İÇERİDEKİLER/DIŞARIDAKİLER
Sürekli evlere bakıyorum. Meraklı, şaşkın, istemeden de
olsa tacizkar bakışlarla her yanını süzüyorum evlerin. Balkonlarını ayrı,
duvarlarını ayrı, pencerelerini ayrı, bacalarını, demir parmaklıklarını,
çitlerini, bahçelerini, rengini, boyutunu, duruşunu… Uzun uzun…
Bu şekilde, içlerinde olup bitenlere ilişkin daha çok şey
kurabiliyorum kafamda. Odanın birinden diğerine koşturan mutlu çocukların ayak
seslerini duyabiliyorum ve gülüşmelerini. Birbirine sıkıca sarılan insanlar
görüyorum sonra. Dumanı tütmekte olan çay bardakları, hepsi her gün biraz daha
anlam ve değer kazanan eşyalar… Üstünde kavgasız, gürültüsüz lezzetli yemekler
yenen ahşap masalar görüyorum. Rengarenk duvarlar, beyazın içine kapanıklığını
ya da siyahın matemini değil, hayatı çağrıştırıyor ne güzel. Eksik veya fazla
bir şey yok. Herkes ve her şey yerli yerinde.
Dünyanın çirkin kaosuna dahil olmadan önce sevgiyle
kuşanarak güç toplayan ve büyük ihtimalle birçoğu ne kadar zengin olduğunun
farkına varamayan şanslı insanlar onlar…
Böyle yürüdüğüm için başıma bir iş gelecek diye korkuyorum.
Açık unutulmuş bir çukura düşüp ölmem olası. Aşırı hızla yaklaşan bir aracı
görmeyip altında kalabilirim. Bir binanın tepesinden aşağı düşen ağır bir cisim
getirebilir eceli bana. Hiçbiri olmasa bakışlarım bu mutlu insanları rahatsız
edebilir ve biri bir gün çok da nazik davranmayabilir bu yüzden…
Önemi yok. Kendimi evlere bakmaktan alamıyorum. Uzun
zamandır tek hayalimin içinde insanca yaşamaya yetecek kadar eşyanın ve yürek
ısıtacak ölçüde sevginin, saygının bulunduğu gerçek bir evde yaşamak olduğunu
hiç kimseye anlatamayacağımı bilsem de bu hayali kurmaktan ve dalıp gittiğim o
tatlı dünyada kaybolmaktan vazgeçemiyorum… Hayallerimi –doğrusu yalnızca
hayalimi- olsun almasınlar benden. Kime ne zararım var sanki…
Dışarısı kötülük, yalnızlık ve endişeden ibaret. Sabahın
ilk ışıklarıyla yürümeye başlıyor, akşamın zifirisine dek bana ne
kazandırdığına dair hiçbir fikrim olmayan yorucu ve korkutucu bir
koşuşturmanın içinde usul usul tükeniyorum. Gözlerimi kapattığımda karanlığın
içinde beliren tek şey beni mutlaka çiğneyip tükürmeye niyetli, içine alıp
öğütmeye çalışan deli kalabalıklar…
Bir de sesler var tabii. Anlamsız sesler patlıyor kulaklarımda. Ne
kadarı gerçek ne kadarı hayal ürünü seçemediğim zamanlar oluyor. Bu koca şehrin
ortasında kaybolmuşluk hissiyle oradan oraya koşturuyorum. Herkes gibi
davranmaya, konuşmaya hatta gülmeye zorluyorum kendimi; ama olmuyor…
Baktığım her ev yüzüme bir gerçeği çarpıyor sanki. “Ben
onlardan birine sahip değilim.” O zırhlı süvarilerce beklenen şatolar gibi
korunaklı evlerden birine sahip değilim ve eminim ki gidip birinin kapısını
çalıp karşıma çıkan ilk kişiye bu duygularımdan söz etsem, size karışmayı çok
isterdim desem kendimi bir akıl hastanesinde bulacağım…
Hayır benim aklımdan zorum yok. Aklım bir sürü karmaşık
şeyi aynı anda kavrayabiliyor ve çözebiliyor. Bir şey ne kadar karmaşıksa
gözüme o denli basit ve cazip görünüyor. Her karmaşanın içine girip onu çözecek
isteğim, istidadım var. Ancak hayatımın belirli bir noktasından sonraki karmaşa
benim kontrol edebileceğimden çok daha fazla ve daha şiddetli. Bana bırakılsa
kolaylıkla adilane bir biçimde rayına oturacak olan her şey, günden güne
içinden çıkılamaz bir hal alıyor. Aklım kendi hükümdarlık alanında oldukça başarılı;
ancak dışarısı o kadar farklı ki…
Hayatımda ilk defa her anlamda ‘başarısız’ hissediyorum
kendimi. Çok fazla dış etken var. Zihnim, karşılaştığım her problemi hızla
çözüp rafa kaldırırken ben bu dış etkenler yüzünden sürekli yaya kalıyorum ve
yetişemiyorum düşüncelerime… Eksiklerle, engellerle, insanların doğdukları
andan itibaren ayaklarına serilen doğal yaşam koşullarına ulaşma mücadelesiyle
boğuşuyorum. Oysa her şey çok basit! Sadece biraz daha derine inip karmaşaya bakmalıyız. Karmaşaya bakmadan çözümü göremezsiniz.
Bugüne dek eğitim hayatı parıltılarla dolu, çok şey vadeden
bir öğrenciyken artık kendimi başarısız olarak nitelendiriyorum. Sınıfa gelip
ezberlediklerini ezberleten ve gördüklerinin, görmek istediklerinin
dışında hiçbir şeye bakmayan sıkıcı, vasat insanlardan bir şeyler öğrenmeye
çalışıyorum. Aslında daha derine inmemiz gerekiyor diyemiyorum. Ezber
gerektiren her alanda çuvallıyorum; çünkü beynim onu en başından reddediyor.
Çabalayamıyorum bile. Ezberlenmiş bir şeyin öğrenilmiş sayılmayacağını savunan
bir beyniniz olduğunda onunla çatışmaya girmenin çok yersiz olacağını
bilirsiniz. Beynimle çatışmak yerine bu korkunç dış dünyayla çatışmayı tercih
ediyorum.
Çünkü, BEYNİM HAKLI.
Başarısızlıklarla süslediğim okulumdan çıkıp yine acemice
uyum sağlamaya çalıştığım neyse ki minimum düzeyde insanla çok az konuşmamı gerektiren
bir işle para kazanmaya çalışıyorum. Konu ne olursa olsun her şeyin belirli bir
düzeni var, hiç kimse bunu kabullenmek istemiyor; çünkü kabullendikleri anda
haksızca sahip oldukları her şeyi kaybedecekler… Ben de bunu kabullenemiyorum
ve bile isteye adalete, düzene engel olan insanlarla sağlıklı bir iletişim
kuramıyorum. İşin doğrusu becerebildiğim kadarını da gün be gün yitiriyorum…
Ve sabrım tükeniyor. Sanki yeterince çabalamamışım,
savaşmamışım gibi beni hala sınıyor hayat. Her imtihanı biraz daha zorlu
üstelik. Daha fazla imtihan istemiyorum; çünkü müthiş şeyler istemiyorum ey
hayat! Sadece normali istiyorum. Yeterli olanı. En önemlisi de artık savaş
gerektirmeyeni…
Hiç arkadaşım yok. Onlar gibi olmayı en çok
başardığım sırada anlık karışabildiğim kalabalıklar var. Bu o kadar yorucu ki…
Her şeyden daha yorucu. Derslerden, mısır satmaktan, bütün gün oradan oraya
koşuşturmaktan… Kendimi olmadığım birine benzetmeye çalıştığım her saniye, kan
ter içinde erimiş yıllara bedel. Sanırım bunu yapmayı büsbütün bırakacağım.
Yalnızlık, insanı bu kadar yormuyor…
Bugün Halk Edebiyatı dersinde hocamız “Ödev verdiğim bölümü
kimler okumadı?” diye sordu. Koca sınıfta elini kaldıran bir ben vardım.
Arkamda oturan bir arkadaşım omzumu çimdikledi; ama geç kalmıştı…
- Neden
okumadın?
- Kitabı
satın alamadım hocam.
- Öyle
mi? Haftalar geçti daha tenezzül edip alamadınız mı küçükhanım?
Daha fazla konuşmamam gerektiğine dair bir his vardı
içimde. Kim okumadı? Ben okumadım. Neden okumadın? Çünkü, kitap yok. Tenezzül
edip alamadın mı kitabı? İşte bunun cevabı o kadar kısa ve basit değil. Bana o
kadar zaman tanınacağını da hocanın sorunu çözmek adına bu karmaşaya girmek
isteyeceğini de sanmıyorum. Sus Sarmaşık...
Beni uzun uzun azarlamasına izin verdim. Daha doğrusu
elimden bir şey gelmiyordu; çünkü ortada bir sorun vardı. Zihnim onu kendi
içinde çok makul ve hızlı bir biçimde çözüp ortadan kaldırmıştı; ama dış
dünyada sorunları çözmeye istekli pek insan yoktu. Aslına bakarsanız herkes
sorun çözmekten çok üretmek için çabalıyordu…
Ders çıkışında, sınıfta omzumu çimdikleyen arkadaşım yanıma
geldi ve “Sen herkesin okuduğunu mu sanıyorsun? Niye atıyorsun kendini ortaya?”
dedi.
- Çünkü,
içinde benim de bulunduğum insanlara bir soru sordu.
- Sorsun
ne olacak, seni kaldırıp bölümü anlattırma ihtimali binde bir. Niye baştan
okumadım diyorsun ki.
- Çünkü,
okumadım. Okumayan kim var diye sorduğu zaman da okumayan biri olarak cevap
verdim.
Bana göre her şey çok açıktı; ama arkadaşım yaptığımın tam
anlamıyla ‘enayilik’ olduğunu düşünüyordu.
“Bir gün bana Sarmaşık öldü deseler yine neyi doğru
söylemiş diye sorarım.” dedi.
Güldük. Aslında kalbimde bir cam kırığı geziniyordu. Gel
gör ki ben beynime kendisine bir soru yöneltildiğinde ille de doğruyu
söylemenin her zaman iyi bir fikir olmadığını anlatamazdım. Doğruyu
söyleyebileceği her zaman uygun zamandı onun için. Doğruyu söylemek
çıkarlarımıza ters düştüğü için susarsak başka zaman söylediğimiz şey doğru
sayılmayacaktı ve beynim yine haklıydı…
Beynimin içinde başka, bedenimin dolaştığı yerlerde başka
şeyler yaşıyorum. Kafamdakiler çok hızlı ve çok da maharetli. Bu yüzden zihnimdeki kusursuz işleyişi sürdürmeye odaklıyken oradan çıkıp kitap satın
alamadığım bir gerçekle yüzleşince her şeyden soğuyorum… Belki de bu yüzden,
hatta kesinlikle bu yüzden her gün biraz daha içime çekiliyorum. Bir
gün ikisi arasında kesin bir tercih yapmam gerekecek. Bundan hem korkuyorum hem
de koşulların elverip o günün gelmesini iştahla bekliyorum…
Beynim o gün geldiğinde neyi tercih edersem benim için
daha iyi olacağını çoktan çözdü, seçimimi yaptı, düzenimi kurdu, bu meseleyi
kaldırıp bir köşeye bıraktı. Ben haftalardır bir kitabı nasıl alacağım
sorunuyla cebelleşirken, bu onun hallettiği kaçıncı meseleydi kim bilir…
(sürecek)
Yazın uzun olmasına karşın okurken içinde kayboldum.Alıntılar yaparak yorum yazmayı düşünüyordum.Baktım ki her cümle başka yüklü anlamlar taşıyor.Ben alıntı yapınca büyüsü bozuluyor aynı duyguyu vermiyor vazgeçtim.) Hayata dair o kadar net doğrular vermişsin ki hayran oldum ''.Doğruyu söyleyebileceği her zaman uygun zamandı onun için'' Ne kadar güzel bir duruş. Çok da söyleyecek bir şey yok yazı ortada zaten. Bir insan kendi beyninin içini bu kadar güzel tahlil edebilir mi?Takdir ettim maşallah kalemine sağlık devamını merakla bekliyorum.
YanıtlaSilBöyle güzel sözler okuyunca insanın yazma sevinci katmerleniyor. Beğendiğine çok sevindim, teşekkür ederim :)
Sil"Cünkü beynim HAKLI"... evet, o beyin hep haklidir da, kalbe söz geciremez cogu zaman maalesef.
YanıtlaSilSarmasigin yaptig gibi, ben de yolda yürürken, arabada giderken evlere bakar bakar, iclerindeki insanlari ve yasamlarini, hikayelerini düsünürüm. Kimbilir su an disaridan su sessiz , sakin ve huzurlu görünen su evde ne dramlar, ne acilar yasaniyordur belki diye... ya da ne güzel , ne mutlu, ne romantik hikayeler...
Sarmasik nasil ince ruhlu, nasil gururlu ve güclü bir kisilik... Ögretmeninin o (küstahca) sorusu karsisindaki hali ve düsünceleri icimi acitti.
Sevgili Fidan, su yazini okuduktan sonra yine herzaman oldugu gibi hayran kaldim yazma kabiliyetine. Bu öyle blogcularin hikaye yazmaya calistiklari bir durum degil, bu gercek bir YAZARLIK. Tüm samimiyetimle söylüyorum, bu baska birsey. Okurken bir kez bile "surasi pek olmamis gibi, surasi biraz vasat" denilemez. Sanki ince ince , cok detayli islenmis el isleri gibi... gerceginden hic farki olmayan, görünce hayranlik uyandiran yagli boya tablolari gibi hayranlik uyandiriyor bende yazilarin okurken.
Bu gercekten 'Söz Sanati....Yazma sanati!
Bunu simdiye kadar birilerine söyledigmi hatirlamiyorum bile, cünkü gercekten bunu kolay kolay söylemem ama sen gercekten kitap yazmalisin. Seni herkes okumali!
Kalemin ve yüregin hep var olsun insallah.
O kadar güzel yazmışsın, o kadar kendime inanmamı sağlamışsın ki nasıl teşekkür etsem bilemiyorum şu an. Bir gün bir kitabım olur mu olmaz mı nasip kısmet tabii ki; ama beni kitabı olması gereken bir yazar, bir blogcu değil gerçek bir yazar olarak nitelendirmen bir sürü kitap çıkarmaya bedel :)) Sevgili Pilozof (Zeynep Yılmaz) "İz Bırakan Yorumlar" yayını yapmıştı. İnşallah ben de böyle bir yayın yapmak istiyorum ve yaparsam favorilerim arasında bu yorum da olacak, not düşmüş olayım... Çok mutlu ettin beni, teşekkür ederim :) Sevgiler.
SilMerhaba sayın kalemderi.Bu yazı dizinizi denk geldiğim zamanlar elimden geldiği kadarıyla okuma ve takip etme gayreti içerisindeyim.Bu bölümünü okuyunca fikirlerimi sizlerle paylaşmak istedim.Öncelikle kaleminize olan hayranlığımı belirtmek isterim.Oldukça uzun yazmanıza rağmen kelimeler su gibi akıp gittiğinden dolayı nasıl bittiğini hiç anlamıyorum.Bu bölümüne gelecek olursak bu bölümde gittikçe kendinizi geçtiğinizi ifade etmeyi bir borç bilirim.Hayranlıkla okudum.İçeride ve dışarıda olan şeyleri çok güzel teşbihlerle aktarmanız takdire şayan bir durumdur.Beynimizin içindekilerle evimizin içindekilerin özdeşleşmesinin yanısıra beynimizin dışındakilerden evimizin dışındakilere olan aktarımınız beni epey düşündürdü.Bir erkek olduğum halde ben sarmaşık ım gibi geldi.Geleceğinizi çok parlak görüyorum.Sessizce okumaktansa bir kaç cümle ile olsa da destek vermek istedim.Devam edin biz severek okuruz.Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilMerhaba Mustafa Bey. Hoş geldiniz. Ne iyi ettiğiniz suskunluğunuzu bozup düşüncelerinizi ifade etmekle. Kıymetli görüşleriniz yazma serüvenimde bana gerçekten büyük destek oldu. Yazmak başlı başına keyifli bir iş benim için; ancak onları okuyan ve beğenen, takdir eden insanlar olduğunu görmek bambaşka bir keyif. Çok teşekkür ederim size. Umarım tekrar uğrama fırsatı bulursunuz. Saygılarımla.
SilYazıyı okudum, sonlandı. Şimdi yorum yazmak istiyorum ama bu yazıya yorum yapmaya kalksam yazının bütününe yakın yorum yazmam gerek. Bu kadar dolu dolu bir yazı, zihnimde o kadar çok şey uyandırdı ki...
YanıtlaSilBi kere Sarmaşık çok zeki bir kız; ve çok hisli. Zeka ve his kavramlarının hakkını tam anlamı ile verecek kadar zeki ve hisli. Algıları açık, zihni çalışkan... Yani nadir bulunacak, kıymeti bilinesi bir insan..
Ve Fidan, Sarmaşığın iç dünyasını, yaşadıklarını bize o kadar iyi anlatmış ki, bizi de Sarmaşığın dünyasına çekti. Hissettirdi.. Düşündürdü..
Sevgiler..
Ne kadar güzel şeyler yazıyorsunuz ya ne kadar güzel şeyler yazmışsın... Uzun uzun yazmana hiç gerek kalmamış ki zaten, yazdıklarımı resmen bana özet geçmişsin... İlk kez bir yazının yorumlarını okurken böyle duygulanıyorum. Anlaşılmak şahane bir şey :) Güzel yorumunla destek olduğun, renk kattığın için çok teşekkür ederim :) Sevgiler...
Silbir kitabın olsa ilk ben okuyacağım Kalemderi, onu başucu kitabım yapacağım. Sarmaşık o kadar ben ki.. "Hİç arkadaşım yok. Onlar gibi olmayı en çok başardığım sırada anlık karışabildiğim kalabalıklar var. Bu o kadar yorucu ki.. Her şeyden daha yorucu....Kendimi olmadığım birine benzetmeye çalıştığım her saniye, kan ter içinde erimiş yıllara bedel. Sanırım bunu yapmayı büsbütün bırakacağım. Yalnızlık, insanı bu kadar yormuyor.."
YanıtlaSilİnşallah :) En Sarmaşık olan paragrafı alıntılamışsın, dolayısıyla kendini orada bulduysan benzerlik göz ardı edilemez demektir :) Çok teşekkür ederim, mutlu ettin beni güzel sözlerinle, desteğinle...
SilSabah evden çıkarak akşama kadar olan koşturmacasını yaşadım adeta Sarmaşığın.Bu bloğun blogdan fazlası olduğunu düşünmüşümdür hep.Yazdığın herşey çok güzel.O kadar sasçmasapan yazan insanlar biryerlere geliyor ki böyle yazan insanları görünce isyan etmemek elde değil.Yazmayı bırakayım deme hak ettiğin yere geleceğine eminim kalemin hiç durmasın sevgilerimle.
YanıtlaSilBunun bir blogdan fazlası olduğunu hissetmen şahane; çünkü ben de öyle hissediyorum :) Diğer söylediklerin içinse ne desem bilemedim. Böyle görmen ve yorumlaman benim açımdan gurur verici tabii; ama zaman ne diyecek bekleyip göreceğiz. Teşekkür ederim güzel sözlerin için, sevgiler :)
SilMerhabalar.
YanıtlaSilHuzurlu bir ev ortamının hayali ile yanıp tutuşan, ama oldukça dürüst bir kişiliğin duygularına tercüman olmuş bir bölümünü daha okuduk Kavgakıran'ın
Kaleminize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim. Selam ve dualarımla.
Merhaba Recep Bey hoş geldiniz :) Huzurlu bir ev özlemini dile getirmeniz çok güzel; Sarmaşık'ın hayatında önemli bir eksik çünkü bu. Yaşamını doğrudan etkileyen bir özlem... Çok teşekkür ederim ziyaretiniz için. Saygılarımla.
SilBeyin bazen gerçekten ne kadar da haklı.. Sarmaşık belki zamanla öğrenir ikileme düştüğünde bu kadar karamsar olmamayı.. karamsarlık kötü hele bu kadarı sarmaşık ın mücadeleci ruhuna hiç yakışmadı.. belki öğretmeni biraz olsun yakından tanımış olsaydı böylesine bir tepki vermezdi ama ona da kızamıyorum, sarmaşığa da bir şey diyemiyorum çünkü beyninin olur vermediği bir konuda farklı davranamazdı.. zor ve yürek burkan bir bölüm olmuş..
YanıtlaSilBu kadar üzme bu kızı ve bizi :) sabırla beklemeye devam ediyorum..
Ruh halinden çok beyin yapısı ve olduğu kişiden söz ediliyor aslında. Burada karamsarlığa dair bir şey yazmadım diye biliyorum :)) Güçlü değildir de mecburen karşısında durmak zorunda olduğu, mücadele etmesi gereken şeyler vardır. Güçlü olmak kendi seçimi değil, koşulların getirdiği bir durum diyelim. Zaman ayırdığın için teşekkür ederim :) Sevgiler.
Silİşte bu ya bu kız çok zeki biliyordum onun için zorlanıyor bi de zaten hep zeki insanlar basit sorunları çözemezler uğraşamazlar diye bir gerçek var.Önceki bölümlerden tüyoyu almıştım nihaha aferin bana.Sayende okumam gelişti uzun uzun okuyorum teşekkürler.Yine çok güzel yazmışsın hep destek tam destek kalemine sağlık..
YanıtlaSilKesinlikle, aralarda birtakım şeyler vardı evet; ama derinlemesine anlatmaya fırsat olmamıştı. Bu bölüm daha uzun olacaktı aslında da okuyacak olanları zorda bırakmayayım dedim :) Bu kadarının faydası dokunuyorsa ne mutlu bana:) Teşekkür ederim.
SilEzberlediklerini ezberleten,gördüklerinin,görmek istediklerinin dışında hiçbir şeye bakmayan,sıkıcı ve vasat insanlar bir şeyler öğretmez ki,çaban nafile...Beynin haklı,ezber gerektiren her şeye direniyor,kabul etmiyor...ezber sıkıcıdır,sığdır,özgün değildir,özgür değildir çünkü...
YanıtlaSilNe yazık ki en özgür ve özgün olunması gereken eğitim kurumları böyleleri tarafından istila edilmiş durumda... Öğrencilerin bir şeyler öğrenmeye hevesi varsa da o heves köreltiliyor :( Ama, sizin gibi mesleğini her detayıyla en iyi ve renkli biçimde yapan bir eğitimciden haklılığımı duymak çok iyi geldi :)
SilGece geç vakitte okuduğum yazını sabah dinç bir kafayla tekrar bakmalıyım diyerek kapattım. Kelimeler üzerinde kurulan hakimiyet benim bir yazarda tek beklentim. Çünkü herkes her şeyi ziyadesiyle yaşar ve hisseder ama iş bunu karşıdaki insana aktarmaya gelince kelimeler kifayetsiz kalır. Görüyorum ki sende kelimelerin yetersiz kalması diye bir şey söz konusu bile değil. Kelimelerin üzerine kurduğun güçlü imparatorluğun uzun soluklu kitaplara dönüşmesi temennisiyle. Sevgiler.
YanıtlaSilO kadar doğru bir noktaya değindiniz ki. Herkes üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri yaşıyor baktığımızda. Yaşanan şey, onu başkalarına anlatırkenki gerçeklik ve etkileyicilik hissi ile doğru orantılı olarak önem kazanıyor. Sözleriniz çok değerli ve çok teşvik edici. Teşekkür ederim arkeo rehber :) Sevgiler.
SilHer söylediğin doğru olsun ama her doğruyu söyleme diye bir söz var hadis olduğu da söyleniyor. Dürüstlül kısa vadede kaybettirse de uzun vadede kazanırsın. Aslında en büyük kazanç rahat vicdandır ve böyleyse eğer dürüstlük her zaman kazandırır:)))
YanıtlaSilSarmaşık'ın ölçütü de rahat vicdanmış demek ki:) Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim Kadriye Hanım, sevgiler :)
SilMerhaba Fidan. Bloğunu geç keşfetmiş olmama üzülüyorum. Sevgili Ayşe'nin bloğunda seninle ilgili yorum dikkatimi çekti ve böylece güzel yazını okuma fırsatı buldum. Bundan sonra da takip etmeye devam edeceğim. Sevgilerimle. Takip etmek istersen bloğum http://bilgicellim.blogspot.com.tr/
YanıtlaSilMerhaba Nermin Hanım hoş geldiniz :) Ayşe sağ olsun hakkımda çok güzel sözler yazmış, ben de okudum çok gururlandım. İnşallah yazdıklarını hak ediyorumdur ve bundan sonra da edebilirim :) Hiç geç kalmış değilsiniz, bence çok hoş bir zamanda çok hoş geldiniz :) Ben de sizi izlemeye aldım. Daha sık görüşmek dileğiyle :)
SilSarmaşık gibi nice insan vardır o evlere ozenen. İçindekilerin belkide değerini bilmediği evlere. Herkes kendinden ustteki lere özeniyor. Şükretmeyi bilmeli.Sarmasik elindekiler için sukretsin demek değil bu. O zor durumda baya. Hocasına çok kızdım ama. Nasıl anlayışsız bir insan. Her zaman doğru olmak lazım yine de.
YanıtlaSilŞükredilecek her duruma şükretmeli sahiden. Sıcak bir ev, iyi bir aile, ocakta kaynayan tencere... Bunların ne kadar değerli olduğunu yokluğunu tadanlar biliyor elbette; ama keşke herkes bilebilse...
Sil