"YARIN OLA HAYROLA"
Bodrum’dan geleli 2,5 ay oldu. 2,5 aydır yeni evin
eksikleriyle uğraşıyorum. Cebimdeki para iyice suyunu çekti. Bir an önce işe
girip çalışmam gerek. Biz sizi ararız’lardan bıktım usandım. Annem belli
etmiyor; ama alışmakta zorlanıyor buraya. Ne de olsa toprak kadını. Beni yalnız
bırakmamak için köyünü, evini, bağını bahçesini bıraktı. Büyük şehrin derdi de
büyük olur elbette. Allah utandırmasın…
***
Şimdilik abimlerde kalıyoruz. Çoluk çocuk cümbür cemaat
yuvarlanıp gidiyoruz. Annem sofradan aç kalkıyor, anlıyorum. Rahat edemiyor
kadıncağız oğlunun evi olsa da. Bugüne dek sebzesini meyvesini bahçesinde
yetiştirmiş, dalından koparıp sofraya getirmiş, ineğini sağmış, peynirini
yoğurdunu kendi yapmış, nasıl rahat etsin? İşe başlayıp biraz belimi
doğrultayım, evimize geçeriz. Kapısını kendi açar kendi kapar, acıkır yer
yorulur yatar, kafası rahat ihtiyarlık günlerinin tadını çıkarır…
***
İş bilmediğimden değil; ama bu şehirde çevrem
olmadığından güçlük çekiyorum. Buralar tatil yörelerine hiç benzemiyor. Özellikle
yeme içme anlayışları çok farklı. Kendine has bir yeme kültürü yok buradaki
insanların. Biraz şuradan biraz buradan, biraz ev yemeği biraz hızlı yemek… Dünya
mutfağı hizmeti sunan çok yer yokmuş. Onlar da çok mecbur kalmadıkça usta
değiştirmiyorlarmış. Doğrusunu söylemek gerekirse arkanı koruyup kollayan, seni
eşe dosta öneren sağlam bir dayanağın yoksa böyle şehirlerde işin zor. Sanatını
sergilemek bir yana, sana sunulan şartları kabul etmezsen güç bela geçindirecek
bir iş bile bulamıyorsun. Yine de kendime güvenim tam. Bir yerden başlayayım, nasılsa
ustalığımı gösterir gönlümce bir dikiş tuttururum…
***
Bugün yol üstünde bir kafenin vitrininde eleman aranıyor
ilanı görüp daldım içeri. Şefi çağırdılar. Orta boylu, biraz toplu, güleç yüzlü,
konuşkan bir adam. Daha önce nerede çalıştığımı sordu. Çalıştığım yerleri
saydım. Her mutfağı bilirim, işimin ehliyimdir dedim. Mutfağı
ne yapacaksın senin işin salonla, demez mi.
- Ne
demek ne yapacaksın? Benim işim mutfak. Dünya mutfağı aşçısıyım ben,
deyince güldü. Meğer eleman derken garsonu
kastediyorlarmış.
- Dur bakayım
nerelerde çalıştım dedin sen?
Saydım yine çalıştığım yerleri.
- Baya
da iyi mekanlarda çalışmışsın. Gözüm tuttu seni. Gerçekten işinin ehli birine
benziyorsun. Biz de mekanı genişletmeyi düşünüyorduk. Ustamız işe güce
yetişemiyor zaten. Vardiyalı sisteme geçeriz. Sen yaz bakayım telefon numaranı
buraya.
Kağıda telefon numaramı
yazdım. Patronlarla görüşeyim ben seni ararım; ama yüzde doksan ararım, dedi. Yüzde
doksan ararım dese de biz sizi ararız’ların başka bir çeşidi gibi göründü
gözüme. Ne abimin ne de yengemin laf ettiği var. Yine de dokunuyor insana
başkasının evinde kalmak. Arasa iyi olur. Bizim ufaklığın proje ödevi varmış. Mukavvadan
ev yapacağız. Gideyim de onu halledelim bari. Yarın ola, hayrola…
(sürecek)
Merhabalar.
YanıtlaSilOkuduğum bu bölüm, "Kavgakıran" isimli uzun hikayenizin ilk bölümü olsa gerek. Dünya mutfağı aşçısı birinin zorlu bir hayat mücadelesinin konu edileceği uzun bir hikaye olacağa benziyor. Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Selam ve dualarımla.
Merhaba Recep Bey hoş geldiniz. Doğru tahmin :) Biraz uzun bir hikaye olacak gibi. Çok teşekkür ederim.
SilBirinci bölümü buldum nihayet kalemderi. Telefondan zor oluyor ama yoruldum. Hikaye Adille başlıyor şaşırdım.
YanıtlaSilTelefondan baktığını bilmiyordum. Genelde uzun yazıyorum zor oluyordur senin için.
Sil