(Lise yıllarımda, önce ilçe sonra il genelinde yapılan peygamberimize mektup konulu yarışmada 1.lik kazanan yazımdır. Bazen yıllar geçer... Duygular geçmez...)
Zincirlenmiş bir çağın karanlık sularında kürek sallayan o en suskun tanık
benim işte. Çağlar öncesinin ve çağlar sonrasının bütün ayıplarını sırtlanıp
çıktım karşına. Yüküm ağır yolum ırak.
Ve kirlenmenin utancı yüreğimde diz boyu...
İçimde patlayan gökyüzünü sakinleştirmek için kime gittimse hep bir yorgunluk çapağıyla karşılaştım mahmur bakışları dizginleyemeyen kindar gözlerde. Bir karanlık zamanın karşı konmaz akışında biçare yapraklar gibi savruldukça savruldum. Sana, benliğimde yaşayan o en son pişmanlık duygusuyla geldim ben. Ruhuma huzur vermeyen ateşin kıvılcımını büsbütün söndürmeye geldim.
Kapanıp dizlerine hıçkıra hıçkıra ağlamaya geldim. Belki de yalvarmaya sonsuzluğun denizinde bir damla bile olmayan zavallı varlığımı çekip çıkarman için. Damarlarımda dolaşan bu çirkin yanılgıyı silip hakikatin berrak suretini yüreğime kazıman için geldim.
Ve kirlenmenin utancı yüreğimde diz boyu...
İçimde patlayan gökyüzünü sakinleştirmek için kime gittimse hep bir yorgunluk çapağıyla karşılaştım mahmur bakışları dizginleyemeyen kindar gözlerde. Bir karanlık zamanın karşı konmaz akışında biçare yapraklar gibi savruldukça savruldum. Sana, benliğimde yaşayan o en son pişmanlık duygusuyla geldim ben. Ruhuma huzur vermeyen ateşin kıvılcımını büsbütün söndürmeye geldim.
Kapanıp dizlerine hıçkıra hıçkıra ağlamaya geldim. Belki de yalvarmaya sonsuzluğun denizinde bir damla bile olmayan zavallı varlığımı çekip çıkarman için. Damarlarımda dolaşan bu çirkin yanılgıyı silip hakikatin berrak suretini yüreğime kazıman için geldim.
Biz kirlendik sevgili...
Önce medeniyetin sahte ışıklarıyla süsledik eski zamanların en dokunulmaz
sokaklarını ve en temiz semtlerini memleketin. Sonra çirkefin vaatleriyle
kandırıp oyaladık nefsimizi. Bize ne olduysa oldu, komşumuzun açlığıyla
ilgilenmez olduk. Onun soğuk kış gecelerinde çaresizce titreyişi ürkütmedi
hiçbirimizi... Tutuşmuş sobaların ve pahalı şöminelerin huzurlu sıcaklığında
bulduk ne aradıysak. Kapımızın ardındaki dünya umurumuzda olmadı hiçbir zaman.
Hayatın çivisi çakılmışçasına alnımıza ve sanki ömür dediğimiz şey ebediyetin
ölümsüz bir çocuğuymuşçasına bütün hilesini öğrendik yaşamanın. Gün oldu
umarsızca harcadık zamanın geri döndürülemez kutsiyetini.
Gün oldu bir kahvehane köşesinde sabahladık avucumuzun içindeki zarları sıkıca kavrayarak.
Gün oldu bir kahvehane köşesinde sabahladık avucumuzun içindeki zarları sıkıca kavrayarak.
Gün oldu namusumuzu sattık, adam dövdük gün oldu. Gün oldu soyunduk çıplaklığın
gölgesinde güzel bir hayat düşleyerek, boğaz kestik iki altın bilezik için gün
oldu.
Gün oldu beş kuruşa sattık gururumuzu, paraya taptık gün oldu. Gün oldu adam vurduk, banka soyduk, zina ettik! Ve gün oldu ey sevgili var oluşun her saniyesinde bizi ve rezilliğimizi seyreden bir Allah'ın varlığını bile unuttuk!
Gün oldu beş kuruşa sattık gururumuzu, paraya taptık gün oldu. Gün oldu adam vurduk, banka soyduk, zina ettik! Ve gün oldu ey sevgili var oluşun her saniyesinde bizi ve rezilliğimizi seyreden bir Allah'ın varlığını bile unuttuk!
Biz kirlendik sevgili...
Büsbütün değilse bile çoklukla günaha dalan bir toplumun içinde nasıl temiz
kalacağımızı bilemez olduk. Ve ben, yine de geldim sana. Çağlar öncesinin ve
çağlar sonrasının bütün ayıplarını sırtlanıp çıktım karşına. Yüküm ağır, yolum
ırak.
Ve kirlenmenin utancı yüreğimde diz boyu...
Tepeden tırnağa karaya kesen bir dünyanın çalkantısını sana şikayete geldim. Senden sonra öksüz kalan dinimin yobazlık adı altında haksız terk edilişini sana şikayete geldim. Onu bozuk para gibi harcayanların zulmünü sana şikayete geldim.
Etrafımızı çeviren çakalları, kurtları sana şikayete geldim.
Ve kirlenmenin utancı yüreğimde diz boyu...
Tepeden tırnağa karaya kesen bir dünyanın çalkantısını sana şikayete geldim. Senden sonra öksüz kalan dinimin yobazlık adı altında haksız terk edilişini sana şikayete geldim. Onu bozuk para gibi harcayanların zulmünü sana şikayete geldim.
Etrafımızı çeviren çakalları, kurtları sana şikayete geldim.
dinle beni en
sevgili!
Bize ne olduysa oldu. sokakta kardeşimize rastlasak başımızı çevirir
olduk. Anneyi ağlattık babayı küstürdük. İsyan ettik, lanet okuduk. Yıllarca
yalancı aynaların karşısına geçip dıştan fani görkemimizi içten baki
çürüyüşümüzü seyrettik farkında olmaksızın. Soyunduk, soyunduk, soyunduk...
O kadar soyunduk ki, artık kalplerimizdeki şeytanın muzaffer tebessümünü gün kadar aşikar görür olduk.
O kadar soyunduk ki, artık kalplerimizdeki şeytanın muzaffer tebessümünü gün kadar aşikar görür olduk.
Sana geldim ey sevgili...
Kapanıp dizlerine hıçkıra hıçkıra ağlamaya geldim. Yalvarmaya geldim
sonsuzluğun denizinde bir damla bile olmayan zavallı varlığımı çekip kurtarman
için. Yüküm ağır, yolum ırak. Geri gönderme beni. Ey varlığımın sebebi, ey
sevgili.
Geri gönderme beni.
Korkarım, bu karanlıkta yolumu şaşırmaktan yanlışta kaybolmaktan korkarım.
Ve korkarım bir kez daha görmekten bu kokuşmuş örtünün altında gizlenen hilkat garibesini...
Geri gönderme beni.
Korkarım, bu karanlıkta yolumu şaşırmaktan yanlışta kaybolmaktan korkarım.
Ve korkarım bir kez daha görmekten bu kokuşmuş örtünün altında gizlenen hilkat garibesini...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.