HAYAL...
Gece yarısına doğru kapı vuruldu sert sert. Zaten tüm
bedenimi ve ruhumu kaplamış olan korku, her an bir felaketle karşılaşacakmışım
gibi tetik bekleyen halimle birleşince titremeye başladım. Ne yapmam
gerektiğine karar vermeye çalışıyordum. Açsa mıydım? İyi de kim neden gelsindi
buraya? Açmasam mı yoksa? Eğer kötü birileri kötü amaçlar için geldiyse, biraz
daha şiddetli bir darbede devrilecekti nasılsa.
Usulca yaklaşarak “Kim o?” diye seslendim. İçimi ısıtan bir
kız çocuğu sesi:
- Ben
Hayal, lütfen kapıyı açar mısınız?
İsmi Hayal olan, kuşlar gibi cıvıldayan, kibar mı kibar bir
çocuk… Elimde olmadan etrafıma şöyle bir baktım. Bu çocuğun bu cehennemde ne
işi vardı acaba? O kadar yalnızdım ki artık insanlarla konuşmaya bile ihtiyaç
duymadan onlara ve yaşamlarına dair çıkarımlarda bulunabiliyor, anlamlar
yükleyebiliyordum.
Kapıyı açınca şaşkınlığım iki kat arttı. 10-11 yaşlarında, beyaz
tenli, kocaman ela gözleri ve uzun kahverengi saçları olan, çok güzel bir kız
çocuğu… BU ÇOCUĞUN BU CEHENNEMDE NE İŞİ VAR?
Şaşkınlığımı ve kafamda dönüp duran o lanet soruyu
atamıyordum ve atamayacak gibi görünüyor olmalıydım ki Hayal söze girdi:
- Biz bu
evin üstündeki evin üstünde oturuyoruz. Yani üstünde değil de işte merdivenin
en yukarısındaki ev. Zaten orda başka ev yok.
Sürekli gülümsüyor… Ne kadar güzel bir kız çocuğu diye
düşünmekten sözlerini pek kavrayamıyorum. Bu evin yukarısındaki evin
yukarısındaki ev dedi galiba. Tekerleme gibi…
Bu çocuğun bu cehennemde ne işi olduğunu anlamıştım en
azından. Bu cehennem bu çocuğun ‘evi’ydi.
“Sen benim saplandığım çukurda gördüğüm ilk ve sanırım tek
güzel şeysin…” demek geçti içimden; ama onu ürkütmek istemediğimden sustum. O
ise kocaman gözlerini gözlerime dikmiş, bir müsamerede en sevdiği şiiri ezbere
okurcasına coşkuyla konuşmayı sürdürüyordu:
- Annem
dedi ki git o yeni taşınan ablayı bize çay içmeye çağır. Bize çay içmeye gelir
misiniz?
Karşımdaki kız çocuğu insanı, annem dedi ki git o yeni
taşınan ablaya söyle kendini çatıdan atsın diye çatıdan attıracak kadar
sevimli. Bütün dikenlerimi, kalkanlarımı çoktan saklamışım bile.
- Tabii
gelirim. Biraz bekler misin Hayal?
Nereye gidiyorum böyle sorgusuz sualsiz? Hayat bana hiç
kimseye güvenmemem gerektiğini defalarca öğretmedi mi hem de zerre merhamet
etmeden… Hiç mi uslanmıyorum? Hiç mi ders almıyorum? Kendimle şiddetli bir
çatışmaya girmiş olmam, her seferinde kendi kapımda sonlandırdığım basamakların
en tepesine doğru Hayal’le birlikte yol almamı engellemiyor. Çünkü, her şeye
rağmen içimde hala insanlara güvenmekten vazgeçmeyen deli bir yanım saklı.
Çünkü sanırım aldığım her darbede onu inatla ve özenle, üstelik hiç farkında
olmadan ben koruyorum…
Etraf zifiri karanlık. Hayal, basamaklara aşina olmanın
verdiği güvenle deyim yerindeyse seke seke yürüyor. Bense basamakların çürük
tarafına rast gelmemek için bir akrobat gibi biraz yoklayarak biraz risk alarak
takip ediyorum onu.
Uzunca dar bir aralıktan geçip ulaştığımız kapıda, başı
örtülü, uzun boylu, ince bir kadın bizi karşılıyor:
- Hoş
geldiniz. Hayal terlik ver ablana.
Küçük kız hevesle içeri dalıp bana terlik getiriyor. O anda
anlıyorum ki bir cehennemde bile olsa anne eli değen her ev gibi sıcak bir eve
giriyorum…
Giriş biraz karışık. Terlikler, ayakkabılar, birkaç leğen
ve çamaşırlar var. Terlik, konuğa hürmet olsun diye verildi belli ki. Tüm bu
olan biten, anlamlandıramadığım şekilde iyi geliyor bana. Kafamdaki toz duman
dağılıyor biraz. İnsanlaşıyorum son zamanlarda şiddetle olamadığım kadar.
Sol tarafta tuvalet ve banyo var. Koridorun sonuna
ilerlemem gerektiğini anlıyorum. Yürüyorum attığım her adımın tadını çıkarmaya
çalışarak. İçinde insanların, belki gerçekten mutlu bir ailenin yaşadığı bir
evde yürümenin zevkine vara vara yürüyorum… Nitekim karşıma küçük, az eşyalı;
ama düzenli ve temiz bir oda çıkıyor. Yerdeki sofraya, içinde çay bardakları
dizili tepsiye çarpmamaya çalışarak kendime tanışma için uygun bir köşe
belirleyip orada durup bekliyorum.
Hayal’in annesi olduğunu tahmin ettiğim kadın peşim sıra
gelip yanaklarımdan öperek kendini tanıtıyor:
- Hoş
geldin tekrar, etraf dağınık; ama ne yapacaksın ev hali işte.
- Tabii tabii ev hali olur o kadar, diye geveliyorum.
Esasında evlerin hep dağınık, özensiz hallerini gördüm ben.
Neyi neresinden toparlamaya çalışırsam çalışayım hep bitmez tükenmez bir
kargaşanın ortasında kendimi kaybettim. Evlerin bu halini en iyi ben bilirim…
Ben, evlerin bu halini her şeyden iyi bilirim…
- Otur
kızım çekinme, diye bir sediri işaret ediyor bana.
Oturuyorum. Annesi de Hayal gibi sürekli gülümsüyor. Bir
noktadan sonra bu sürekli gülümseyişlerin istemsizce irkilmeme neden olduğunu
fark ediyorum, onlara ne kadar ihtiyacım olduğunu bildiğim halde… Tedirginim.
Bir yanım orada olmaktan müthiş keyifli, diğer yanım onun keyfine çomak
sokarcasına gergin.
- Sabah
gidiyorsun geç geliyorsun yakalayamıyoruz. Bu saatte rahatsız ettik kusura
bakma.
- Olur
mu öyle şey, niye rahatsız olayım? Aksine çok memnun oldum, davetiniz için çok
teşekkür ederim.
- Öğrencisin
herhalde?
- Evet,
üniversite öğrencisiyim.
Bunu söylemek çok zor… Yutkunuyorum istemsiz. Bunu
söylemek, hikayenin en başına dönmeye gebe. Bunu istediğimden emin değilim.
Buna gücüm olduğundan bile emin değilim.
- Annenler
nerde?
Beklediğim soruların ilki. Onun iyi niyetli olduğunun
farkındayım; ama bende iyi niyetlere bile karşılık verecek takat yok. Nasıl
anlatsam nasıl…
- Onlar
memlekette.
Başka soru olmasın lütfen. Başka soru olmasın diye aceleyle
Hayal’e dönüp “Okuyor musun sen? Kaça gidiyorsun?” diye soruyorum. Zaten bu anı
bekliyormuşçasına ayağa fırlıyor: “4’e gidiyorum. Sen kaça gidiyorsun?”
- Ben
2’ye gidiyorum.
Aslında ne 1’e ne de 2’ye gidiyorum. Arada bir yerdeyim;
ama bunu ona anlatmanın imkanı yok.
- Adın
ne?
- Sarmaşık
- Ne
güzel adın var.
- Seninki
daha güzel.
- Sen de
güzelsin.
- Sen
benden daha güzelsin.
- Senin
saçın siyah.
- Siyah
saç güzel demek mi?
- Bilmem
sana güzel olmuş.
Çocukça gülüyoruz ikimiz de. O zaten çocukluktan, ben ondan
bana bulaştığı kadarından…
Annenin ismi Ümmühan’mış. Kocası terziymiş. Geç saatlere
kadar dükkanında kalıyormuş. Hayal’in pek arkadaşı yokmuş, kendisinin de. Ben
de yalnızmışım gördükleri kadarıyla… Birlikte zaman geçirsek güzel olurmuş.
Oldu da. Çayımızı içtik, Ümmühan ablanın yaptığı lezzetli
kurabiyelerden yedik. Hayal’le birlikte şarkı söyledik, oyun oynadık, ödev
yaptık.
Orada geçirdiğim zaman boyunca yorgunluğumu, üzüntülerimi,
sıkıntılarımı unuttum gitti. Hiç yokmuşlar gibi. Hiç olmamışlar hiç de
olmayacaklarmış gibi. Hayal’i içimden o kadar çok sevdim ki, onca kalabalığın
içinde yüreğime su serpen, beni anlayan, benimle gülebilen ve üzülebilen bu
çocuğu içimden o kadar çok sevdim ki, her şey beyaza kesti. Umut filizlendi.
Bir kardelen gibi boy verdim gömüldüğüm yerden. Güldüm… Güldüm... Güldük…
2-3 saat sonra Ümmühan abla beni kapıya kadar getirdi.
İçeri girdiğimden emin olana dek bekledi. Bu bile, kısa süreliğine de olsa
mutluluk hissetmemi sağlamıştı. Biri benim için endişelenmişti. Dahası, artık
biri burada bir insanın var olduğundan haberdardı. O gece, uykuya yenik düşene
dek güldüm. Gülüşlerini kilitli bir sandığa kapatmış, nicedir yüzünü görmemiş
adını anmamış bir meczubun umarsız özlemiyle güldüm.
Hiçbir
şey kaybetmekten korkmayan; çünkü zaten hiçbir zaman hiçbir şeye sahip olamamış
mağlup bir savaşçının inatçı gülüşüyle güldüm. Siz kazandınız; ama ben hala
gülüyorum işte dercesine güldüm…
Bile
isteye, deli gibi, delirmiş gibi güldüm ve güldüm…
(sürecek)
Gözlemler,tasvirler her zamanki gibi anlatılanı yaşatıyor.Hikaye de gittikçe daha ilginç oluyor.Merakla takip ediyorum.Kalemine sağlık.
YanıtlaSilBeğendiğine sevindim, çok teşekkürler :)
SilSen hep gül diyerek başlayacağım cümleme.Okurken verdiği duygu içtenlik gerçeklik o kadar net ki tam da o anda o zamanı yaşıyor insan.İçindeki güvenme isteği ve kalmış olduğun ikilem o kadar çok şeyi aynı anda anlatıyor ki... Aslında ne kadar da haklısın. Hayal le aranda geçen çocuk konuşmasının sıcaklığını içimde hissettim. Her şeye ve herkese rağmen hep gül deliler gibi. Çok hak ettiğini düşünüyorum :)
YanıtlaSilAnlatıya girebilmiş olman çok güzel :) Sarmaşık'ın hislerini gayet doğru duyumsayıp tahlil ettiğini düşünüyorum. Keşke her zaman gülmek mümkün olsa; ama ağlamak da yaşamın bir parçası. İstese de istemese de ağlıyor insan. Yorum için teşekkürler.
SilSarmaşık hep gülse...
YanıtlaSilÇok bekletme lütfenn!
Sevgiler
Hep gülse çok güzel olur tabii :) Bekletmemeye çalışacağım:) Teşekkür ederim, sevgiler.
Silİşte bu.Sarmaşık kaç bölümdür ilk kez bu kadar güldü.Bundan sonra hep gülsün.Güzel bölüm,devamını bekliyorum.
YanıtlaSilGaranti veremiyorum ne yazık ki:) Hayat pek sık güldürmüyor, gülsek de Sarmaşık gibi inadına inadına gülüyoruz. Meydan okuma niyetli :) Teşekkür ederim.
SilÖyle bir yerde iyi bir insan olabilir mi ki dedim.. neden olmasındı.. her siyahta ufak da olsa bir beyaz olabileceğini gösterdi bence Sarmaşık'a Hayal.. kızın, hikâyenin bir nefes almaya ihtiyacı vardı.. eline sağlık yine çok güzel bir bölüm olmuş :)
YanıtlaSilNe güzel yorumladın öyle :) Çok hoşuma gitti çok teşekkür ederim.
SilOhh ne güzel.. Sarmaşığın gülmesine çok sevindim... İyi insanların olduğunu bilmek güzel...
YanıtlaSilCümleten Sarmaşık'ın gülmesini bekliyormuşuz:) İyice Küçük Ceylan kıvamına gelmişti değil mi:) Evet, iyi insanlar olmasa dünya çekilir yer değil... Teşekkür ederim :)
SilSarmaşık'ın küçük,sevimli bir kız çocuğunun sesi ve elçiliği ile yüreğinin kapıları aralandı. Aynı çatı altında, yoksulluk içinde yaşayan insanların varlığından haberdar oluşları, onu bir şekilde düşünmeleri, zor şartlar altında yaşayan kadının kıt imkânlarıyla ''onun için'' çabalayışı ürkekliğini gidermekle kalmadı, mutlu da etti. İyi insanların varlığına dair umut filiz verdi ki en çok ihtiyacı olandı. Umuyorum daha güzel günler görür :)
YanıtlaSilKaleminize sağlık...
Çok, çok doğru. Hiç ummadığı bir anda ve hiç ummadığı bir şekilde iyilik dokundu ona. Güç aşıladı, umut yeşertti. Teşekkür ederim değerli yorumunuz için :)
SilÇok merak ediyorum kavgakıranı. Nerde kaldığımı bulur bulmaz bu son yazıya kadar okuyacağım hemencecik :)
YanıtlaSilVize yazını okudum, yokluğun fark ediliyordu; ama sınav yoğunluğu olduğunu tahmin ettim tabii ki:) Hoş geldin, inşallah beğenirsin okuyacaklarını:) Sevgiler.
SilAy nasıl sevindim ben de böyle komsu lazım insana. Sarmaşık mutlu olsun
YanıtlaSilEv alma komşu al demişler :) Bu devirde zor biraz; ama olsun.
Sil