19 Haz 2017
KAVGAKIRAN "Yalnız Değilsin"
Adil Sarmaşık'la yan yana yürüdüğü bu uzun, toz toprak içindeki, dört yanı biçimsiz gecekondularla çevrili yolun hiç bitmeyeceğini sanmaya başlamıştı.
- Sen her gün yürüyor musun bu kadar? diye sordu.
- Yürüyorum.
- Kızılay'dan bu tarafa otobüsler var, belki evin yakınlarından geçiyordur?
- Var evet. Evin yakınından da geçiyor. Ama, her gün o kadar parayı yol için harcarsam kazandığımdan geriye bir şey kalmaz. Kızılay'dan işe, işten okulun önüne, oradan kampüsün içine bir dünya para yola gidiyor zaten.
- İşten de geç çıkıyorsun... Nasıl yürüyorsun burada Sarmaşık? Gündüz gözüne bile tekin değil buralar.
- Yürüyorum işte.
Sarmaşık uzun zamandır televizyonun çalışmadığından, tamirciye verecek parası olmadığından yakınıyordu. Adil televizyonu tamir etmeyi önerdiğinde, her şeyi dedikodu malzemesi haline getiren mahallesine nasıl girecekleri konusunda endişe duysa da kabul etmişti.
45 dakika boyunca kavurucu sıcağın altında yürüdüler. Nihayet mahalleye vardıklarında Adil önüne geçemediği bir üzüntüye kapılmıştı. Bu kız burada tek başına nasıl yaşıyordu? Her yere, her şeye uzaktı. Okulu şehrin diğer ucundaydı. Can güvenliği yoktu, başına bir şey gelse Adil'in buraya gelmesi saatleri bulurdu. En yakın hastane, en yakın karakol ancak her şey olup bittikten sonra erişilebilecek mesafedeydi.
Sarmaşık pek konuşmuyordu. Adil onu hiçbir şey için zorlamıyor, ne zaman isterse o zaman konuşmasını bekliyordu.
- Bu petrol istasyonu uzun yıllar önce patlamış. Çalışanlar, mahalle sakinleri, sokaktan geçenler... Bir sürü insan ölmüş. Taşındığımda duyduğum ilk şey buydu.
- Pek hoş bir karşılama olmamış...
- İnsan ister istemez "Ya yine patlarsa?" diye düşünüyor.
- Hayattaki her şey gibi bu da yalnızca olasılık. Konuyu aklından silersen rahat edersin. Hem mahallenle ilgili daha büyük sorunlar var gibi görünüyor.
- Olsun. Birinin yanında sığıntı gibi yaşamaktan iyidir.
- Teyze çok ayıp etmiş çok.
- Aslında açık açık git demedi. Ama her gece okuldan, işten sonra cam sildirmesinin, ütü yaptırmasının başka bir anlamı da yoktu.
- Para vermeyi önermişsin, bari onu kabul etseymiş.
- Önceden tanışıklığımız olduğu için benden para alması ayıp olurmuş. Ayaklarım oradan oraya koşturmaktan, çalışmaktan su toplamışken ev işi yaptırması ayıp değildi anlaşılan. Yoruldun biliyorum, geldik sayılır.
- Bu kadar uzak olduğunu söyleseydin seni de yürütmezdim.
- Ne bileyim. Yürüye yürüye alışmışım demek ki.
Kötü kötü bakan karanlık yüzler, havaya uçan petrol istasyonları, aşması bir yüzyıl süren mesafeler, bitmek bilmeyen yokuşlar, yılan gibi kıvrılan taşlı topraklı yollar... Gündüzü bile ürkütmeye yetmişti Adil'i. Gecesi kim bilir nasıldı.
- Şuraya saptık mı çok az yürüdükten sonra varıyoruz.
Önünden geçtikleri kıraathaneye şöyle bir göz atınca, bir salon dolusu adamın Sarmaşık'a baktığını gördü. "Bir tek kıraathane eksikti zaten." diye düşündü. "O da varmış, tam oldu."
Sarmaşık gecekonduların arasında güç bela seçilen oldukça dar bir girişin önünde durdu. Yukarıdan aşağıya doğru çamurlu, kirli bir su akıyordu. Suya basmadan kapıya varmak olası değildi. Adil, kızın utancını ikiye katlamamak için bir şey demiyor, sadece uyum sağlamaya çalışıyordu. Sarmaşık alışkın bir şekilde suya bata çıka kapıya ulaştı. Adil de peşinden.
Tahta kapı anahtarla açıldı. Anahtar olmasa da şöyle bir iterek açılacak kadar çürüktü.
İçeri girdiler. Adil, kapıyla tuvalet arasına biriken suya, sudan dört bir yana dağılan ne idüğü belirsiz böceklere, içerideki sonsuz siyah boşluğa ve çaresizliğe bakakaldı.
- Ayakkabını çıkarmana gerek yok, dedi Sarmaşık kendisine acıdığını tahmin ettiği adamın düşkırıklığını gülümsetebilmek için.
- Dipte küçük bir oda var. Buralara nazaran daha düzgün. Orada kalıyorum.
"Fark etmez." diye düşündü Adil. "Nerede kalırsan kal, burada kalmamalısın..."
Yine de bir ümit, çocukça bir hevesle kaldığı odanın daha düzgün olduğunu ispat etmeye uğraşan Sarmaşık'ın peşine takıldı. Küçük oda böcekler tarafından daha az istila edildiği için 'daha düzgün' görünüyordu genç kıza. Aslında burada, birbirinden daha düzgün olabilecek düzgün herhangi bir yer yoktu.
Adil ne diyeceğini bilemeden susuyordu. Odanın bir köşesinde yere bırakılmış televizyona, yerdeki küçük kilime, kenardaki kirli süngere, diğer gecekonduların çatılarıyla örtülü minik pencereye ve bütün bu sefaletin ortasında, bütün bu kokuşmuşluğa inat bir çiçek gibi ayakta duran Sarmaşık'a baktı.
"Televizyonu da yapacağım. Şimdi daha önemli işlerimiz var." dedi.
Adil değil; ama içinde olduğu durum Sarmaşık'ı yerin dibine sokuyordu. Keşke onu buraya hiç getirmeseydi...
Hırçınlaştı.
- Boşuna yorulma. Her şeyi denedim, temizledim, süpürdüm, yıkadım. Burada bu kadar oluyor. Tuvalette bir defa banyo yapmak girişi suyla dolduruyor. Biraz su yüzlerce böceğin türemesine yetiyor da artıyor bile.
- Banyo mu? Nasıl banyo yapıyorsun?
- Ufak bir ısıtıcım var.
Adil'in boğazı düğüm düğüm olmuştu. Kalbi ona Sarmaşık'ı elinden tutup buradan hızla uzaklaştırmasını, mantığı ise durmasını, sabretmesini söylüyordu. Sarmaşık'ı götürüp dahil edebileceği bir hayatı yoktu henüz. Üstelik çok yakında, akrabalarının yeni açtığı restorana destek olmak için şehir değiştirecekti.
Vakit kaybetmemeliydi.
- Bana bir çekiç, biraz çivi, süpürge, kova, bez, deterjan gibi şeylar lazım. Hangileri var?
- Süpürge, kova, deterjan, bez. Bir kız arkadaşım getirmişti. Çekiçle çivileri de yukarıda Ümmühan abla var, ondan isterim.
- Çok iyi. O zaman ben burada bekliyorum, görünmem hoş karşılanmayabilir. Sen alıp gel olur mu?
- Olur, dedi Sarmaşık.
Adil genç kızın arkasından yarı keder yarı hayranlıkla baktı. Yıllardır yazlık yerlerde, kalabalıklar içinde çalışıyordu. Çok insan tanımıştı. Kadınların biraz güzel olanlarının dişiliklerini kullanarak neleri elde edebildiğine şahit olmuştu çoğu kez.
Sarmaşık hepsinden daha güzeldi; ama buradaydı işte. Bütün masumiyeti ve gerçekliğiyle bu savaşın orta yerinde silahsız çarpışıyordu. Gururu, onuru, kalbi ve direnciyle gerçek olamayacak kadar muhteşem ve her şeyiyle gerçekti.
Nasıl çetin bir savaşa girdiğini göre göre kollarını sıvadı Adil. Pantolonunun paçalarını katladı güzelce. Hiç değilse artık yalnız savaşmayacaktı Sarmaşık. Önce tuvalete girişti. Böcekleri inceledi. Her biri fındık büyüklüğündeki beyazımsı, yapışkan şeyler suyla çoğalan cinstendi. Öldürmekten başka çare yoktu. İlk fırsatta onları tamamen ortadan kaldıracak bir ilaç getirmeliydi. Şimdilik tek yapabileceği her gün aynı sorunlarla uğraşmaktan bıkmış olan Sarmaşık için bu viraneyi az da olsa hale yola koymaktı.
Tuvaletle kapı arasındaki çöküntüye de çare bulması gerekiyordu. Biriken suyu kovayla boşaltıp sokağa döktü; ama çöküntü var olduğu sürece aynı sorun da var olacak demekti.
Tuvaleti temizledi, böceklerden daha hızlı ve akıllıca hareket ederek hepsini kapıdan sokağa süzülen suyla dışarı gönderdi. Mutfak olduğu izlenimi veren yere girdi. Kırık dökük bir tek raf vardı. Rafın yerinden çıkmış olan tarafını duvara sabitledi. Yılların ustalığıyla yapıyordu her şeyi. Nereye dokunsa orası arınıyor, güzelleşiyordu. Sarmaşık utançtan yanarak, bir illüzyonisti izler gibi izliyordu Adil'i.
Ne yaptığını bilen bir insanın hayatının bir bilemedin iki saatini sırtındaki o kocaman yükü alarak nasıl rahata erdirdiğine bakıyordu. Adil duvarlara çiviler çaktı, onarılması gereken yerleri onardı, temizlenmesi gereken yerleri temizledi, bir çöplüğün içinde orayı çöplük olmaktan çıkarmak için yapılabilecek ne varsa hepsini yaptı.
Son olarak televizyona baktı. Televizyonun buradaki belki de en insancıl, Sarmaşık'ı hayata en yakın tutacak şey olduğunun farkındaydı. Onu da tamir etti.
İşlerini bitirdiğinde kendinden hoşnut adımlarla, bir köşede sessizce oturan Sarmaşık'a doğru yöneldi. Kara gözlerinden yanaklarına sicim gibi yaş döküldüğünü görüp yanına oturdu.
- Bunların hepsi geçecek. Artık ben varım bak. Yalnız değilsin, çaresiz hiç değilsin. Hepsini birlikte halledeceğiz.
Başka bir şey söylemedi. İnsanlara daha fazla dedikodu malzemesi olmamak için kılık kıyafetine çekidüzen verdikten sonra bir teşekkür bile beklemeden çıkıp gitti.
Yeterince uzaklaştığına kanaat getirdikten sonra o da gözyaşlarını sildi.
(sürecek)
Etiketler:
Adil ve Sarmaşık,
artık ben varım,
bozuk televizyon,
çaresizlik,
daha düzgün,
dedikodu,
gecekondu mahallesi,
kabus,
KAVGAKIRAN,
kelimeler,
kızılay,
patlama,
sefalet,
söz sanatı,
uzun hikaye,
yalnızlık
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
İfade gücüne hayranım. Çok samimi ve gerçekçi bir anlatımın var, insanın içine işliyor. Okurken Adil ve Sarmaşık'la beraberdim sanki. Kalemine sağlık.
YanıtlaSilBeğendiğine sevindim, teşekkür ederim :)
SilÇok üzücü. Sarmaşığın yerinde olmak istemezdim.
YanıtlaSilSarmaşık'ın yerinde olmak isteyen biri çıkacağını hiç sanmam :)
SilÖzlenen hareketler bunlar :) Yazmaya başlamana çok sevindim, devamını bekliyorum canım.
YanıtlaSilBen de çok sevindim. Kavgakıran'a geçemiyordum bir türlü :)
SilNe zamandır özlemişim Sarmaşığı iyiki yazıyorsun biz de okuyoruz. Merakla bekliyorum bundan sonrasını.
YanıtlaSilİlk fırsatta yazacağım, çok teşekkür ederim sevgili Öykü Molası :)
SilBen de gözyaşlarımı yastığıma siliyorum şu anda :'(
YanıtlaSilÇok güzeldi.. <3 Ben de devamını sabırsızlıkla bekliyorum
Seni ağlattığım için üzgünüm :( Sarmaşık'ın hüznünü paylaştığın içinse teşekkür ederim. İlk fırsatta yazacağım, sevgiler.
SilSarmaşık yüreğiyle verdiği mücadelede mutlu olmayı hak ediyor.
YanıtlaSilSonu güzel biter umarım :)
Kaleminize sağlık
Teşekkür ederim sevgili Gizli Özne :)
Sil