2 Eyl 2015

KAVGAKIRAN "EKMEKLER VE İNSANLAR"



Bir şey vardı bu mutfakta. Her biri ne ümitlerle, ne hayallerle memleketin başka bir köşesinden çıkıp haritanın en ortasında buluşan bu insanları, onlar farkında olmasa da birbirine bağlayan bir şey. Kapaklar açıldığı anda tencerelerden buhar olup fışkıran, tavandan tabana her şeyi ve herkesi kaplayan, kimi zaman ince ince doğranan soğan kokusunda kimi zamansa baharat kavanozlarında saklanan tılsımlı bir şey. 

Sarmaşık yemeğe indi. Serhat her zamanki gibi kimseyi beklemeden baş köşeye kurulmuş, iştahla yemeye başlamıştı. Çok kızıyordu Adil onun bu huyuna.

- Öğrenemedin gitti bizi beklemeyi.
- Napim usta çok acıktım.
- El insaf kardeşim sabahtan beri bu 4. yiyişin. Lafım yok afiyetle ye; ama başlamak için bizi beklesen daha güzel olur.

Göz ucuyla Sarmaşık'a bakıyordu. Yorgun bir hali vardı. Gözkapaklarını güç bela açık tutuyordu. Rengi solmuştu. Hasta olmasından korkuyordu Adil. 
Sarmaşık'ın tabağına yemek koyduğu sırada Serhat pişkin pişkin gülerek:

- Usta sen de ona hep torpil geçiyorsun, bize bir ona üç parça tavuk veriyorsun.
- Senin ağzının boş durduğu mu var? Bu kız okuldan geliyor yarım gün çalıştığı için tek sefer yiyebiliyor. Bırak o kadar olsun.
- Tamam tamam bişey demedik.

Sarmaşık kızarmıştı. Zaten utanıyor, doğru düzgün bir şey yiyemiyordu. Bu sözler üzerine tamamen sıkılmıştı. Adil her defasında onu alıp içine sokmak ve utanıp sıkıldığı her şeyden korumak istediğini hissediyordu.

- Sen bu boşboğazın lafına bakma. Sabahtan akşama kadar ne bulursa ağzına atar, kimse de bir şey demez. Yemeğini ye lütfen.
- Yok, yiyorum zaten.

Sesi kısık. Gırtlağını ne kadar temizlerse temizlesin aşağı inmeyen bir yumruk gibi duruyor orada bazı şeyler. Yıllarca lokmaları sayılmış gibi. Yıllarca beklemiş beklemiyor gibi yaparken. Dizlerinden gözlerine her yanı kan revan, gecenin ortasında bir köşede unutulmuş kız çocuğu bakışları. Yüreğinde aşka yer var mı? Aşka da nasıl yaraşır...

Adil bir yandan arkadaşlarına verdiği sözü düşünüyor diğer yandan içine kasırgalar salan bu aşka bir şans vermek istiyordu. Çalışkan elleri tıkır tıkır işlerken beyni bu sorunla dopdolu, içinde şiddetli bir savaş hüküm sürüyordu adeta. Gitmeliydi; ama artık gitmek istemiyordu. Kıza doğru bir adım atmaya yeltenmiyordu. Ya yanlış anlarsa? Ya ondan istifade etmek isteyen bir fırsatçı zannederse kendisini? Ya sevmezse? Ya güler geçerse? Ya ya ya...

Serhat'ın imalarından da bir şey anlamıyordu ki. Oysa hınzır bulaşıkçı her fırsatta Adil'in Sarmaşık'a olan ilgisini vurgulayacak şekilde konuşuyor ve davranıyordu. Anlıyor da anlamazdan mı geliyordu yoksa?

İmkansız. Anlayan; ama anlamamış gibi yapan, gören; ama görmemiş gibi davranan, kısacası MIŞ GİBİ yaşayan biri değildi Sarmaşık. İstese de olamazdı. Pürüzsüz bir çarşaf gibi ruhunu kaplayan sessizliğinin altında dalgalı bir gerçekçilik vardı biliyordu bunu. Doğrunun şaşmaz direnci, başka türlü olamayışın kederi ve dört yanı nefes alacak yer bırakmadan kuşatan hilelerin içinde hiç teslim olmayan bir tarafı.
O halde anlamıyordu. Bu daha kötü...

Adil'in hayatı boyunca kendi için istediği ilk şeydi Sarmaşık'ın kalbi. Yaptığı her şey başkalarının yararınaydı. Çalışıp kazandığı paraları kuruşu kuruşuna ailesi için harcamıştı hep. Üstüne başına yeni bir giysi bile almadan,  yıllarca aynı ayakkabılarla dolanarak ve bundan hiç utanmadan, en delikanlı çağında bile bir an olsun kontrolünü kaybetmeden, erkenden büyümüş olgunlaşmış, insan olmuştu. Öfkesiz, alabildiğine temiz, alabildiğine yürekli, insan gibi bir insan.

Allah'a inanıyordu; gel gör ki ibadet alışkanlığı edinememişti. Nicedir de ellerini açıp dua etmiyordu Yaradan'a. Utanıyordu... Şimdi gitse? Açsa ellerini.  Allah'ım dese, "Ben aşık oldum. Sevdim. Yarattığına tutuldum, saygı duydum. Allah'ım, bundan sonra iflah olmam. Biliyorum. Sadece beş dakika sonra yutacağı yeminler edip duran sarhoşlar gibi, bir sonraki kadehe dek tövbe eden ayyaşlar gibi, gidip gidip döneceğim. Biliyorum. Etimle kemiğimle, ruhumla yüreğimle yittim. Bittim. Biliyorum. Neye yürüdüğümü neye koştuğumu önemsemiyorum. Biliyorum, bataklığa gömülebilirim. Dipsiz kuyulara düşebilirim. Bir sokak başlangıcında sebebi belirsizce ölebilirim. Ama, sevda bu. Kalbi de sen verdin aşkı da. Maşuğu da ver Rabbim..." dese... Diyebilir mi? Hicap etmez mi? 

Sıyrıldı düşüncelerden. Cem ve şef Serkan aşağı inmiş, kızın etrafını sandalyeleriyle çevrelemiş, ona sorular soruyorlardı.

- Ne kötülüğünü gördün adamların? Zararı ne?
- Henüz her şey sıcak. Küçük parçalar halinde koparıp durdukları için bütünün ne kadar eksildiğini görmüyorsunuz. Ama, gün gelecek görmezden gelemeyeceğiniz kadar değişmiş ve azalmış olacak her şey.
- Somut örnek ver somut.
- Peki. Örneğin tüm gerekli şartları sağladığım halde devlet bursunu ben alamıyorum; fakat 3 farklı yerden düzenli burs alan ve aslında bunların hiçbirine ihtiyacı bile olmayan sınıf arkadaşım alabiliyor. Barınma, sağlık, beslenme, insani ihtiyaçların tümü söz konusuyken durum bu.
- İyi de bunun siyasetle ne ilgisi var?
- Doğrudan siyasetle ilgisi var. Siyasetin düzenlediği, onaylayıp yasallaştırdığı; ama normalde hiç de adil ve yasal olmayan yazılı yazısız kanunların sonucu bu.
- Herkesin eşit olması zaten mümkün değil ki Sarmaşık. 
- Neden mümkün olmasın? Esas soru şu, hepimiz zaten eşitken hepimizin eşit olduğu bir dünya neden mümkün olmuyor?

Adil kızı dikkatle dinliyordu. Konuştukça ne kadar donanımlı, akıllı bir insan olduğunu görüyordu. Oysa etrafına biriken kalabalığın her zamanki gibi tek düşüncesi vardı ve bu kesinlikle Sarmaşık'ın ülkeye ve dünyaya ilişkin görüşleri değildi.

Kızın üzerine dikilen art niyetli bakışlardan her an daha fazla rahatsız oluyordu. Bir şey yapamazdı ya da söyleyemezdi. Her biri medeniyet maskesini takmış, uysalca söz söylüyor ve dinliyor görünüyorlardı çünkü. Gerçek bu değildi. Gerçek, avının etrafına toplaşan aç kurtlar gibi kızın etrafına biriktikleri ve onu alenen değilse bile, muhakkak taciz ettikleriydi.

- Şefim salon boş kaldı patronlar kızmasın? diye söze girdi Adil. Cem bu söz üzerine mısır arabasının da epey boş kaldığını fark edince kazanılacakken kazanılmayan paraların telaşıyla:

- Hadi sen de işinin başına git, buyruğunu verdi çalışanına.

Dağıldılar. 

Ve Adil tam o saniyede yeniden özleyerek, yüzünü görüp sesini duymak isteyerek baktı yukarı çıkan Sarmaşık'a. Altı üstü bir kafenin mutfağında bile böylesine dünyadan habersiz, savunmasız, toy kalakalan bu kızı nasıl etse de dünyanın pisliğinden korusa? Nasıl etse de kendi zihninden bir an olsun geçmeyen; gel gör ki bedenine dikilen bütün bakışlarda açıkça izlerine rastladığı çirkinliklerden uzak tutsa? Ne yapsa da bir çiçek yetiştirir gibi dokunsa hayatına?

Kendisi de o kadar toydu ki çünkü... O kadar tecrübesi yoktu ki aşkta... 

- Usta, Fatih Bey seni istiyor.
- Beni mi? Hayırdır niye?
- Bilmem. Git çağır dedi sadece.
- Tamam geliyorum.

Aşçı önlüğünü çıkardı. Saçlarını düzeltti şöyle bir. Üstünü başını silkeledi. Fatih, patron kardeşlerin büyüğüydü. Zamanla Adil'i tanımış, iş ahlakını görmüş sevmişlerdi. 

Yukarı çıktı. Fatih Bey barda bir şeyler içiyordu.

- Ooo gel Adil Usta gel. Geç otur karşıma, bi konuşalım.

Oturdu.

- Ne içersin?
- Teşekkür ederim bir şey istemem.
- Olur mu canım? Hasan, ustama demli bi çay ver. 

Adil'e döndü.

- Çay?
- Olur, sağ olun Fatih Bey.
- Şimdi konuya gelelim ustam. Burada bizimle çalışmaya başlayalı çok olmadı; ama biz seni gözlemliyoruz. İş disiplinin, çalışkanlığın, temizliğin, saygın dürüstlüğün tam bizim ihtiyacımız olan şeyler. Gel sen bu sezona gitme düşüncesinden vazgeç, biz de sana zam yapalım. Hem senin işin görülsün hem biz sevdiğimiz çalışanımızı kaybetmeyelim.
- Sağ olun Fatih Bey onurlandırdınız; ama ben para yüzünden gitmiyorum. Çocukluk arkadaşlarım mekan açmış. Bilmediğimiz güvenmediğimiz kişilerle çalışmayalım, gel yardım et dediler onun için gidiyorum. Söz verdim.
- Yav ne olacak adam ölümü değil ya. Bırakmadılar dersin, sen değil miydin düzen kurmak istiyorum kalıcıyım diyen? Şimdi bizi mi yarı yolda bırakacaksın?

Adil, sağ taraftaki camekandan dışarı baktı. Sarmaşık buhar kaplarının üstüne koyduğu kitabını okuyordu. Dışarıda çılgın bir hayat akıyordu. Zaman kimseye boyun eğmeden bildiğince geçiyordu. İnsan kaç kez aşık olurdu hayatında? Kaç kez göğsünün içinde kuş gibi çırpınırdı kalbi birine bakarken? Saniyeler içinde özlediğini aylarca hatta yüksek ihtimalle bir daha hiç görmemeyi göze alabilir miydi sahiden? 
Söz namustu Adil için. Aslında hayat böyle değildi artık. Çoktan bozulmuştu düzen. Ekmekler ve insanlar gibi, ayıplar da bozulmuştu. Ayıpların bile bozulduğunu nereden bilecekti...

Bu insanlar nereye koşuyordu böyle? Birbirine çarpanlar oluyordu. Omuz atanlar oluyordu. Herkes bir diğeri için yabancıydı; ama çok tanıdık nefretlerle süzüyorlardı tepeden tırnağa karşılarındakini. Sarmaşık'a bakanlar oluyordu hızla yürürken. Kısacık bir bakışa geçmişle geleceğin bütün kötülükleri sığıyordu çoğu zaman. Dünya kocamandı. İnsanlar pervasızdı. Umursamazdı. Bencildi. Gitmesi gerekiyordu; ama artık gitmek istemiyordu. Gitmesi gerekiyordu, söz vermişti.

- Ne diyorsun ustam?

Ne diyeceğini bilseydi keşke. 

Fatih Bey'e döndü. Artık ne yana döndüğünün, kime baktığının önemi yoktu. Fark etmiyordu. Baktığı her yüz aynıydı. Döndüğü her yanda aynı kişi duruyordu. 

- Bir iki gün düşüneyim Fatih Bey. Anneme bir danışayım. Tabii izin verirseniz.
- Ne demek ustam lafı mı olur. Rahat rahat düşün, bizi de es geçme gözünü seveyim. 
- Tamam Fatih Bey sağ olun.

Mutfağına döndü. Beyni an be an fokurdayan kızgın bir tencere gibiyken...

(sürecek)

19 yorum:

  1. Merhabalar.

    Ne kadar zor bir durum Adil usta için. "zaman kimseye boyun eğmeden bildiğince geçiyor" Evet, hayatımızın dümenindeki tek acımasız bir olgudur bu zaman.

    Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Selam ve dualarımla birlikte en Güzel'e emanet olun efendim, saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey hoş geldiniz. Size katılıyorum, gerçekten Adil için zor bir durum zor bir karar :) Zamana da söz geçiremiyoruz kalbimize de. Nezaketinizle her zamanki gibi buraya renk kattınız. Çok teşekkür ederim.

      Sil
  2. Bu bölümü okuduktan sonra döndüm KAVGAKIRAN ı baştan sona tekrar okudum.Okudukça da büyülendim bu gerçek hikaye nasıl sonlanacak merakla bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de zaman zaman baştan sona okuyorum. Özel bir hikaye benim için. Her şeyin herkesin fazlasıyla yapay olduğu bir zamanda daha anlamlı hale geliyor Kavgakıran. Bazı hikayelerin değerini bilmeli. Unutmamalı onları hiç. Yorum için teşekkür ederim :)

      Sil
  3. Bundan İyi film olur.Anlatma yeteneğin de çok güçlü.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Adem Bey, beğendiğinize sevindim.

      Sil
  4. Merhaba kalemderi sizinle bir konu hakkında konusacaktım size nasıl ulaşabilirim gmail adresiniz varsa yazar mısınız

    YanıtlaSil
  5. Merhaba. Google Plus üzerinden mail adresimi ilettim. Oradan ulaşabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  6. Bir yanda sözü var, bir yanda aşkı. Ne zoor. Ama gidemez gibi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zor değil mi... Bence de gitmemeli, gidememeli. Dur bakalım ne olacak :)

      Sil
  7. Ayy bitmesin istedim hiç, çok güzeldi. Devamını merakla bekliyorum :)

    YanıtlaSil
  8. Veee an itibariyle seriyi baştan sona bitirdim. Hayran kaldım gerçekten. Ama sanki kahramanların ağzından anlatılınca daha iyi oluyordu. Tabii okuyanlar gerçek sanıp intihar edeceğini düşünmedikleri sürece :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne kadar sevindirdin beni :) Zaman ayırmış baştan sona okumuşsun, gelip güzel sözlerinle destek oluyorsun çok teşekkür ederim. Kahramanların ağzından daha iyi oluyor yorumun çok çok önemli. Bunu hep düşünüyordum acaba hangi anlatım şekliyle daha iyi ifade edebiliyorum diye; ama tarafsız bakamıyordum yazan kişi ben olduğum için. Hikayede başkaları da olduğu için şimdilik böyle; ama ilk fırsatta kahramanların ağzından yazmayı sürdüreceğim. Bu yorumla daha net karar verdim :) Çok çok teşekkürler sevgili Naz :)

      Sil
  9. Mükemmel olmuş hakikaten. Etkileyici bir anlatım tarzınız var, çok beğendim ben.
    Bu arada yeni bir blog açtım desteğinizi bekliyorum.
    Site adresim: http://zincifrefikriyat.blogspot.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, hoş geldiniz. Güzel sözleriniz için teşekkür ederim. İki bloğunuzu da izlemeye aldım. Hayırlı uğurlu olsun. Hakkımda kısmında ciddiyet, suskunluk, yazı demişsiniz kendinizden söz ederken. Bu durumda blog yazmaya başlayarak gerçekten çok akıllıca bir iş yapmış oluyorsunuz. İnsanlarla hem konuşmak hem konuşmamak gibi :) Tekrar hayırlı olsun.

      Sil
  10. Anlatımınıza bayıldım. Ayrıca kurgu da çok güzel. Bu işte çok iyisiniz bence :) Devamını sabırsızlıkla bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, beğendiğinize çok sevindim :) İlk fırsatta yazacağım, sevgilerimle.

      Sil
  11. Ay adil gitmesin, sarmasigi bırakmasın. Sarmaşığın kalbini kazansin. Erkeklerin aklı niye hep böyle çalışıyor ki. Kızcağıza nasıl yaklasiyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gitmese güzel olur tabii. Bakalım ne karar verecek...

      Sil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *