Hoş
geldin hoş geldin de, hiç hoş bulmadın be güzelim. Ağırlayacak denli ağır yaralardan,
unutulmaya yüz tutmuş masum anılardan başka bir şey yok soframda. Bir zamanlar
el birliğiyle düşü kurulmuş her ne varsa hatırında, gez dolan, şimdi hepsi tuz
buz olmuş yıkıntılar arasında…
Hoş geldin güzelim hiç
gitmediğin hüzün yerleşkene en kıdemlisinden. Yürek dediğin ne ki, çuldan
çaputtan yana fakir, sevgiden yana zengin bir viraneden başka. Özlenmişti nicedir
ev sahipliğin. Yabanlığın bile özlenmişti bilesin…
Gel gidelim şöyle bir
yol geçmiş günün hatırına. Çocukluktan mı desem hiç çocuk olmamaktan mı, bir
çırpıda bitivermiş hülyalı zamanlara… Haydi kulak ver. Git gide ayrı düşmenin
çirkin pas gıcırtısı ve her notasında uzun uzun hüzün çalan senli benli
türküler. Hatırladın mı? Hatırladın elbette.
İşaret parmağımla ıslak
ıslak çevirip bir daha bakmadığım tüm sayfalardan geçtin. Beni her seferinde
elinle koymuş gibi nasıl buldun hiç bilmiyorum. Öyle kaybolmuştum ki artık
aramıyordum. Bir bebekle dünyayı yan yana koy, öyle kaybolmak . Anne oldun o
vakit. Alt üst edip dünya haritasını, aklımı
başıma, başımı omuzlarıma koydun, UMUTtun…
Hiç hoş bulmadın be
güzelim… Cam bir fanus içinde kendimi saklıyordum. Taştan sert acıdan kor, bir
karıncanın eve sağ salim dönmesi gibi zor, yine de kırılabilir bir kafesin
içinde. Zaman daralmaya yüz tutunca korktum, eskisini harlayıp yeni bir insan
doğurdum. Yaşadığı dünyaya yaşamaz gibi bakan. Yalnızlık ceketine sımsıkı
sarmalanmış, titremesi üşümekten değil korku nöbetlerinden. Bir sitemi bile yok
edecek hayata, insanlara; o kadar susmuş…
Yıldız oldun o vakit.
Bütün yıldızlar geceyi sever seninki başka. Anlardım az sonra gün ışıyacak,
sabah dolacak karanlığa sen hikayeye karıştığında… Sen hikayeye karıştığında üç
aşağı beş yukarı mutlu son.
Geceyi kuşan, semayı
örtün, ayazı dost bil. Bahara küs kışa çevir yüzünü. Börtü böcek yoldaşlığı ne
varsa heybendeki. Hayat diye paralan, harca elindekini. Korkma savaş kanının
son damlasına dek yosmalar sultanı yazgıyla. Diren aynı anda çoktan seçmeli
savaşlarında. Öldüysen iyi ölmediysen yan. İlk değilsin son olmayacaksın
duvarlardan duvarlara çarpa kanayan… Ne gelen bir ışık huzmesi toy masallardaki
gibi, ne giden cadı, canavar, dev… Elde var yıldız.
Hoş geldin güzelim ayarı
bozulmuş yaşamak hevesime . Haklı haksız sürgünlerime ve yangınlarıma yana yana
bir bitemediğim… Zaman kavramını
yitirmişliğimle meydan okuyuşuma bilmeden kime, neye… Yağmurda sek sek, güneşte
saklambaç, karda koşmacaya hep.
Düşmeceye hep. Ama hep…
Hiç hoş bulmadın be
güzelim. Bütün başlangıçları korkunç bitişlerle taçlandırmakta üstüme tanımam ben.
Yeni insanlar doğurmakta sevmediğim
bendekilerden. Daha iyi oluyor diye değil, unutmak unutmak için… Yine de sen
seversin. Geceyi kopardım dalından, yalnızlığı eşeledim. Oturdum ortasına
geçmiş gitmiş günlerin. Yüzdüm yüzdüm durmadan dalgadan kaçmak için. Fırtına yüreğimde,
kaçsam bile nafile. Pes ettim el altından hoyrat giden zamana.
Şarkıyı buğuladım,
masalı çimdikledim. Hırpaladım bahçeyi, okyanusu kanattım. Geceyi kopardım
dalından bir ısırmalık, bir bakışmalık sabaha özlemlendim.
Ölü öldü, yangın yandı,
ay ayladı kış kışladı elde var yıldız…
her zamanki gibi gözlerim doldu benim için yazılmış hatta bu kadar güzel yazılmış bir yazıyı okuyunca... teşekkürler bitanem seni çok seviyorum
YanıtlaSilBugün herkes Yıldız'ı için içini döküyor sanırım :) Bize sabahı müjdelerken kendileri koyu karanlıklarda kalmayı tercih ediyorlar oysa... Yine kendimden bir şeyler bulduğum güzel bir yazıydı teşekkürler Fidancım :)
YanıtlaSilne güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık cnm
YanıtlaSil