Hayvanları seviyorum ben. Herkes seviyordur ya
da sevdiğini iddia ediyordur; ama ben gerçekten seviyorum. Sevmekle kalmayıp
onlar için elimdeki tüm imkanları seferber ederek bir şeyler yapmaya
çalışıyorum.
Bugün ne yapsam ne etsem üstümdeki bu
mutsuzluk, durgunluk halini atamadım. Yolda yürümekten korkar oldum her an bir
yerlerden bir arabaya sıkışmış bir kedi, yaralı bir köpek, kanadı kırılmış bir
kuş sesi gelecek de ben yine tek başıma bir şeyler yapmak için debeleneceğim
diye… Üniversitedeyken kaç kez okul yolundan dönmüşümdür rastladığım ve aç
olduğunu anladığım bir kediyi beslemek için. Kaç yavru köpeği tutup eve
getirdim karnını doyurup sevip sonra içim kan ağlaya ağlaya sokağa geri
bıraktım hatırlamıyorum.
Barınaklar mı? Sokak bana onlardan daha
güvenli görünüyor. En azından bir yere hapsolmuş şekilde önlerine konacak iki
lokma yemek beklemeyip başlarının çaresine bakmaya çalışabiliyorlar. Ama,
yoruldum. Fiziksel bir yorgunluk değil bu, ruhun yorgunluğu. Bu kadar çok acı
çeken, hırpalanan, zulmedilen savunmasız canlı görmek ve ne kadar istesem de
bir şey yapamamak, onlara yetememek beni yordu. Üzülmek yordu. Bazen kalbimin
çatlayacağını zannediyorum. İnsanın insana zulmü beni bu kadar etkilemiyor;
çünkü kendimiz ediyor kendimiz buluyoruz.
Ya bu masumların günahı ne? Ne kötülükten haberleri var ne bir şeyden.
İki lokma yemek verip başını okşasan zaten dostun olur o anda. Sözde herkes iyi
yürekli, merhametli. İnanmıyorum artık ben. Herkes sadece bir parça merhametli
olsaydı dışarda bu kadar çok acı çeken, zor durumda olan canlı olmazdı.
Ben zamanında öğrenci haliyle bütün apartmana
bütün şikayetlere rağmen bulduğu her yaralı ya da muhtaç kediyi eve getirip
bakımını yapmış, her seferinde 45 dakikalık yolu yürüyerek onları veterinere
götürmüş bir insanım. Bir şey yemeden önce doyduklarından emin olmaya çalışan,
üstüne başına harcamayıp onlara yiyecek alan biriyim. 30’a yakın kediyi hepsini
ayrı ayrı sevip hepsiyle ayrı ayrı ilgilenmeye çalışarak sahiplendiğim
dönemlerim oldu. Gücümün en sonuna kadar baktım onlara. Ta ki merhametsiz, gözü
dönmüş insanlarla mahkemelik olana kadar. Sonuçta ben de bir faniyim ve
sınırlarım var. Olmadı işte, yetemedim. Vazgeçmek zorunda kaldım
sevdiklerimden. Sokağa bıraktım hepsini; çünkü büyük oldukları için kimse almak
istemedi. Barınağa götürmek hiç düşünmediğim bir şeydi zaten. Hiç barınak
gördünüz mü? Kendi yaralarında ve kanında çürümeye unutulmuş yarı ölü köpekler?
Karnı sırtına yapışmış aç kediler? İnsan bunları gördükten sonra sokağın
insanların vicdanına terk edilmekten daha güvenli olduğunu düşünüyor.
Sokakta bulup eve getirdiğim bir lokmalık
kedilerin kaçı elimde öldü unuttum artık. Yetemediğimden. Ekonomik olarak
yetişemediğimden. Yardım istedim mi birilerinden? İstedim birkaç kez ama ses
soluk çıkmadı hiç. Üstelik her defasında yalnızca sorunla karşılaştım. Evde
hayvan beslenmez, hastalıklı o, aman bize uzak olsun, daha neler neler… Yani
olan biteni yazacak enerjiyi bile bulamıyorum şu an; çünkü herkes merhametli
herkes vicdanlıysa ben neden hala tek başıma savaşıyorum? Neden o yardım
çığlıklarını benden başka kimse duymuyor? Herkes o seslerin yanından geçip
gidebiliyor ben yapamıyorum. Övünmek için yazmıyorum bunları canıma tak ettiği
için yazıyorum. Dayanamıyorum artık dünyanın cehenneme dönmesinde zerre payı
olmayan hayvanların acı çektiğini görmeye. Aç olduğunu, üşüdüğünü, dövüldüğünü,
kesildiğini düşünmeye. Haber bile seyretmiyorum artık ruhum o kadar bitkin.
Kötülük görmek duymak istemiyorum tahammülüm kalmadı. Elimden gelse kendime bir
kuytu köşe bulup girip bir daha çıkmayacağım. En iyisi bile, bir tane hayvan
edindi mi kendini peygamber zannediyor. O kurtuldu hadi, ya ötekiler? Beynimde,
yüreğimde artık taşınamayacak ağırlıkta
sorular, hesaplaşmalar, hesap sormalar… Hesap sormalar da kime? Kime…
İnsanım ben ya, insan. Bir yüreğim var. Bir
şeyler yapmaya çalışıyorum onlar için. Kayıtsız kalamıyorum. Görmezden
gelemiyorum. Vah vah tüh tüh deyip ortadan kaybolamıyorum. Sorumluluk alıyorum.
Üstleniyorum. Fedakarlık ediyorum; ama YET-Mİ-YO-RUM. Yetmeyince üzülüyorum,
dağılıyorum. Değişmekten korkuyorum. Bana ne deme noktasına gelmek istemiyorum.
Ama, üst üste gelen hezimetler, yığılan sorunlar, çaresizlikler beni o yöne
sürüklüyor. Bilgisayarımdaki fotoğraflarını bile sildim bütün kedilerimin.
Onları sevgiye, rahatlığa, sıcak bir yuvaya alıştırıp sonra sokağa bırakmak
zorunda kaldığım için cinayet işlediğimi zannediyorum. Dışarıda bulup eve
getirdiğim besleyip kendine gelmesini sağladığım yavruya isim bile koymuyorum; çünkü yarın öbür gün bırakmak zorunda kaldığımda
neler hissedeceğimi çok iyi biliyorum. Elimden gelse bu kadar sevmeyeceğim bu
kadar alışmayacağım ama elimden gelmiyor. Sonuç olarak, bitirmeyi bile beceremediğim;
ama içimde patlayan isyanı bir nebze de olsa bastıran, biraz yalnız biraz ketum
bir yazı yazıyorum ve yapacak başka bir şey yine yok…
En azından belli bir dönem iyi bir bakım görmelerini sağlamışsın hepsine kimse yetişemez ama bence bir tanesini kurtarmak bile hiç yapmamaktan iyidir.Insan vicanini baska turlu rahatlatamiyor sanirim
YanıtlaSil