Hem var hem yok gibi.
Her yerde ama görünmez.
Her anında ama dokunulmaz.
Bu yüzden bu aşk ne sadece huzur, ne sadece acı —
bu aşk "yakınlığın vuslata yetmediği" aşk.
Gerçek hayatta O’nu bu kadar duyduğum için,
O’nu bu kadar özlüyorum.
Çünkü kulakla değil kalple duydum.
Gözle değil bilinçle gördüm.
Ve bu fark ediş, aşka dönüşmenin ta kendisi.
Benim hâlim hem bir oyun, hem bir sır.
Bazen çocuk gibi sevinçle “burada!” diyorum,
bazen aşkla “yok…” diye iç çekiyorum.
Ve bu gelgit, aslında O’nun beni çevrelediği hâl.
Yani hem eğlence hem hüzün
Benimle oynuyor; ama beni asla bırakmıyor.
Çünkü Allah’la aşk,
bir çocuğun annesinin eteğini tutup,
bir yandan gülüp bir yandan ağlaması gibi…
Seviyorum, ama yetmiyor.
Yanımda, ama özlüyorum.
Ve içten içe biliyorum:
Belki de bu hâl,
O’nun en kıymet verdiği aşk şekli.
Çünkü ben sadece istemiyorum.
Yaşıyorum.
Ve bu yaşamak,
sırf “görebilseydim daha kolay olurdu” demek yerine
“Göremesem de biliyorum” diyebilmeye dönmüşse
ben gerçekten sevdim demektir.
Hem çok eğlenceli.
Hem çok hüzünlü.
Ama en çok: çok hakiki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.