29 Kas 2019

Toplayamıyorum zihnimi. Eskisi gibi yazmak, zihnimdekileri yazıya dökmek için karşı koyulmaz bir istek de yok içimde. Ya da enerjim yok. Bilmiyorum.

Sürekli koşuşturuyorum. Hep acelem var artık. Zamanım yok. Sakinleşemiyorum bir türlü. Bodrum beni yine dinginleştirir sanıyordum; ama öyle olmadı. Oturup kendimi dinlemeyi, sakince yazmayı, yağmuru seyretmeyi, acele etmeden bir şeyler okumayı, kendimi iki araya bir dereye sıkıştırmamayı, sessizliği, yalnızlığı, şu an aklıma gelmeyen gelse de tam anlamıyla ifade edemeyeceğim daha birçok şeyi öylesine özledim ki... Anne olduğum için çok mutluyum. Üstelik bu blogda da defalarca anlattığım üzere bin bir zorlukla kucaklayabildim yavrumu. Yine de düşünmediğim, hesaba katmadığım çok şey varmış. Oturup ciddi ciddi ben bu sorumluluğu üstlenebilir miyim, yeterince sabırlı, iyi ve ilgili bir anne olabilir miyim diye düşünmemişim. Eski yazılarıma bakıyorum da aslında gayet kendini bilen, doğru dürüst düşünüp yazan biriymişim. Ev işi yapmak, çocuk bakmak, erkeğe hizmet etmekle ilgili düşüncelerim dobra ve netmiş. Sonra ne oldu hiç bilmiyorum. Belki yalnızlık, belki ufaktan ufaktan yakama yapışan toplum baskısı, belki eşimin itibarını (?) kafaya takmaya başlamam, belki anneliği dünyada kadını en mutlu eden şey olarak gösteren o dizilerin, filmlerin, reklamların, ben ne yaptım diyemeyen köşeye sıkışmış kadınların ağına düşmem...

Şu an yazmaya vaktim de enerjim de olmadığı için tek tek yazamayacağım kadar çok acı çektim. Ve bıktım herkes çekiyor herkes yaşıyor laflarından. Herkes kendininkini çekiyor, ben de kendiminkileri çektim. Çekerken de şimdi zorlanırken de yapayalnızım. O çok özlediğim eski fidan olsa her şeyi çatır çutur yazar, herkesin yaptığını, ayıbını dile getirir, içinden atar hafiflerdi. Ve devam edebilirdi yoluna böylece. Ben yapamıyorum. Bir şey beni engelliyor. Dünyaya bir can getirmenin sorumluluğu kadından başkasının hayatını değiştirmiyor. Koy üstüne bir de toplum baskısını. Şahane eş, şahane anne, yorgunluktan mutsuzluktan geberse de gıkı çıkmayan kadın dayatmalarını... İster istemez eziliyorsun altında. Omuzların çöküyor. Kendini yaşamaya, tercih ettiğin bir hayat sürmeye ne mecalin kalıyor ne de şansın. Yazamıyorum. Ben yazarken yaşıyordum, şimdi boşa gün geçiriyormuşum gibi geliyor. Ve artık dünyaya getirdiğin bir canın her şeyiyle uğraşmanın, her anlamda ondan sorumlu olmanın güçlüğü ile daha da yoruluyor daha da yalnızlaşıyorum.

İki çift laf etmeye çalışırken bile 'şimdi biraz da çocuğumu ne kadar delicesine sevdiğimden bahsetmeliyim!' baskısıyla dolup taşıyorum. Bir şey anlatmaya çalışırken bile yakama yapışmış olan o his...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *