Siz şimdi orada
Güneşin şehrinde yani
Üşürsünüz toprağa ilk kar düştü mü.
Senin zeytin karası gözlerin
Seninse baştan ayağa hünerden yapılmış ellerin
Özler kimi zaman kuru gürültüsünü
Çatısız evimizin.
Üşürsünüz belki de
Yok tanışıklığınız Urfa’nın ayazıyla
Başı örtülü bir kadın değil mi Urfa
Hepten iman kokulu?
Bilemem belki usta bir yosma da
Söylemez şarkısını size.
Yine de ben –annenizin en küçük kızı-
Ayak sesinizi duymayı bile
Çılgınca özlemişim.
Bazen ekmek oluyorum
Kesiyorlar tam orta yerinden
Bazen kırlangıç
Vurularak bir sapanla kemiklerinden
Düşen toprağa.
Bazen aksi mi aksi bir ihtiyar
Uykuya dalıyorum söylene söylene
Hasretiniz bir ayrılık mührü gibi
Yüreğime işledi…
Yanlış zamanda bulduk birbirimizi
Sevmeyi beceremedik belki de
Belki de sevilmeyi bilmedik.
Siz şimdi orada, güneşin şehrinde yani
Üşürsünüz toprağa ilk kar düştü mü.
Senin zeytin karası gözlerin
Seninse tepeden tırnağa hünerden yapılmış ellerin
Özler zaman zaman köyün loş havasını.
Bende yüzyıllık yangın
Yüzyıllık yara yüzyıllık dert
İçimde üstü örtülemeyen o çirkin soğuk
Üşüyorum üşüdükçe kutupta bir kırlangıç
Örtünün Urfa’nın bütün yıldızlarını
Büyük, küçük, parlak, sönük hepsini…
Çünkü çok korkuyor üşümenizden
Ve dehşetli özlüyor sizi
Annenizin en yalnız
Ve en kimsesiz kızı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder