Ama ya müzik hiç çalınmayan bir eserde gizliyse?
Ya asıl besteci sessizlikse?
1952 yılında Amerikalı besteci John Cage, müzik tarihine radikal bir eser bıraktı:
4’33” – yani dört dakika otuz üç saniyelik tam bir sessizlik.
Eserin icrasında piyanist sahneye çıkar, oturur, kronometresini başlatır…
Ve hiçbir tuşa basmadan süreyi tamamlar.
Sonra kalkar, eğilir, alkış alır.
Ama gerçekten müzik çalmadı mı?
Hayır.
Çünkü bu eser, “çalmamak” üzerine bestelenmiş bir eserdir.
Ve asıl müzik, dinleyenin duyduklarında başlar:
Salondaki öksürükler, sandalyelerin gıcırdaması, uzaktaki bir ayakkabı sesi…
Her şey müziğin parçası hâline gelir.
Sessizlik mi? Yoksa Farkındalık mı?
John Cage, bu eseriyle bir devrim yapmadı sadece.
Bir duyu alanı açtı.
Dedi ki:
“Müzik yalnızca seslerden değil,
sessizliklerden de oluşur.”
Ve belki de en çok bunu unuttu insanlık.
Oysa Allah bile en derin hâllerini
sessizliğin ortasında gösterir.
Bir duanın en kabul ediliş ânı
bazen “âmin” bile denmeden gelir.
Tıpkı 4’33’’ gibi…
Çalınmadan, anlatılmadan, gösterilmeden yaşanır.
Duyulmayanın Bestesi
Bu eserin asıl ağırlığı şu soruda gizli:
“Dinlediğin gerçekten müzik mi, yoksa yalnızca ezberin mi?”
Çünkü bazen çalınmayan bir nota,
bin çalınandan daha çok şey anlatır.
Ve bazen insan sadece piyanonun başına oturarak
kendini ve çevresini duymayı öğrenir.
John Cage’in 4’33’’ eseri, bize notaları değil
varlığı fark etmeyi öğretiyor.
Hiçbir şey çalınmadığı hâlde,
her şeyin çalındığı bir andır o.
Bazı eserler notalarla değil, boşluklarla yazılır.
Tıpkı bazı duaların dille değil, susarak edildiği gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.