Tan atmıyor. Güneş uyanmıyor
senin coğrafyanda, dünya devinmiyor. Gün başlamıyor şafakla sana. Yürek
iştahlanmıyor. Kuvvetlenmiyor acıda kavrulmuş ruh. Hiçbir şey yeşermiyor. Hiçbir
şey ağarmıyor. Hiçbir şey büyümüyor.
Hep seni düşünüyorum ben. İstiyorum
ki direnen bütün acıların kırılsın. İstiyorum ki gölgeler dağılsın etrafından. Ay
bağlasın gökyüzün. Cümle caysın dağların kan sevdasından. Eşkiyadan hesap
sormasın belalı yamaçların.
Bilmem sanırsın.
Bilirim. Yağmalayan
yağmurların, sönmeyen ateşlerin var senin.
Korkusu uyutulmuş yalnız bir çocuk bekleyişin. Kabusların var. Bilmem
sanırsın. Senin kendinden bile gizlediğin özlemlerin var. Yaraların var. Sancıların
var. Uykuların var yarım. Bilirim. Yüreğin doktorsuz bir köy, okulsuz, yolsuz.
Yüreğin kanı yerde bırakılmış kimsesiz bir can. Meçhulü fail cinneti baki bir
intikam yemini, artsız arkasız. Sende şafakla başlayan yeni gün değil, yeni
yalnızlık. Yeni sükut. Zulüm.
Hep seni düşünüyorum ben.
Yitirdiklerine kahırlanmanı düşünüyorum. Titreyen parmaklarını, terleyen
omuzlarını, hayata aralanan dudaklarını, kaçışlarını düşünüyorum. Bakışlarını
düşünüyorum. Akşam eve sarhoş gelen bir baba düşünüyorum. Eli kolu hep bomboş,
hep bir intiharın eşiğinde kendine fazla kızarak. Neye ağladığını bilmeden hıçkıran
bir anne düşünüyorum. Başından kayarak sırrını ele veren yazmasını ve
diplerinden uçlarına yaşlanmış saçlarını. Elektrik çiçeklerini düşünüyorum
nedensiz. Ateşbazları ve çocuk gibi büyüttüğü aslana yem olan terbiyecileri
birden. Kırbaçları düşünüyorum. Serçeleri. Kafesleri. Demir parmaklıkları.
Kilidi bozuk kapıları. Paspasları düşünüyorum. Sessiz telefonları. İntihar
bombacılarını aniden. Cehennem sıcağını. Boyacı çocukları, çiçekçi kızları,
çingene çalgıcıları düşünüyorum. Neden bilmiyorum, sorma bilmiyorum. Seni düşünüyorum
eninde sonunda. Kocalmayan özlemini düşünüyorum. Yokluğunun elifbasını.
Yalnızlığını düşünüyorum. Beyazlığını. Olmaz olası yazgını. düşünüyorum işte. Neden
bilmiyorum. Sorma bilmiyorum.
Ben sana çok kirliyim beyaz
çocuk. Işığından istifade edemeyecek kadar. Ama sevdin mi büyük seveceksin.
Tükenir gibi. Bir ömrü harcamayı göze alarak seveceksin. Yanmayı göze alarak
seveceksin. Kimse dumanını görmeyecek, külün bile kalmayacak bilerek
seveceksin. Sevdin mi dize geleceksin, baş eğeceksin. Yenileceksin, bunun
kuralı böyle. Bu yüzden satır satır eğilmem huzurunda. Bu yüzden yakarışım.
Yokluğunun yasına hazırlanışım, bu yüzden. Ben sana çok kirliyim. Hayat bana
fena öğretti. Kader beni ağır eğitti. Gözlerimi kapatsam da her şeyi gördüm.
Herkesi gördüm. İçine attılar, yaşadım. Ben sana çok kirliyim. En umutlu halim
bir papatya koklar gibi hiçbir zaman gelmeyecek oluşunu solumak ciğerime. En
aşık tavrım şiirinden bir mısra söylemek yıldızsız gökyüzüne. En bekleyen
zamanım gecenin körü. Ve benim unutulmuş masumiyetim bir yerlerde, bir
şeylerde. Nerde kim bilir.
Ama aşığım sana. Bir
uçurumdan yuvarlanıyorum adın aklıma gelince. Boğuluyorum boşlukta. Uykularım
paslanıyor, dört duvarlar yıkılıyor üstüme. İçtiğim suda, gördüğüm düşte,
baktığım her yerdesin. İçimdesin. Bir dilin aşkı betimleyen bütün sözcükleriyle
dudağımda. Sen kendini kendine saklayan devası yok bir dert. Bir yara. Bir avuç
su misali kayıp giden avuçlarımdan. Kaçtığımsın umuduna kapılmaktan. Sen
döküldüğü yerde bahar başlatan nehir. Sen dalgası kıyıma çarpan deniz. Rüzgarı
sarhoşlatan deli tay. Yalnızlığını zırh gibi giyen usanmış çocuk aşığım sana. Büyük ve ölümcül bir yasağı delik deşik ederek. Ferman dinlemeyerek. Vaat
edilmiş güzel günleri bekler gibi bekleyerek. Asi bir yürekle. Aşığım.
Ben seni içimde eşsiz bir taş
gibi taşıyorum. Gidişlerin milatlar eskitiyor. Sana bende zaman yok. Bugün,
yarın, dün, bir gün, her gün. Beşikten mezara bütün ömrüm. Güneş yarılıyor
hasetinden ışığın kavi. Yangınına giremeden, ateşine değemeden seviyorum seni.
Aldanma taştan yapıldığıma, çiğnenip tükürülmüş mayhoş bir meyve gibi
durduğuma. Aldanma köşeye bırakılmışlığıma. Şüpheli bir paket gibi uluorta
bulunduğuma.
Aşığım sana. Çok sıradan, çok
herkesçe, hiçbir yüceliğim olmadan. Bir gün uyuyup uyanmayacak olduğumuzu
bilmenin telaşıyla. Kelimeler anlamlıyken, cümleler devrilmemişken daha. En
fazla bir merhaba diyecek kadar düşleyerek yanımda. Hiçbir zaman yan yana
uzanıp gökyüzüne bakmayacağımızı bilerek.
Geldiğine, kaldığına ümitlenmeyerek. Şiirimsin sen. Duamsın. Adını
söyleyip Tanrı’dan istemeye utandığımsın. Kalbimde konaklayan, seferi bir
kahırsın. Her türlüsünü gördüm acının. Aşkın, kavganın, ayrılığın. Alıştım
insanlara. Sen niye bu kadar başkasın…
Sen hiçbir duraktan başlamayan
yönsüz yolculuklarda bitkin, Sen hiç kimselere her gidişinde yokluğu koyan
sihir, sen kahreden yürek şakadan öldüren zalim sancılarına… Sen her
üşüdüğünde, sen her kederlendiğinde, her isyan ettiğinde kaderine, vurulup
düştüğüm aşk… Sen öyle temiz olan ki kendime hiç konduramadığım…
Ben sana çok kirliyim beyaz
çocuk. Çok kirliyim. Ben seni düşümde görsem hayra yormuyorum. Ben sana
sakladığım umutlara su vermiyorum. Ben seni
adını söyleyip de Tanrı’mdan istemiyorum. Ben seni hayal bile etmiyorum
sen ne diyorsun…
Şair sitem etmiş ya hani:
“Bu kenti sevdim dedim,
Benim olsun demedim ki.”
O hesap.
Ben seni sevdim dedim,
Benim ol demedim ki…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder