Her çocuk, Allah’ın ona verdiği kabiliyet ve ilgi alanı ölçüsünde öğrenir, bilgi alır.
Bir çocuğa, zorbalıkla, baskıyla, zulümle “şu kadar yapacaksın, bu kadar edeceksin” diye dayatmak;
O’nun verdiği fıtrata karşı gelmektir.
Eğer bir anne-baba şöyle derse, haksız değildir:
“Ben çocuğumdan memnunum.
Allah onu tam ve eksiksiz yarattı.
Çocuğum okulda ne kadar öğrenebiliyorsa, o kadarından razıyım.
Öğretmenler kendilerini, benim çocuğum üzerinden ispat etmeye çalışmasın.
Kendilerini; kendi insanlıkları, ahlakları ve Allah ile ilişkileri üzerinden tanımlasınlar.
Ben evde, çocuğumla sevgi, saygı ve Allah rızası üzerine ilişki kurmakla yükümlüyüm.
Öğretmenler okulda dersini anlatsın, çıksın gitsin;
benim evime, benim sınırlarıma karışmasın.”
Çünkü Allah buyurur:
📖 “Allah zulmedenleri de haddi aşanları da sevmez.”
(Bakara, 2/190)
Evde çocuğu kendi anne babasına dövdürten, kışkırtan, psikolojik baskı kuran bir öğretmen; sadece mesleğini değil, insanlığını da kaybetmiş demektir.
Bu, hem çocuğun güven duygusunu hem de aile bağını kırmak, Allah’ın emaneti olan bir cana zulmetmek demek.
Eğitim, Allah’ın verdiği aklı ve yeteneği geliştirmek içindir;
fıtratı zorlamak, çocuğun ruhunu baskılamak için değil.
Sevgiyle öğretilmeyen bilgi, kalbe yerleşmez.
Ve Allah, kalbe inmeyen ilmi değerli saymaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.