stop etti araba. Normalde birincide paldır küldür direksiyondan alan adamlar hocamın ricasıyla 2 şans daha verdi. Zavallı hocam da arka koltuktan "Hadi Fidan, bebek işi bu ya, hani hep yapıyordun ya..." diye destek olsa da, aksilik işte. İnsanın yakasına yapıştı mı bırakmıyor. Boynum bükük indim arabadan üçüncüden sonra. O duyguyu nasıl anlatsam, benim hiçbir işim niye rast gitmiyor duygusu... Ben niye her şeyi önce acıtan, üzen tarafından yaşamak zorundayım duygusu... Beceriksiz de değilim, çok da çalıştım, niye olmuyor bu lanet şey duygusu...
Velhasıl kelam dünyanın parası, emeği, zamanı, hevesi havaya gitmişti. Okulu çok çok uzatmış olmanın verdiği eziklikle birleşince tam anlamıyla bitik hissediyordum kendimi. O gün oradan kendi aracımızla ayrıldık. Direksiyonda ben vardım, yanımda Yunus, arka koltukta 3 küçük yeğenimiz. Yeni adayıyla parkura çıkan sınav aracımın peşindeydik ve canavar gibi kullanıyordum ben... Dedim ya, olmayınca olmuyor.
Sonra tekrar eve kapandım. Aman canım benim de ehliyetim olmayıversin, ben bu ülkenin trafiğinde belaya bulaşırım, deliririm, kalsın almayayım demeye başladım. Kendimi aciz ve yetersiz hissediyordum; ama tabii görünenin arkasında bütün hayatım duruyordu. Hiçbir şeye daha başından sevinememiş olduğumu hatırlatıyordu bana bu hezimet. Önce acısını, sıkıntısını, tasasını bir güzel çekmeden hiçbir halta ulaşamıyordum ben. Böyle böyle içimdeki renkler solmuş, gücüm tükenmişti ya zaten. "O saatten sonra" olsa ne olur olmasa ne olur'du bütün işlerim.
Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Yeniden denemek de istemiyordum. Trafikteki 10 kişinin 8'inden iyi kullandığımı bildiğim halde üstelik. Ben de dedim ki yazı yazayım... Hep yaptığım ve yapmaktan hiç bıkmadığım tek şey. Sayfaları sararmış, sağı solu karalanmış, üst üste yığılmış defterlerime bakınca da bu kez deftere değil, bilgisayara yazayım dedim ve aslında pek de bir şey bilmeden 22 Eylül 2014'te açtım bloğumu.
1. yılını kutlamayı çok istiyordum kısmet olmadı. O dönem üzülecek o kadar çok şeyimiz vardı ki millet olarak, açıkçası buna sevinmeyi unuttum. Az daha dişimi sıkıp 2015'te açmadım yani, az daha dişimi sıkıp 1988'de doğmadığım gibi. Aslında 1,5 yaşında bloğum. 3 değil. Ama, nice nice 3 yaşlar görür inşallah.
En çok ismini koyarken tereddüt ediyordum. Söz Sanatı. Ben hakikaten sözün sanatını gösterecek kadar yazabiliyor muyum diye. Biraz böyle dursun, sonra bakarız diye düşünüyordum ki okuyan insanların çoğu bana bu ismin hakkını tam anlamıyla verdiğimi yazdı. Söz Sanatı da Söz Sanatı olarak kaldı :)
Ehliyet mevzusuna gelince. İkinci sınavda (müfettişlerin ifadesi) mükemmel kullandım. Keşke herkes benim gibi kullansaymış. Tam konsantre, her kurala eksiksiz uyarak vs. Ah keşke keşke dedim:) Şimdi bakınca, geçmişteki çoğu mesele gibi bu da "Hay Allah niye bu kadar dert etmişim ki?" dememe sebep oluyor. Sonra düşünüyorum, damlaya damlaya göl olur demişler. Sıkıntılar damlaya damlaya göl, deniz, abartmıyorum okyanus oluyor ve tüketiyor insanı. En ufak bir yenisine dahi tahammül edemez hale geliyorsun. Ruhların da bir ömrü var, yalnız tenlerin değil. Ruhunuz yaşıyorsa, değerini bilin.
Böyleyken böyle. Bir yıl beş aydır buradayım. Daha çok uzun zamanlar burada olmak istiyorum. Söz Sanatı'na hasbelkader yolu düşen insanların, benim başka bloglara yolum düştüğünde hissettiğim terk duygusunu burada yaşamasını istemiyorum. Tenim fani, ömrünü Allah bilir. Ruhum noktaladı gibi bir şey. Kelimelerim upuzun yaşasın istiyorum.
''1. yılını kutlamayı çok istiyordum kısmet olmadı. O dönem üzülecek o kadar çok şeyimiz vardı ki millet olarak, açıkçası buna sevinmeyi unuttum.'' canım yaa... Biz de şimdi kutlarız ne olacak:) Nice yıllara söz sanatı, çok severek okuyoruz isminin hakkını veriyorsun hiç merak etme.
YanıtlaSilO günleri unutur muyum:) Kendini boşa üzüyorsun diyordum inanmıyordun bana. Geçti gitti. Çok güzel bir bloğun var bu güzel kalemini herkes okumayı hak ediyor. İyi ki defterlerden çıkmışsın.
YanıtlaSilİyi ki de blog acmissin. Seni keyifle takip ediyorum. Bir şeye çok konsantrea olunca o şey olmuyor yani bende de öyle oluyor hep. Kes inlik le bırakma blogu. Bende yazılmayan bloglara harabe gözüyle bakıyorum. Sonra diyorum ben de bırakır miyim ki acaba.
YanıtlaSilHayatı alttan alma şansım olsaydı AA aldırdım derdim üniversitedeyken. Şimdi anlıyorum ki hırs yapmadan üzerine düşeni yapıp bırakacaksın. Olacağı varsa oluyor zaten. Tavsiye ederim :)
YanıtlaSilBu arada kelimelerle adeta dans ediyorsun. Söz sanatının hakkını fazlasıyla veriyorsun.
Her zorluğun arkasında,bir kolaylık vardır.Zorluktan çekinme,yılma...İnşirah süresi.Bazen çok ufak şeyleri dert edip, kendimizi tüketiyoruz.Aslında bizim için sıkıntı verecek şeylerden kendimizi soyutlamak için başka şeylere kanalize olup,Zamana bırakmak lazım bazen.Zaten zamanla herşeyin yoluna girdiğini görüyoruz, yaşadığımız sıkıntının arkasından da, herşey yoluna girene kadar ah, vah çekmek yerine güzel şeylerle oyalanmalıyız.Kısacası sabır gösterip,güzel şeylerle sabrın sonunu beklemeliyiz.Sende de böyle olmuş da,İyi ki yazmışsın.Kendini iyi hissettiğine eminim.Ayrıca yazıların birçok insanın ruhuna dokunduğu için onlara da iyi geliyor ki, yalnız değilsin. İnşaallah uzun yıllar yazarsın, güzel paylaşımların ile hepimizin ruhuna dokunursun.Nice nice paylaşımlara. Sevgiyle...:))
YanıtlaSilYazını gülümseyerek okudum ve bir aydınlanma yaşadım sanki. Bende 21 aralık doğumluyum ve benim işlerimde aynı senin gibi olur. Önce olmaz, üzer beni sonra olur. Hatta ben vazgeçmişken olmuşluğu çoktur. Acaba doğum tarihimizle bir alakası olabilir mi? Hayatta hiç bir şey tesadüf değil çünkü. İstediklerimin geç ve güç olmasına zamanla "Allah beni seviyor, bana verdiklerinin kıymetini bilmem için böyle yapıyor" gibi bir teselli buldum kendime:)))) Başka 21 aralık doğumlulara da soracağım bunu bakalım tarihte mi sorun var:))))
YanıtlaSilBizim ülkemizde trafiğe çıkmak zor ki. Kurallara uymamakla kalsa gene iyi herkes kafasına göre koyduğu kurala uyulamsını istiyor bi de. O zaman seni üzen şey blog açmana vesile olmuş.veeee Söz Sanatı ismini tam dolduruyorsun hatta yeni bir yazar geliyor! işte gerçek edebiyat, açılın ben kelime ustasıyım.. gibi isimlerde olabilirdi:D
YanıtlaSildeftere yazsan biz nasıl okuyacağız? iyiki açmışsın bloğunu ve sonunda iyiki olan şeyler güzeldir...
YanıtlaSilEhliyetim yok, arabam yok, merakım da yok... Nedense bilmiyorum İstanbul gibi bi trafikte araba kullanmak delilik gibi bir şey olsa gerek. Korkudan tırstım diyebilirim.
YanıtlaSilYani bir dibe vuruştan çıktı bu güzel blog öyle mi?
YanıtlaSilBen özgün olan her bloğu seviyorum. Tekrarlamamak ve sağlam yazmak önemli.
Nice yıllar kelimelerinizin yaşaması dileğimle hoşçakalın...
Bloglarımız yaşıt sayılır..:) Ben de Kasım 2014'te açmıştım blogumu.. Önceleri tabi yol bilmez, iz bilmez bir bebekken şimdi biraz daha büyüdük dostlarımızla..:)
YanıtlaSilTrafik benim korkulu rüyalarımdan biri olduğu için hiç düşünmedim ehliyet almayı. Hiç kursa gitmedim. Ama pek çok kişiden duydum direksiyon sınavının yaşattığı sıkıntıları. Aslında onca emek bir kalemde silinip atılmamalı. Tamam trafik şakaya gelmez ciddi konu. Elbetteki adayları değerlendirirken yeterince seçici olmalılar. Ama bu kadar iyi araba kullanan bir insana bir aksilik yüzünden ehliyet vermiyorlarsa, trafikteki canavarlar nasıl ehliyet aldı diye düşünüverdim..:)
Ama her işte bir hayır vardır.. Bu sayede blogunu açtın ve seni tanıma şansım oldu.. Sevgiler..:)
İkinci seferde almışsın ya ona bak. Bazıları 3 hatta 5 kez deniyor yine de alamıyor sürücü belgesini :)
YanıtlaSilİnşallah nicelerini görürsünüz bu blogta... İnsan bu dünyayı seviyor. Hayatınızın geri kalan bölümünde de başarılarınızın devamını dilerim :)
YanıtlaSilgüzel yazıların var. sözle sanat yaptığın için isim bana göre de olmuş.
YanıtlaSilkadınların erkeklerden daha iyi araba sürdüğünü herkes bilir kimsenin işine gelmez bunu kabul etmek. blog on numara yazılar da iyi. kolay gelsin
YanıtlaSilGirince şunu da okuyayım bunu da okuyayım diye iki saatte anca çıktığım bir bloğun varsa SÖZ SANATI adını sonuna kadar hak ediyorsn demektir. Unutmadan, bloğunun yeni görüntüsü çok güzel olmuş güle güle kullan.
YanıtlaSilİyiki blog açmışsın yoksa seni taniyamayacaktik.
YanıtlaSilNice güzel yıllar diliyorum Fidan :) aynı zamanda açmışız bloğu...
YanıtlaSilBlogunu iyi ki de açmışsın, nice daha güzel yılların olsun ^.^
YanıtlaSilIyi ki acmissin canim biz de seni keyifle okuyoruz.
YanıtlaSilKalemin çok güçlü ve duygularını ifade ediş şeklin, anlatımın su gibi... Her yazın bir "söz sanatı" ...İyiki bir şekilde bu blogla yolum kesişti. Okurken yazılarının içinde kaybolup, gidiyorum. Daha nice seneler yazılarını paylaşmanı diliyorum...
YanıtlaSilEhliyeti birinci seferde alsayıdn blog açmayı düşünmeyeektin. İkincisinde ehliyet aldın yanında bi de blog açtın:) Hayattaki bütün işlerinde böyledir belki sen fark etmiyorsundur.
YanıtlaSilTesettürlü eva bebek yazıma yapmıştın ilk yorumu hatırlıyorum :) Kelimeleri seçişinden ne kadar özel bir insan olduğunu anlamıştım :) Söz Sanatı hep yaşasın, ruhun yeniden yeşersin tek temennim...
YanıtlaSil