Zamanın dört nala
geçip gitmiş olması kimin umurunda? Kimin umurunda unutuluşun kekremsi tadında
kaybolmak? Bağbozumu zamanları, bacağı kırık taylar, bardakta soğuyan çay kimin
umurunda… Şekilsiz hüzünlerde, afili bir tek başınalıkta da doyulmaz mı hayata?
Ya umut? Umudu kimin yüreğinden sökebilirsin…
Yarından düne kalan,
dünden ilk asırlara, sokağın başında o ilk heyecanla sevdiği kızı bekleyen
masum bir çocuk bakışı. Bir şiir sorgulanışı demirin örselenmesi gibi şiddetli.
Bütün kapıları çekilip çıkılmış bir ev ne kadar seninse ancak o kadar senin. Düşün
ki suya hiç unutmaman gereken bir yazı yazıyorsun. Düşün ki kadehte ruj izi
dünyaya bırakabildiğin tek şey. Yaşıyorum
diyorsun. Kendisinden her gün gidilen bir hayatla ne kadar yaşamaksa ancak o
kadar…
Çok mecbur kalınırsa
üstünde parmak izi aranan ölü bedenler gibi. Hani hangi tabelayı takip etsen
hep aynı mezarlığa çıktığını anladığın o çıldırtan saniye. Bütün bekleyişlerin
anlamsızca sıfıra birleştiği kocaman bir boşluk… En Mona Lisa gülüşünü takınıp varoşça
çemkirdiğin bir tezatlar bütünü… Sonunu çıkmaza bağlayacak yollarda inadına
yürüdüğün çok dikenli bir yolculuktasın herkes gibi. Bitti derken haydi baştan
başlasın istediğin rengi solmuş bir hikaye…
Geceyi böldüm kaç
parçaya olduğunu bilmeden. Islaklığı karanlığı saran damlalar döktüm boşluğa. Ortalıkta
sabahın köründe bas bas bağıracak simitçi çocuk sesleri… Hikayesi yazılmaya en elverişli;
ama hiç yazılmayacak olan süzgün, sürgün, yorgun çocuk sesleri. Geceyi böldüm
oturdum kesişimin kan revan çizgisine. Unuttum desem yalan unutmadım güz
sancılarında kıvranışını yürek denen hasır altı gizemin. Boğulurcasına öksürdüğüm
yine de tükürmediğim bir düğüm taşıyorum usumda usanmadan. Umudu kimin
yüreğinden sökebilirsin…
Haylaz bir güneş
misali bir görünüp bir kaybolan, bir kaybolup bir daha görünmeyen… Gelişini
pencere pervazlarında sonsuz özlemlerle beklediğin, aslında hayalinden bile çekindiğin yürek
çarpıntısı kalp yarası suretler arasında yalnızca biri… Geceyi böldüm ve her
parçasında kanlı bir satır gezinmekte. Az sonra dehşetli bir kabustan
sıçrayacak olan kadının şakaklarından ve dün gece çirkin bir terk edilişin
koynuna bırakılan adamın alnından dökülen ter damlası, her damlada başka bir
teslimiyet, başka bir bitkinlik. Kimin umurunda aşka dair komplo teorileri? Cinayetler,
faili meçhuller hatta göz göre göre gelenler kimin umurunda?
Düşün ki dünya yüzünde
kalan son şarkıyı ezberinde bulamamışsın, söyleyecek sözün yok. Düşün ki yarım
kalmışsın. Ve azap…
Siz bana
hatırlanmaması gerekenleri unutmakta, ben size unuttuklarınızı hatırlamakta ve
birileri de bize yaşamakta yardım etsek, daha demin cüzdanımızda olan şimdiyse
kim bilir hangi elin haritasındaki o tek fotoğrafı bulsak… Baksak… Rüzgarın
önüne katılıp gitmekte olan bir yaprağa benzeyip ya da kağıdın üstünde gönlünce
at koşturan ucu sivri bir kalem… Ya da birimizden birimiz geceyi böldükten
sonra umutları toplasa elde var keder… Çıkarsak siyahları beyazların içinden. Hep
bacağı kırık taylar mı? Bir kere de biz vurulsak…
Bir gün,
Bir hikaye yazmak
istediğini düşün.
Hiç kimse okumasın
diye yazmaktan vazgeçmişsin,
Hiç kimse okumadı diye
de küsmüşsün insanlara.
İşin aslı sen yorgunsun
kovulmuşsun unutulmuşsun
Boğulmuşsun bulunmuşsun
gömülmüşsün bile mesela.
Yaşamak bu belli mi
olur? Sevmek bu.
Umudu kimin…
Yüreğinden söküp
alabilirsin???
Ve kimin,
Şarkısından çıkarabilirsin
sessizliği çıkaramazsın.
Çıkaramaz-sın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder