Tüm eski yazılarıma bakabilirsiniz.
Birçoğu edebi açıdan “benim diyeni cebinden çıkaracak” cinstendi.
Zaten blogumun adını “Söz Sanatı” koymuştum, çünkü kelime oyunlarında ustaydım.
Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum.
Çocukluğumdan beri yazma yeteneğimle öğretmenlerim, hocalarım tarafından takdir edildim; birçok ödül kazandım.
Yıllar sonra dönüp kendi yazılarıma baktığımda,
“Ben bunu nasıl yazmışım ki? Ne kadar güzel…” dediğim metinler gördüm.
Defalarca…
Allah tarafından hayatıma bırakılmış izleri herkesle paylaştım.
Kendi geleceğime dair, kendi ellerimle yazdırılmış işaretlerdi bunlar.
Gerçek hayatımda oğlumla kurduğum ilişki de bunu gösteriyor.
Benim hâlim:
Allah demeden duramayışım, duymadan yapamayışım…
Dünyaya karışmaktan, kalabalıkların arasına girmekten çekinişim…
Bütün Bodrum’da adımın “deli”ye çıkmış olması…
Ve tüm bunlara rağmen hâlâ yazıyor oluşum…
Aylardır:
“Allah’ı gördüm,”
“Lebbeyk diye fırladım,”
“O’na sarıldım,”
“Beni gökyüzünde gezdirdi,”
“Rahmetli abimi ve ailesini kapımda gösterdi, gülümseyerek el sallattı…”
gibi şeyleri yaşadım da yazdım da.
Sadece bu bile yeter aslında.
Peki ya şimdi?
Yazılarım sade.
Öz.
Ve eski Fidan’la zerre ilgisi yok.
İstediğim her konuda, ama her konuda yazabilir hâle geldim.
Şimdi...
Lütfen artık beni didiklemeyi bırakıp
“Allah bize bir şey anlatmaya çalışıyor. Kendinize bakın! Uyanın diyor!”
diyerek işin özeleştiri kısmına geçer misiniz?
Çünkü ben yazmayı da,
elimden geldiğince yaymayı da bırakmayacağım.
Ve çünkü:
Allah, sadece sevgi sözlerini üstünüze alınmanızı;
ama uyarılar geldiğinde susup içe dönmemenizi hiç hoşnutlukla karşılamıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.