Hüzün geceye soyundu. Adım adım bekleyişin saf
çığlığı parladı aynanın buğusunda. Beyin ölümü gerçekleşen her yılgı bu
süreçten geçti. Hayal yıkıcılar dünyanın dört yanına dağıldı ve fırtına
başladı.
Fırtınayı ilk ben gördüm. Şiir mısraları gibi
etrafa dağıldı toz duman. Bütün masalara davetsiz icabet edip tekme tokat
kovuldu mekanlardan. Çok kabartma tozu kattık ama olmadı. Umutların kenarları
yanık içleri hep boş kaldı.
Ay işe koyuldu. Şarkısına eşlik edecek sarışın
bir çocuk diledi geceden. Gece beyazladı. Efkarına ortak aradı yıldızlık.
Kaymadan kaymaya istemek zorunluluğu, belki de zifiri bir doygunlukta alışılmış
bir yalnızlık. Kurgusu hatalarla yüklü her senaryodan fırlayan o yırtıcı hüzün
bakışı. İnanacağımız geldi o an. O an, tutup inanacağımız.
Ezan başladı. Uykudan kalkmanın en güzel
olduğu saat. Sabah işe koyuldu. Şafak atmaya yakın yeni bir masal başladı.
Acının ışık hızına yakın bir hızla dağıldığı zamanlar. Çok anne yakarışlar
avuçlardan semaya. Hiçbir duanın engelleyemeyeceği ölüm karanlıkları. Ve
herkesin durmak zorunda olduğu o durak. Ve masallar artık işe pek yaramayan.
Kan aktı. Aktı biliyorum oluk oluk üstelik. Sevdalı
bir kadın içlendi pencereden dışarı. Gözlerinden süzülen yaş toprağa bereket
kattı. İnip inip kalkan göğsü yaralı bir kuş feryadı. Uçmak istediği yerler hep
kendinden çok uzak. Ve hep çok yorgun umuttan umuda bitap kırılgan kanatları.
Acımız büyük. Acımız, mezarda bıraktığımız herkes ölü olana kadar.
Çiçek açtı beklerken. Yağmurdan istifade
yeşillendi usulca. Biraz biraz büyüyen umutlara şöyle bir baktı. Su katlandı,
düş toplandı giderken. Giderken en çok sabrından ve kadınlığından bıraktı.
Yeşilinden bıraktı.
Su, kıyıma koyuldu. İçinden geçirdiği ne varsa
birer birer yıkadı. Uzak bir yukarıdan hasarlı bir kuş süzüldü suya. Damla
damla ıslandı. Ayaklarının değdiği her noktada yeni bir çiçek, yeni bir
aydınlık açtı. Ağaçların dalları maviye buyur edercesine eğildi. Eğildi. Ve
eğildi…
Yorulanlar oldu. Yorulmaya fırsat bulamadan
ölenler. Yürüyenler oldu. Yürümemek için direnenler. Çölün dumanla birleştiği
yatakta kaygısızca günahlar işleniyordu. Defteri dürülmüş olanların
aymazlığıyla vuruşuluyordu Tanrı’yla. Şeytanla iş birliği yapmaya gerek yoktu.
Şeytanın bile yapamayacağı kötülüklerle doluydu dünya. Çölün dumanla birleştiği
yatakta soğuk bir sevişmeden arda kalan utanç sessizlikleri…
Bitmek bilmedi. Başladığı gibi de kalamadı.
Perdeleri sıkı sıkıya kapalı ve kapıları sonuna kadar açık… Bütün
kaybettiklerinin hatırına ağır bir iç geçirdi. Bitkinin suya doyduğu noktada
güneşe açlığını hissetti. Başladı ve sürdü delice. Kanırta kanırta sevdi hep.
Kanaya kanaya sevdi. Ölesiye öldüresiye sevdi. Bu deli yalnızlık ondan.
Bu
bir sırdı. Açık etmemeliydik. Hedef göstermemeliydik. Herkes yaptıklarıyla
beraberdi. Kiminin yanında terk etmişliği, kiminin terk edilmişlik; kimimiz
birçok eş parçaya bölünmüştük kimimiz yapayalnız ama hala tek parça…
Sokakların kardeşliğe çıktığı başka bir şehir
bulmak içindi bu arayış. Hep yüründü. Hep yere düşüldü ve hep… Acımasızca
bulamayış.
Ben
bir hikaye anlattım.
İnanıp
inanmamayı
sana
bıraktım…
Sokakta insanların yanından geçip giderken yaşadıklarını görmezden geliyoruz oysa hepsi bir acının izini taşıyor.
YanıtlaSilArayışlarımız bitmesin bence ...
YanıtlaSil