Janet isminde sarışın, genç bir kızdı. Çalıştığım otelde yakın bir arkadaşıyla kalıyordu. Arkadaşına sürpriz doğum günü kutlaması hazırladığı bir akşam, pastayı almak için mutfağa geldiğinde görmüştüm onu ilk. Güzeldi. Neşeli, konuşkan, sıcakkanlı biriydi. Yoğun iş temposundan fırsat bulup tatile çıkan bütün yabancılar böyleydi aslında. Bizim sahip olduğumuz; ama doyasıya yaşayamadığımız cennete onlar dünyanın parasını ödeyerek biraz gevşemek, rahatlamak için geliyordu. Geldiklerinde de tek istedikleri eğlenceli, keyifli birkaç hafta geçirmekti.
Otel çalışanlarıyla dönüşümlü olarak bara geçiyorduk. Benim barda olduğum akşamlar Janet daha sık geliyordu. Kaçamak bakışlarını yakalıyordum bazen. Etrafındakiler kulağına eğilip bir şeyler söylüyor, Janet kızarıp bozarıyor sonra mahcup bir şekilde gülümsüyordu. Bu durum yalnızca benim ve Janet'in arkadaşlarının dikkatini çekmemişti elbette. İş arkadaşlarım da farkına varmıştı bu kaçamak bakışların ve peşi sıra gelen gülüşmelerin. Kimi omuz atıyor, kimi imalı imalı gülümsüyor, kimi de "Hadi iyisin iyi." diye kendine göre sevimli bir sataşmaya kadar vardırıyordu işi.
Genel kanıya göre bu durumdan hoşlanmam, gururlanmam gerekiyordu; ama ben utanma dışında bir şey hissedemiyordum. Elimden geldiğince Janet'e bakmamaya çalışıyor, bana soru sorduğunda bile başımı kaldırmadan kaçamak cevaplar veriyordum.
Çocukluk arkadaşımla yine barda olduğumuz bir akşam, Janet kalabalık arkadaş grubuyla salona girdi. Çakırkeyif oldukları her hallerinden belliydi. Genelde böyle yerlerde çalıştığımız için İngilizce'yi çok iyi olmasa da konuşabiliyor; ama konuşulanları gayet rahat anlıyorduk. Janet bar tezgahının diğer tarafında, benim tam karşımdaki tabureye oturdu. Arkadaşları ise salona, masalara ve taburelere dağıldı. Otelde gülüşmeler yankılanıyordu. Herkes içkisini ısmarladıktan sonra biraz yatışır gibi oldu çınlamalar. Hasan'la Janet muhabbete koyulmuştu. Ben işime yoğunlaşmıştım. İçkileri hazırlarken kimi sözlerin kulağıma çalınmasına engel olamıyordum tabii. Hasan "Biliyor musun bugün benim doğum günüm. Yarın da A. nın doğum günü." dedi. Janet yalnız benim doğum günümle ilgilenmişçesine gözlerini bana dikerek:
- Öyle mi? diye sordu. Öyleydi; ama köy yerinde gecikmeli yazılan doğum tarihine ne kadar güven olabilirdi ki. Anneme sorduğum her defasında farklı bir cevap alıyordum. Birinde ekinler daha sararmamış oluyordu, birinde yeni boy vermiş... Bir diğerinde hasat zamanı... En iyisi kafa kağıdında yazan neyse ona eyvallah etmekti...
- Bize niye söylemedin? Senin için güzel bir parti hazırlardık, dedi Janet. Arkadaşım Hasan bozulmaya başlamıştı fark ediyordum; ama ben ne yapabilirdim? Doğum günü mevzusunu açan kendisiydi üstelik.
Bütün dil bilgisi kurallarının canına okuyarak; ama derdimi güzelce izah ederek partiye gerek olmadığını, sözle kutlamanın yeterli olacağını söyledim.
Janet tatmin olmuşa benzemiyordu. Taburesiyle beraber salona doğru dönerek ellerini çırptı ve "Hey millet yarın A. nın doğum günü olduğunu biliyor musunuz? Bu gece yarımda kutlamaya var mısınız?" diye sordu yüksek sesle. Ortalık bir anda kaynamaya başladı. Kendi aralarında iş bölümü yapmaya koyuldular. İçlerinden biri pasta almaya giderken diğerleri tatlı tuzlu yiyecek bir şeyler almak üzere salondan ayrıldı. Janet bana dönerek :
- İçkiler senden ona göre, dedi.
Çaresiz kabul ettim. Bu arada Hasan'ın iyice bozulduğunu anlamış olacak ki ona duyurmak istediği her halinden belli olarak seslendi:
-İkinizin doğum gününü bir arada kutlamış oluruz, ne güzel!
Gerçekten de kendimizi ani gelişen bir parti organizasyonunun içinde bulduk. İçkiyle aram olmamasına karşın herkesin rahatlığı bana da sirayet ettiğinden birkaç kadeh de ben içtim. Dedim ya, yabancılar bize nazaran daha rahat, daha samimi insanlar. Atmosferi bozmaya yeltenen olmadığı gibi yeni gelen her müşteri bize ayak uyduruyordu. Saat gece yarısını gösterdiğinde eğlencenin dozu iyiden iyiye artmış, bazıları birbirini havuza atmaya başlamıştı. Pasta, mumlar, alkışlar, hep birlikte söylenen şarkılar, mutlu insan kahkahaları... Eğleniyordum... Hayatın sırtına yüklediklerini hiç düşünmeden hep taşımış biri için bulunmaz fırsatlardan biriydi bu. Sonrasını düşünmeden eğlenmek...
Birkaç saat yiyip içip dans ettikten sonra yorgun düşenler, iyi geceler dileyip birer ikişer odasına çekilmeye başladı. Janet ve arkadaşı fısıltıyla bir şeyler konuşuyordu derken arkadaşı da salonu terk etti. Neredeyse baş başa kalmıştık. İçtiklerinin etkisindeki Hasan da odasına çekilince Janet iyice bana yaklaştı... Yaklaştı... Gözlerini gözlerime dikip sol elimi avuçlarının arasına alarak konuştu:
- Daha sana hediyemi vermedim.
Ayakta güç bela duruyorken bildiğim sınırlı sayıdaki İngilizce sözcüğü bir araya getirip cümle kurmaya yeltenmedim bile. Bu yüzden beni ellerimden tutarak odasına götürmesine de karşı koyamadım. Neden odasına gitmekte olduğumuzu biliyordum. Benden ne istediğini de. Bilmek, müdahale etmek için yetmiyordu.
Odada yalnızdık. Janet dudaklarını dudaklarıma değdirdi. Sarhoş sayılmazdım; ama tam anlamıyla ayık olduğum da söylenemezdi. Yine de bu temas eğer bana bir şey hissettirseydi, bunu fark ederdim. "Aptal olmasana!" diye kendime kızıyordum bir taraftan. "Genç, güzel, istekli bir kadın..." Benim yerimde olmak isteyecek kaç arkadaşım vardı kim bilir. Bunları düşünerek o temasa bir öpücükle karşılık vermek istedim. İlk denememde çok başarılı olduğum söylenemezdi. Acemiliğimin anlaşıldığından neredeyse emin yarı mahcup, yarı kendime öfkeli, hala ne yapacağını bilemeyen ellerimi iki yanıma sarkıtarak bu defa biraz daha kararlı öptüm Janet'i. Çekingenliğimi yanlış yorumladı.
- Beni güzel bulmuyor musun?
Böyle olacağı belliydi... Kahretsin.
-Sen çok güzelsin.
-Öyleyse?
Bunu Türkçe bile anlatamayacakken İngilizce nasıl anlatacaktım? Kalbimin orada, o yatağın kenarında ayakta dikilen bedenimde heyecanla çarpmadığını? Ürkek bir kuş gibi hissettiğimi kendimi... Karşımda beni arzular halde bekleyen kadın için duygularımın dalgalı bir deniz gibi hop oturup hop kalkmadığını? Sevişmek için delice sevmek gerektiğini ona anlatabilir miydim? Onu geç. Bu düşüncelerimi, isteklerimi iş arkadaşlarım duysa, hayatımın sonuna kadar kurtulamazdım dillerinden.
Janet'i belinden kavrayarak, bu defa gerçek bir öpüşle karşılık verdim davetine. Mutlu oldu. Onun yüreğinin pır pır edişini duyabiliyordum; ama benimkinden ses seda yoktu. Böyle zamanlarda gevşetmesi icap eden içki de ters tepmiş, rahatsız edici derecede ayılıp kendime gelmiştim. Bir kez daha insanların bana biçtiği rolü uygulamaya çalışıyor; elime yüzüme bulaştırmadan sıramı savmaya uğraşıyordum. Bu kadınla bir gönül bağım yoktu. Bu kadınla paylaştığım acılarım, sevinçlerim yoktu. Ben onun için hiçbir şey yapmamıştım, o da benim için yapmamıştı. Bizim bir tanışma hikayemiz bile yoktu. Konuştuklarımız herkesin sözcükleri, bakıştıklarımız da herkesin gözleriydi. Kalplerimizin ortak bir ritmi, ellerimizin ortak bir buluşma noktası yoktu. Benim gönlüm ona akmamıştı... Onu görünce ateş basmıyordu her yanımı. Ayaklarımı hissetmez olmuyordum. Sesim titremiyordu konuşurken. Gözden kaybetmek istemediğim biri değildi bu kadın. Saçlarını koklamak istemiyordum. Başını göğsüme yaslamak istemiyordum. Bedenini tanımak ve sevmek istemiyordum...
Hem onun gururunu incitmemek hem de beni asla anlayamayacak olan arkadaşlarım tarafından yerden yere vurulmamak için direnmedim. Bedenlerimizin anlamsız bir birleşmeyle geceyi tüketmesine izin verdim. Ne kadar eksikti her şey. Ne kadar hoyrat...Tadını tuzunu, terini gölgesini ezberlemek istemeden, saçlarını yastığa dağıtıp kulağına sevgi sözleri fısıldamadan, bir an önce olsun bitsin telaşıyla tedirgin. Etrafımda, hayatımda, yüreğimde şimdilik olmayan bir kadının hayaletine ihanet ediyormuşçasına mahcup...Suçlu...Ve biraz örselenmiş...
Birkaç gün sonra İngiltere'ye döndüler. Ne ertesi sabah ne sonrasında tek söz etmedik o geceye dair. Konuşacak bir yanı yoktu zaten. Sadece, bundan sonra böyle bir şey yaşamayacağıma dair kendime söz verdim. Dedim ki, gözlerine baktığımda ne düşündüğümü, ne istediğimi, arkadaşları, dostları, kimin ne diyeceğini, dünümü, bugünümü, yarınımı, kendimi, adımı unutmayacağım bir kadına... Dokunmayacağım...Hiç kimsenin uğrak yeri olmayacağım, hiç kimsede konaklamayacağım...
(sürecek)
Merhabalar... Yer yer gözlerimi kısarak okudum. Bir kokuyu hatırlar gibi hatırlattığın için bu hissi teşekkürler.
YanıtlaSilMerhaba. Güzel olduğu kanısına vardığım bir hissi hatırlatabildiysem ne mutlu bana...
SilYazı serini ve yazdıklarını çok yakından takip ediyorum. O kadar güzel ve akıcı anlatıyorsun ki duygu insanın içine içine işliyor.Hele şu cümle erkek olanda kesinlikle olması gereken özellik bence..."Etrafımda,hayatımda,yüreğimde şimdilik olmayan bir kadının hayaletine ihanet ediyormuşçasına mahcup..."
YanıtlaSilYazının şah damarı o cümle :) Belki de sadakat mutlaka var olan birine değil; var olması muhtemel sevgiliye gösterilmeli. Sevilecek olana yani. Teşekkürler, iyi ki varsın.
SilKeşke bu yazıdaki gibi erkekler gerçekten olsalar.Hayran oldum adama,ama böyle düşünen yoktur bence.Ay nerdeyse aşık olucam hikaye karakterine:)))Kalemine sağlık
YanıtlaSilAz da olsa vardır böyleleri bence :) Karşılaşıp karşılaşmamak şans işi tabii. Teşekkürler.
SilKadınsın ama erkekler arasındaki alay olma konusunu iyi tahlil etmişsin.Malesef biz duygusal olsak bile çoğu kez buna uygun davranmayız alay konusu olmaktan korktuğumuz için.Bu adamın düşüncelerini uygulamak cesaret ister.Kadınlar bile burdan yakalayıp aşağılıyor erkekleri.İlk cinsellikten yaralıyorlar sanki erkek olmanın ölçüsü bu.Güzel yazı.Belki bazılarına düşüncelerini düzeltmesi gerektiğini hatırlatır.
YanıtlaSilHepsinden acısı da o işte. Bunu sadece erkeklerin birbirine yapması değil, kadınların da aynı bakış açısına sahip olması ve söylediğiniz gibi, erkekleri hep o noktadan yaralamaya çalışması... Sanırım gerçekten kafalarda değişmesi gereken en önemli şey bu.
SilElimde kitap olarak okuyor olsaydım son cümlenin altını çizmiştim.
YanıtlaSilAlttaki kısa şiire de bayıldım...''Tamahkar beyazların çıkmayan lekesiyim''
Her seferinde neye daha çok sevinirim diye düşünüyorum her seferinde de söylediğiniz bir şeye daha çok seviniyorum :) Sizin altını çizmek isteyebileceğiniz bir cümle yazmış olmak ne kadar güzel... O küçük şiiri ilk fark eden de sizsiniz :) Teşekkür ederim sevgili hocam.
SilÇok güzel bir kurgulama. Bir kadın kaleminin bir erkeğe can verişi, kim bilir belki de henüz bir sevdiceği bile olmayan, sıra dışı bir erkek karakteri böylesi başarıyla aktarabilmesi tebrik edilesi...
YanıtlaSilÖykünün kahramanı ''olması gerektiği şekilde'' davranmış diye düşündüm.
Devamı merak konusu ;)
Size sonuna kadar katılıyorum :) Kesinlikle "olması gereken". Böyle bir bakış açısına sahip erkeklere şaşıracak noktada olmamız ne kadar üzücü. Çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için :)
SilSevgili Kalem Deri, yazının sonundaki şiiri ilk fark ettiğimde kimin diye sordum, senin oldunu anlayınca kesinlikle sana hayran kaldım. İzninle şiirini facebook hesabımda paylaşmak istiyorum. İznin olursa tabi.
YanıtlaSil"Ben yasın bekçisiyim" diye biten şiiri diyorsunuz sanırım. Evet benim şiirim, ana sayfada duruyor :) Paylaşabilirsiniz tabii ki, gurur duyarım bundan :)
SilHiç kimsenin uğrak yeri olmayacağım etkili bir cümle.
YanıtlaSilTeşekkür ederim, beğendiğine sevindim.
SilTeşekkür ederim, beğendiğine sevindim.
Sil